YENİ TÜRKÇÜLÜK
Nabi Yağcı
01 Eylül 2011 Perşembe 12:13
Kamuoyu gelişmelerle kendi gündelik yaşamı arasında anlamlı bağlar kurabilen ve bu nedenle tepki verebilen vatandaşlar topluluğudur. Gelişkin bir kamuoyu siyaseti mutlak anlamda belirliyor olmasa bile onu yönlendirebilir, en azından sınırlar getirebilir. Geçmişte devlet ve kamu aynı anlama geliyordu bizde, kamu alanını belirleyen devletti. Bunu büyük ölçüde merkeziyetçi yasalar ve medya tekeli ile başarıyordu. Dolayısıyla parçalı bir kamuoyundan söz etmek mümkün değildi. Merkez sağın ve merkez “sol”un etkilemeye çalıştığı, içinde farklılıklar taşısa da esas olarak tek tip bir kamuoyu vardı. Cumhuriyetçi, laik ve Türk karakterde birleşmiş bir kamuoyuydu bu.
Geçmişte toplum ile onu etkileyen siyaset ilişkisini genellikle tek yanlı ele aldık hep. Siyasi etkiler dışında toplulukların kendi kanaatleri, geçmişten gelen kolektif hafızaları sanki hiç yokmuş gibi baktık. Yani tabula rasa... Alttan gelen etkileri ise ya oy ile sınırladık ya da devrim hayallerini süsleyen nostaljik beklentilerle. Her ikisinden de farklı olarak kamuoyu dediğimiz etkinlik siyaset de içinde gündelik hayata müdahale edebildiği ölçüde vardır. Bu nedenle sorunlara ve gelişmelere kamuoyu etkinliği gözlüğüyle de bakmak gerek. Böyle bakınca görünen nedir?
Parçalanan Türk kamuoyu
Cumhuriyetçi, laik ve Türk karakterde birleşmiş yekpare tek bir kamuoyu artık yok bugün. Türk kamuoyu parçalandı. Bu parçalanmada İslamcı ve Kürtçü dinamikler etkili oldular. Bu rol bu etmenlerin kendi kamuoylarını yaratmasıyla oldu. Fakat bu gelişmeyi doğru anlamak gerek, belirli bir topluluğun kamuoyunun oluşması, salt siyasi etkilere bağlı değildir, topluluğun kendi yaşam alanlarını kültürel bir kimliğe dayanarak kurmaları asıl dinamik etkendir. Bu nedenle Kürt milliyetçiliği, Türk milliyetçiliği demedim de Kürtçülük, Türkçülük dedim. Zaten her iki cereyan da tarihte milliyetçilikten önce doğmuş siyaseti önceleyen kültürel cereyanlardı. İslamcılık da öyledir.
Türk kamuoyunun parçalanmış olması olgusuna daha yakından baktığımızda şunu görebiliriz: Merkez sağ ve merkez “sol”un hem etkilediği hem etkilendiği ortak bir kamuoyu yok artık. Bu siyasetlerin kendi kamuoyları yok. Örneğin dün CHP’nin kendi tabanının, seçmenlerinin dışında belirli bir kamuoyu vardı. Bugün böyle bir kamuoyundan söz etmek mümkün değildir. Dünkü Merkez sağın ve merkez “sol”un eklemlendiği yeni bir kamuoyu var: Milliyetçi/ulusalcı kamuoyu bu. Örneğin artık Cumhuriyet gazetesi bu kamuoyunun belirleyici medyası değildir, Sözcü gazetesi onun yerini aldı. Merkez kamuoyunun parçalanmasıyla birlikte bana göre Hürriyet gazetesi de artık eski işlevini yitirmiştir.
Türk kamuoyunun parçalanması siyasetin kutuplaşmasıyla hızlandı. İlginçtir, bu kutuplaşmayı en fazla kışkırtan merkez sağ ve merkez “sol” olduğu halde kaybedenler de onlar oldu. Seçmenlerini önemli ölçüde yitirmeleri bir yana esas olarak kamuoylarını yitirdiler. Başka deyişle kime sesleneceklerini bilemez oldular. Bu durum onları birbirlerine yaklaştırdı ama yaklaştıkça da geleneksel kamuoylarını kaybettiler. Örneğin CHP’li olma hassasiyeti bugün dünkü gibi değildir, son derece zayıflamıştır. Sonuçta birleştirici öge milliyetçi/ulusalcı çizgi oldu, çünkü bu çizgide yeni bir kamuoyu oluştu. Bugün örneğin DP, CHP, İP aynı çizgideler ve aynı kamuoyuna sesleniyorlar. Daha doğrusu tersten söyleyelim, oluşan bu yeni kamuoyu bu siyasetleri hegemonize ediyor, yönlendiriyor.
Yeni Türkçülük
Bu yeni kamuoyunu belirleyen karakter artık ne cumhuriyetçilik ne de laikçiliktir, bunlar bir öge olarak elbette vardır ama öne çıkan eklemleyici yani hegemonik karakter Türkçülüktür. Ama “yeni Türkçülük”. Bu dediğimi bugünlerde bu çevrelerle yapacağınız basit konuşmalarla görebilirsiniz. Artık sıklıkla karşılaşılan soru “Laik Cumhuriyet ne olacak” sorusu değil “Biz Türkler ne olacağız” sorusu oluyor. Atatürk milliyetçiliğinin ne olduğu anlaşıldıkça, –örneğin Halil Berktay’ın bu konuda yazdıkları bu açıdan da önemli– bu öge yani Atatürkçülük de eski bağlayıcı gücünü yitiriyor.
Yeni Türkçülüğü ırkçılıkla eşleştirmiyorum. Bunu kültürel bir kimlik olarak görüyorum. Fakat hiç kuşkusuz bu alan içinden, zaten varolan Türk ırkçılığının beslenmesi kuvvetle muhtemeldir. Batı Avrupa’da gelişen radikal milliyetçilikler bugün nasıl yeni ırkçı cereyanlar doğuruyorsa bizde de benzer cereyanların olmaması için hiçbir neden yok, hatta fazlası var.
Biraz da parçalı kamuoyunun öbür parçalarına bir bakalım.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.