21 Kasım 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır11°C
  • Ankara14°C
  • İzmir19°C
  • Berlin1°C

ZİNDANDAN MEHMET'E MEKTUP

Ayhan Bilgen

26 Şubat 2012 Pazar 07:42

Necip Fazıl Kısakürek'in "Zindan'dan Mehmet'e Mektup" şiirini belki yüzlerce kez okumuş hatta kendi sesinden dinlemiş bir kuşak tarafından yönetiliyoruz.

Necip Fazıl'ın bu şiiri hangi duygu ve düşünce dünyası içinde kaleme aldığını tahmin edebilirsiniz elbette. Bunun değerlendirmesini yapmak değil niyetim. Zindandan gelen mektupların, cezaevlerinden verilen mesajların nasıl okunması gerektiğine dair kısa bir hatırlatmada bulunmak istiyorum kendimce. Cezaevlerinde tutuklu yada hükümlülerin ruh dünyasını tarif etmeye kalkmak benim haddim olamaz ama galibe bir "tercüme-i hal" ihtiyacı var. Ben hala herkesin anlayabileceği bir dil olduğuna inanmak istiyorum.

"Zindan iki hece Mehmedim lafta,
Baba katili ile babam bir safta..."

Hangi taraftan okursanız okuyun bugün devam eden davaların durumunu çok açık tarif eden iki mısra.

İçlerinde ikisi seçilmiş milletvekili olmak üzere dört yüz civarında insanın devam ettirdiği eylemi zamanında ve doğru okumakta gecikilirse bunun ne kadar geri dönüşü olmayan bir çıkmaza Türkiye'yi sürükleyeceğini uzun uzun ele almaya gerek yok sanıyorum. Tutuklu vekiller süresiz, dönüşümsüz eyleme girmişken onların maaşlarını serbest bırakmak gibi bir karar alınması bile Ankara'nın durumu algılamaktan ne kadar uzak olduğunu göstermeye yetiyor sanıyorum.

Bir dönemin ölüm oruçları için "öle öle biterler" sözünü sarf edenler bu günde ülke siyasetinin kritik noktalarını ellerinde tutuyorlar.

Ülkenin iç ve dış gündemlerinin yoğunluğu, karmaşıklığı içerisinde cezaevi eylemlerinin lafı mı olur ? Belki bir çoğumuzun haklı olarak çok yadırgayıcı bulacağı bu soru, ne anlam ifade etmektedir. Kürt sorununun önemini ve kritik konumunu yeterince algılayamamış bir siyaset aklının yaygın ve egemen olduğunu biliyoruz. İç ve dış gerilimlerin kırılmaya dönüşme noktası Kürt sorununda odaklanmaktadır. Ekonomik kriz riskinden komşularla savaş noktasına gelmiş ilişkilere kadar bir çok alan Kürt sorununda düğümün çözülmesi ile doğrudan bağlantılıdır.

Yeni Anayasa konusunu bu düğümü çözebilecek bir fırsat olarak görmek bir yana, sorunu öteleyecek bir araç olarak görme eğilimi çok yanında yeniden depreşecek. Bu durumda bir süredir devam eden "cephe gerisini temizleme" operasyonları, planlananın tam tersi toplumsal sonuçlar doğurabilir.

Siyaset üretme ve karar süreçlerine müdahale etme yeteneği imkansızlıkların belirleyici olduğu şartlarda daha da yükselir. Doğru yerde durma, etkili sözü söyleme işi ise siyaset, bizzat siyasetin mabedi kabul edilen yerlerin başka bir işlev görmek için kuruldukları teşhir olur.

Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin işgal karşısında düştüğü durum ile Anadolu'da başlayan kıpırdanmanın ortaya çıkarttığı tablo bugünkü durma son derece benziyor.

Özgürlük, adalet ve hak arama mücadelesi insanlık mücadelesidir ve tarih, insanlığın insanca yaşama çabası üzerine kuruludur.

Necip Fazıl'ın şiiri ile başladık yine onunla bitirelim.

"Sevinin Mehmedim başlar yüksekte,
Ölsekte sevinin eve dönsekte,
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte,
Yarın elbet bizim elbet bizimdir,
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir."