ZARAR ZİYANIN VAR MI ABİ?
Orhan Miroğlu
16 Şubat 2012 Perşembe 07:28
Yılmaz Güney’in bir filminde senaryo gereği rehin alınan zengin bir aileye, Yılmaz, bir adet ekmeğin ve bir kilo zeytinin fiyatı nedir diye bazı sorular soruyor ve bu sorulara verilen cevapların doğruluğuna veya yanlışlığına göre para cezası kesiyordu.
Fakat senaryo bu ya, soruların neredeyse tamamı, bir burjuva ailenin ilgileneceği ve cevaplayabileceği türden sorular olmaktan uzaktı; nereden bakarsanız bakın burjuva hayat standartları olan bir aileye sorulup ta cevap alınabilecek sorular değildi ve bu manada şikeli sorulardı.
Peki, böyle bir sahneye neden gerek duymuştu Yılmaz Güney?
Güney galiba burjuvaların, ne ekmeğin, ne zeytinin fiyatını dahi bilmeden ülke gerçeklerinden bihaber yaşayıp gittiklerini, seyirciye göstermeyi amaçlıyordu. Böylece sanat yoluyla hem insanları güldürmek, hem de o günün Türkiye’sinde yaşanan sınıf perspektifli siyasi mücadeleye, sanat yoluyla katkı sunmak istiyordu.
Karı-koca iki burjuvaya sorulan sorulardan biri, Midyat İlçesi’nin nerede olduğuyla ilgiliydi ki, maalesef rehin alınanlar bu sorunun cevabını da bilmediler. Midyat kelimesini hayatlarında ilk kez duymuşlardı. (Böylece, burjuvaların memleketi tanımadıklarını da anlamış oluyoruz!)
Değerli okurlar, içinizden sadede gel dediğinizi duyar gibi oluyorum, uzun bir giriş oldu, ama sebepsiz ve faydasız değil kesinlikle.
Çünkü, yazıya ben de Midyat gibi Güneydoğu’da yer alan bir ilçeyle, Siverek’le başlayacaktım.
Ama bazı okurlar Siverek’i ilk kez duyuyor olabilirler ve bu Siverek de neyin nesi diye merak ederler diye Midyat’a dair bu hoş anekdotu yazayım istedim.
Biliyorsunuz artık Midyat’ı tanımayan kalmadı sayılır. Dizi filmlerin çoğuna ev sahipliği yapıyor. Süryanilerin canlarını zor bela kurtarıp terk ettikleri, haraç mezat satılan Süryani evlerinde çekiliyor en iyi diziler.
Gelelim Siverek’e.
Siverek, her ne kadar bazı Sivereklilerin hoşuna gitmese de, Urfa’nın bir ilçesi. Diyarbakır’a çok yakın. Mehmet Uzun, Yılmaz Güney gibi sanatçı-yazarlarla, Necmettin Büyükkaya gibi Kürt hareketinin önde gelen isimleri Sivereklidir. (Necmettin, 24 Ocak 1984’te Diyarbakır Cezaevinde öldürüldü.)
Susurluk kazasından sağ kurtulan Sedat Bucak da bu ilçeden ve Bucak Aşireti’nin lideridir.
PKK, Bucaklara 12 Eylül’den önce savaş açtı ve Siverek o tarihten sonra ikiye bölündü.
Şimdi asıl konuya girelim.
Bir Siverekliye sokakta yürürken, arkadan yaklaşan bir kamyon çarpmış.
Siverekli devrildiği yerden şöyle bir doğrulmaya çalışmış, gözlerini kamyon şoförüne dikmiş ve şöyle demiş:
–Zarar ziyanın var mı abi?
Hadi gerilere gitmeyelim, kafalar karışmasın, devletin istihbarat örgütlerinin kullandığı canavar kamyonlar, kırk yıldır halkın arasına dalıp çıkıyor..
Taksim 1 Mayıs katliamı, Kahramanmaraş, Çorum ve Sivas katliamları bu plakasız ve şoförü belli olmayan kamyonların halkın arasına sürülmesiyle gerçekleşti.
Askerî darbelerden ve muhtıralardan önce, bu kamyonlardan bol bol kullanıldı.
Diyarbakır cezaevine dalıp çıktı bu kamyonlar.
Kahramanmaraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta Alevilerin arasına daldı..
12 Eylülün yolunu açtı.
Sonrasında Kürt savaşını başlattı..
İnsanlar sokak ortasında infaz edildi, evlerinden alınıp kaçırılanlar bir daha geri dönemediler.
Ama her nedense yerlere devrilen, yıkıldığı yerden bir daha kalkıp belini doğrultamayan, katliamlarla telef olan, devletin istihbarat örgütlerinin kullandığı kamyonların altında ezilen, evlatlarını kirli bir oyuna kurban veren halkın zarar-ziyanını sormak kimsenin aklına gelmedi.
Hep, ölüm kamyonlarını halkın arasına sürenlerin zarar-ziyanını konuştu Türkiye.
Şimdi de aynı şeyi yapıyor medya. Otuz yıldır, bulunduğu noktadan bir adım geri atmıyor. Devletin ve MİT’in uluslararası itibarı, yani prestiji, zarar-ziyanı konuşuluyor.
MİT’e soruşturma krizi üstüne söylenmeyen bir şey kalmadı pek. Krizin başladığı gün yapılan tartışmalarda yok yoktu doğrusu. Sadece Cemaat ve AK Parti hükümeti arasındaki “muazzam çatışma” bazı analizcilerin aklına gelmemişti, ya da gelmesine rağmen bu büyük hakikati gizlemeyi amaçlamışlardı ki, onu da Taraf’tan bir yazar kardeşimiz hatırlattı.
Bu eksiklik de böylece giderilir artık. Böylece, MİT’e başlatılan soruşturma nedeniyle, devletin tam da bu hassas dönemde uğradığı zarar ziyanı artık cemaati de hesaba katarak tartışabiliriz!
Her taşın altından o çıktığına göre, belli olmaz ölüm kamyonlarını kullanan birkaç sürücü de cemaatin içinden çıkar belki!
Bakarsınız bir gün, Diyarbakır cezaevinin iç güvenlik amiri Yüzbaşı Esat’ın veya Yeşil’in cemaat mensubu olduğunu öğreniveririz!
Değil mi ki, biz zarar ziyanın var mı diye, halka değil, bu ülkeye gerçek zararı vermiş o kamyonu kullanan şoförlere soruyoruz hâlâ..
İstihbarat örgütlerinin zararını, prestij kaybını nasılsa telafi edecekler, merak etmeyin. Yasayı değiştirirler, kadroları yenilerler filan.
Bunun bir maliyeti de yoktur.
Ama ya katliam gibi yaşanan dönemlerin maliyeti, o ne olacak?
İstihbarat örgütlerinin kullandığı kamyonların çarptığı insanlar, ve bugün toprağı kazdıkça kemikleri ortaya çıkan insanlar neden kimsenin aklına gelmiyor?
Bu tartışmalarda asıl sorulması gereken buydu oysa.
Ama böyle bir sorunun Türkiye’yi geçmişe götürmesi ve geçmişin hesabının sorulması istenmiyor.
Halkın arasına dalan kamyonları kullananlar bugün de direksiyona oturmak ve asıl şoförler olmak için ölümüne mücadele ediyorlar.
MİT-JİTEM, Emniyet yeni çatışmıyor. Bu çatışma otuz yıldır var. Bu çatışmadan kim zarar gördü?
Zarar ziyanı olan kim?
En çok zarar veren Yeşil gibi “elemanları” bugün dahi savunmaktan kaçınmayan JİTEM’den transfer eden, Mehmet Eymür mü zarar etti?
Bin operasyon yöneten Mehmet Ağar mı?
O operasyonlara onay veren MGK mı?
Yoksa o ölüm ve infaz kararlarını sessizce onaylayan ve gerçeği halkından gizleyen sivil hükümetler mi?
Kürt alanındaki kapışmanın, tatlı rantların cazibesine ve ihtirasına kapılmış ve bu ihtiras uğruna kendi içinde dahi infazlar yapmaktan kaçınmayan MİT-JİTEM ve Emniyet’in istihbaratçıları, bürokratları mı zararlı?
O ölüm kamyonları halkın arasına dalıp çıkarken, bugüne kadar, Kürt ve Türk siyasi hayatının vitrininde her nasılsa kalabilmiş, statülerini korumayı bilmiş kimseler mi zarar etti?
Geçiniz..
İstihbarat örgütlerinin çatışmasından zarar gören halkın kendisidir, ama ne yazık ki, halkın içindeki kurbanların durumu daha da içler acısı..
Kurbanla oynamak böyle bir şey işte..
Onlara olup biten her şey, AKP-Cemaat’in bir oyunu, bir iktidar çatışması olarak gösteriliyor.
İnanıyorlar..
Ölüm kamyonlarının şoförleri, imalatçıları, hatta bağlı oldukları istihbarat örgütleri çok değişti, ama hâlâ gelip kurbanların arasına dalmaya devam ediyorlar.
Kurbanlar da, maalesef kendisine kamyon çarpan Siverekli hemşerimizin sorduğu sorunun bir adım ilerisine gidip, tarihlerine ve uğradıkları felaketlere dair sorularını çoğaltmayı ve hesap sormayı bilmiyorlar.
Sivereklinin sorusuna takılıp kalmış gibiler; ve insana, kendisine çarpan kamyon şoförüne dönüp “Bir zarar-ziyanın var mı abi?” diyen Sivereklinin o naif ama kendine zararlı halini hatırlatıyorlar..
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.