22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır8°C
  • Ankara12°C
  • İzmir18°C
  • Berlin0°C

ZOR TERCİH

Orhan Miroğlu

18 Eylül 2014 Perşembe 12:00

Her şey yolunda gidiyordu..

Türkler ve Kürtler bin yıla uzanan tarihleriyle yüzleşiyor ve Türk-Kürt siyasi ilişkileri, çözüm süreciyle beraber her bakımdan yeni bir safhaya taşınıyordu.

Erbil-Ankara arasındaki ilişkiler, bölge ülkelerini ve Saddam sonrası Irak’ın inşasında belirleyici bir rol oynamış başta Amerika olmak üzere, Batılı ülkelerini kıskandıracak bir düzeye gelmişti.

Sonra bir sabah uyandık ve baktık ki, IŞİD Erbil’in kapısına dayanmış, Kürdistan’ın başkentini ele geçirmeye çalışıyor.

Bu durum çözüm sürecini hem riske soktu hem de başarısı için olumlu koşullar yarattı.

Başbakan Davutoğlu nehrin ortasında durduğumuzu, karşıya geçmekten başka çare olmadığını ifade ederken aslında bu arafta olma durumunu ifade ediyordu.

Bu kararlı duruş nehrin öte yakasına geçmek için yeterli olur mu ya da PKK ne yapacak sorusu hayati önem kazanıyor.

PKK’nin önünde kanaatimce iki yol var:

8Birinci yol, kuruluştaki paradigmaya geri dönmek, hedef büyütmek, yani Türkiye’de bugün daha da önem kazanan Kürt sorununun çözümünü fiili ve siyasi manada bir Kürdistan sorunu gibi görüp çözüm sürecini bu fikre veya ideale heba etmek.

8İkinci yol, Suriye ve Irak’ta gelişen yeni sürece rağmen, PKK’nin çözüm sürecine dört elle sarılması ve sürekli olarak hükümetin önüne yuvarladığı topa, muhatabından beklediği ölçülerde kendisinin de sahip çıkmasıdır. Bunun yolu, silahlı mücadeleye ilişkin masada duran bütün ihtimalleri bertaraf edecek bir siyasi pozisyondan, yani geri çekilmeden geçiyor.

***

Türkiye çözüm sürecini nihai aşamada PKK’nin silahsızlandırılması olarak görmekten vazgeçecek -ki bu konuda hükümette bir ısrar olduğu kanısında değilim- ama buna karşılık, PKK artık Türkiye’de silahlı mücadeleyi tarihe gömdüğünü ilan edecek ve geri çekilecek. Çözüm sürecinde ilerlemek için başka bir yol bulmak mümkün görünmüyor.

IŞİD’le mücadele konsepti, hazırlıklar bitip savaş başladığında, yani Irak bir ateş topu haline geldiğinde, bölge ülkelerinin ve devletsiz/ordusuz halkların -başta Kürtler olmak üzere- güvenlik ve gelecekle ilgili kaygıları büyüyecektir.. IŞİD’le savaş öyle görünüyor ki, asıl olarak Kürdistan topraklarında başlayacak ve bu topraklarda da sürecek. Tampon bölge tartışmalarıyla beraber düşünüldüğünde, şiddetli savaş halinden Türkiye’nin daha fazla etkilenmesi ve Türkiye’ye bambaşka bir siyasi iklimin hakim olması muhtemel. Siyasi bakımdan herkesin herkesle ilişkilerini, dostluklarını ve düşmanlıklarını etkileyebilecek yeni ulusal psikolojilere hazır olmak lazım.

IŞİD’e karşı savaş başka sonuçlarıyla beraber, Kürt ve Kürdistanlıların geleceğinin belirleneceği bir savaş olacaktır.

Türkiye bu süreçte, eğer derdini özellikle de Kürtler’e iyi anlatamazsa, kendi Kürt dostlarına ve vatandaşlarına daha fazla güvenmezse, taraflar Türk Türk’e, Kürt Kürd’e hayran/kurban hallerine girerlerse, Kürt-Türk siyasi ilişkileri ve çözüm süreci cidden büyük zarar görür.

Çözüm sürecine duyulan umudun herhangi bir nedenle azalması, Erbil-Ankara arasındaki ilişkilerin soğumaya terk edilmesi, otuz yıl devam eden silahlı mücadelenin dahi başaramadığı siyasi kopuşa ve etnik temelli yeni bir Türk-Kürt ulusal psikolojisinin gelişmesine yol açabilir.

***

Batı medyasında son zamanlarda çıkan yazıların hedefinde Erbil-Ankara ilişkileri var.

Ne yazık ki Kürt siyasi aktörler, Türkiye’nin IŞİD politikasını, dezenformasyon, itibarsızlaştırma ve algı üretimi üzerinden yerden yere vuran Batı’yı destekler demeçler vermede pek aceleci davranıyorlar.

Bloomberg’te, Henry Kissinger’ın Charlie Rose’a verdiği söyleşiyi dinlemelerini tavsiye ederim.

Mr. Kissinger, Kürtler’in ordu kurmaları halinde, Irak’a bağlılıklarının kalmayacağını söylüyordu!

Değişen bir şey yok, anlayacağınız: Batı, geçen yüzyılda olduğu gibi, yüzünü Anadolu’ya dönmüş bir Kürdistan değil, Ortadoğu’nun bataklığında yüzyıl daha çırpınıp duracak bir Kürdistan istiyor!

Kürdistan’ı yüzyıl önce, dört parçaya bölen sömürgecilerin torunları, ellerini ovuşturmuş, fırsat bu fırsat deyip, Kürt-Türk siyasi ilişkilerini tarihe gömmeye çalışmakla meşguller..

Denize ve Batı’ya açılan kapıları birer birer kapanan bir Kürdistan’ı yönetmek ne de olsa daha kolay olur!

Türkiye, Erbil ve PKK zor bir tercihle karşı karşıya.

Türkiye, Erbil ve PKK, karşı karşıya kaldıkları bu zorluğu aşabilmek için IŞİD ve Batı arasında kurulan denklemin içinde sıkışıp kalmak yerine, çözüm sürecinin ne kadar büyük bir imkan olduğunun farkında olmalı, çözüm sürecinde ilerlemeyi tercih etmeli, bu ilerlemenin imkanlarını, 2015 seçimlerinin sonrasına ertelemek gibi ölümcül bir hataya düşmemelidir.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.