04 Aralık 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır5°C
  • Ankara4°C
  • İzmir11°C
  • Berlin5°C

YURTTA SAVAŞ, CİHANDA KARGAŞA

Murat Belge

19 Aralık 2015 Cumartesi 02:14

Türkiye ile İsrail arasında gazetelerin “şaşırtıcı” sıfatıyla nitelediği bir “yakınlaşma” olmuş. Bizim Başbakanlık açıklamasına göre “nihai bir mutabakat” olmamış ama “görüşmeler olumlu bir şekilde devam etmekte” imiş.

Ne oldu da, böyle bir “yumuşama” oldu? Ortada bir olay falan yok. Ama, tabii, uluslararası siyasetin normal akışı bütün ülkeleri aralarındaki ilişkileri yumuşatmaya çağırıyor.

İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı ise bu gelişmeden mutlu olmamış: “Hiçbir davadan vazgeçilmeyecektir. Davalar pazarlık konusu edilmez” demiş.

Bu haberi veren gazetenin bir başka sayfasında Türkiye’nin Katar’da “askerî üs” kuracağını okuyorum. Büyükelçimiz açıklamış: “Türkiye ve Katar,” demiş, “Ortadoğu’da ortak düşmanlara sahip.” Bu “ortak düşmanlar” kim olabilir? IŞİD mi, örneğin? Hiç sanmıyorum. Yoksa, İsrail olabilir mi (özellikle Katar açısından)? O zaman bu “yumuşama”yı neye yormalı?

Rus uçağının “artçı depremleri” sürüyor. Putin gözünü yumup ağzını açmaya devam ediyor ve bayağı ağır konuşuyor. Bizim taraf “provokasyona gelmez” tavrında. Ama sağdan soldan kulağıma çalındığına göre “Aktrol” mudur, nedir, oralarda uçağı düşüren “asker”in ortaya çıkarılması gereği üstüne bir yayın yapılmaktaymış. Hattâ bunun hükümete karşı bir provokasyon olduğu yorumu da yapılmaktaymış.

Her “yapılan”ı bir başkası yapıyor ya! Başta Tayyip Erdoğan, AKP habire “kandırılan” konumunda. Şunu “Paralelciler” yaptı, barışı “Kürtler” bozdu, şimdi uçağı da “askerin biri” düşürdü. Bu kadar kandırılmak da marifet değil ama…

Derken haber çıkıyor: Türk askeri Irak’a girmiş, Başika denen yerde şu kadar yüz kişilik birliğimiz varmış. Zaten her Allah’ın sabahı buna benzer bir haberle uyanır olduk. Nereden çıktı, ne oldu? derken, bunların oraya eğitim yapmak üzere gönderildiği şeklinde bir açıklama çıkıyor. Yani, IŞİD’e karşı yapılan eğitimin bir parçası (bu eğitimin başarısı da ortada). “İyi, sorun yokmuş,” diyeceğiz, diyemiyoruz. Çünkü Irak hükümetinin bu varlıktan hiç de hoşnut olmadığını görüyoruz. Bizimkiler, “Davet edildik, gittik” diyor. Davet etmesi gerekenler, “Biz çağırmadık” diyor.

Bu belirsizlik içinde Biden’dan bir ses geliyor. Amerika’nın Başkan Yardımcısı Türkiye’yi Irak’ın toprak bütünlüğüne saygı duymaya ve bu askerleri oradan çekmeye çağırıyor.

Oysa bundan bir gün önce Türkiye’nin Cumhurbaşkanı oraya eğitim yapmak üzere gittiğimizi ve askeri geri çekmemizin “sözkonusu olmadığını” açıklamış.

Ama zaten bir kısım askeri çekmiş miyiz ya da gönderecekken göndermemişiz mi, böyle bir haber de var. Hattâ Abadi ile Biden bunu olumlu bulduklarını da açıklamışlar.

Bu arada Amerika’nın Savunma Bakanı da buralarda. İncirlik’ten sonra Irak’a geçmiş. Başbakan’la, Irak Savunma Bakanı’yla görüşmüş. Bu bizim eğitim veren askerî birlik herhalde konulardan biriydi.

Cumhurbaşkanı’mız ağzını açtığı zaman, konu ne olursa olsun, “geri çekilmenin sözkonusu olmadığı” yolunda bir şey söylüyor zaten.

Bu arada, olayla ilgili haberlerden biri de IŞİD’in buraya bir şekilde ateş açtığı ve Türk askerlerinden yaralananlar olduğu üzerine.

Eğitim yapmak için seçilen yer sanki çok uygun değil. Sen eğitim yaparken kafana roket yağması insana böyle şeyler düşündürüyor.

Bir yandan güneydoğuda Diyarbakır ve başka bazı yerler harp meydanına dönmüş durumda. Bir yandan Cumhurbaşkanı “O hendeklerde boğulacaksınız” diye haykırıyor (o hendekleri kazmanın akıllı adam işi olduğunu söylemek mümkün değil ayrıca). Bir yandan Musul’u, Halep’i almak gerektiği konusunda yayın yapılıyor.

Nereye doğru bir gidiş bu? Bir “gidiş”ten çok bir dizi savrulmayı akla getiren bir hareketlilik görünüyor. Uluslararası alanda habire itibar kaybı yaşanıyor. Düşman edinmekte gayet başarılı bir ülke haline geldi Türkiye. Dostlarını güç duruma düşürmekte de üstüne yok.

Türkiye içindeki durum en az bunun kadar karışık ve tehlikeli. Gerilim üstüne gerilim. Kaba kuvvete prim üstüne prim.

Görünen tek çare de Tayyip Erdoğan’ın yeni (Türkiye’ye özgü) Başkanlık sistemi çerçevesinde Başkan olması. Türkiye’nin önünde bundan daha önemli bir hedef –ya da “çare”– görünmüyor.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.