24 Kasım 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara-1°C
  • İzmir5°C
  • Berlin5°C

ZAMAN, ÖMÜRDÜR

Ece Temelkuran

07 Kasım 2009 Cumartesi 16:51

Bu yazı yazıldığı sırada, bürokrasi ölümle inatlaşıyordu. Hazırlanan raporla savcının Güler Zere’yi bırakması gerekirken ‘rapor Cumhurbaşkanlığı’na yönelik hazırlandığı’ için savcı ölüme ‘Bekle!’ diyordu, ‘Bizim birkaç imza işimiz daha var’. Rapor, yarın Çankaya Köşkü’ne gönderilecek.

Güler Zere ile birlikte gördük ki adı bürokrasi olan büyük bir vicdansızlık duvarı kuruldu. Ve gördük ki devletimizin, ölmek üzere olan bir kadın mahkûma çok ihtiyacı varmış ‘içeride’. Ne çok ihtiyaç varmış çok hasta bir genç kadına hapishanede! Vicdanından zırnık koklatmıyormuş iktidar. Muktedirin çok hasta bir kadının son birkaç gününde bile gözü varmış.

Eğer Güler Zere bugün hâlâ yaşıyor olursa serbest bırakılacak. Peki, kendisinden bürokratik geciktirme yoluyla çalınmış zamanın hesabı kimden sorulacak?

Hesabı sorulmayan

Hesabı sorulmayan onca zamanın bir yerlerde biri hesabını tutuyor olmalı. 1996’daki ölüm orucunda sırf bakanlar randevuları geç verdi diye ölen 16 yaşında, 18 yaşındaki eylemcileri hatırlıyorum. 2000 yılındaki Hayata Dönüş operasyonu bittikten sonra bir kalıntıya dönüşen Wernicke Korsakoff’lu gençlerin ailelerinin yanında nasıl birer çocuk gibi yaşamaya başladığını ve ömürlerinin geri kalanının da bu yolla ellerinden alındığını.

Şimdi Diyarbakır’da taş atan çocukların da içeride haksız yere zamanları geçiyor. İstanbul Üniversitesi’nden haksız yere uzaklaştırılan 54 öğrencinin mevsimleri geçiyor. İşlerinden haksız yere çıkarılmış sendikalı işçilerin ayları geçiyor...

Zaman, ömürdür. Bu gasp edilen ömür parçaları, eriyip gidiyor azgelişmiş bir ülkenin vicdansız mekanizmalarında. Güler Zere’nin annesi olsanız şimdi, kardeşi, sevgilisi... Mikrofonlar tutulan büyük adamların ‘Biz aslında şöyle yapacaktık da, böyle olacaktı’ tarzı açıklamalarını dinlerken göğsünüz ikiye yarılmaz mıydı kahırdan?

Kızınızın, kardeşinizin, sevgilinizin son bir gününün çalıverilmesini hangi önemli bürokratik ayrıntı meşrulaştırır gözünüzde? Saatleri sayarken siz, mesai saatleri bittiği için bile salıverilme kararının geciktirilmesi sizi öfkeden deliye döndürmez miydi? Herkes uyurken sizin sevdiğiniz insan biraz daha ölürken siz istemez misiniz betondan ve bürokrasiden kurulmuş bütün duvarları yıkıp onu kurtarmayı?

Bu memleketteki sabır başka nerede var bilmiyorum. İsyanların bu kadar geciktirildiği bir memleket... Güler Zere şimdi gündem olabiliyor ancak. Son birkaç gün kala ölüme. Ancak o zaman girme hakkı kazanıyor ana haber bültenlerine. Bıçak kemiğe dayandığında değil, bıçak delip öte tarafa geçtiğinde söz söylemeye başlıyor insanlar. Ya öncesi... Haberler, o günlerden bahsetmiyorlar.

Hırsızız!

Bu kadar basın desteği olsaydı başından beri, Güler Zere şimdiye kadar çoktan dışarıda olmaz mıydı? Olurdu. Güler Zere’nin ölümü nasıl iktidarın vicdan hanesine yazılacaksa, bu da basının vicdan hanesine yazılmalı. Yani biz de birkaç gününü çaldık Güler’in, bu böyle bilinmeli. Manşetlere taşıyana kadar biz de Güler’in ömründen bir parça, hem de çok değerli bir parça çaldık. Biz de biraz hırsızız yani, bu böyle biline...

Güler Zere, bizim ve iktidarın tavrının son kurbanı olmayacak. Sırada Diyarbakırlı çocuklar var mesela. İstanbul Üniversitesi’nden uzaklaştırılan çocuklar, grevdeki işçiler var. Bıçağın onları da delip geçmesini mi bekleyeceğiz onları haber yapmadan önce? Basının vicdan haritasına bakınca, evet, bekleyeceğiz, öyle görünüyor.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.