YENİ SİYASİ SAYFA
Erol Katırcıoğlu
27 Mayıs 2014 Salı 08:47
Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle birlikte yeni bir siyasi patikaya geçtiğimiz açık. Bu patikanın öncekilerden farkı toplumsal yarılmanın hızlanacak olması. Patika, yalnızca bazı darlıklarından dolayı değil ama aynı zamanda eğiminin de aşağıya doğru olması nedeniyle hızlı cereyan edecek olaylara gebe. Başbakan Erdoğan’ın son Almanya çıkarması oldukça açık bir biçimde bunu gösterdi. Kimseyi dinlemeyen bir Başbakan, söyleyecek sözü olmayan etrafındaki suskun kadroyla birlikte toplumun önemli bir çoğunluğuna meydan okuyarak bu yeni patikada hızla ilerliyor.
Kimlikleri üzerinden siyasi tercihlerini yapan bir ülkede, seçimlerin, en geniş kimlik olan İslami kimliğin iktidarı anlamına geldiği (ve geleceği) her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Çoğunluk kimliğin desteğiyle iktidara gelen AKP’nin ve onun lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın bugün hemen herkesin gözü önünde, attığı her adımla parlamentoyu işlevsizleştirdiğine tanık oluyoruz. (En azından bence bu durum “duygu” olarak böyle. Çünkü bugün parlamentodaki partiler arası dengeler ve ilişkiler düşünüldüğünde parlamentoda bulunmanın kıymeti harbiyesi nedir ki?)
Böyle bir toplumda demokrasinin “kimlikler arası güç dengelerini” gözeten bir biçimde oluşması gerekirken, biz tam aksine bir yönde gidip egemen kimliğin daha da egemen olacağı bir “başkanlık” sistemine doğru hızla ilerliyoruz. Bu gidişin toplumsal bir ortalamadan çok bir grubun toplumun hilafına toplumu kuşatması anlamına geleceğinden toplumsal dengesizliklere ve krize yol açacağı açıktır. Açık olmayan ise nasıl ve neden Erdoğan’ın ve arkadaşlarının bu durumu anlayamadıklarıdır.
İslami kimliğin bir çoğunluk kimlik olarak AKP’yi ve Erdoğan’ı desteklemesi yalnızca vesayet rejimi altında mağdur edilmiş bir kimlik olmasıyla açıklanamaz. Burada muhalif kimliklerin ve onların partilerinin de zaaflarını olduğunu kabul etmemiz gerekir. CHP ve MHP gibi partileri bir kenara bırakırsak, daha çok sol, sosyalist ve demokrat siyasi kesimlerle Kürt siyasi kesimleri ele alırsak, bu muhalif kesimlerde de inanılmaz bir dağınıklık olduğunu söylemeliyiz.
Tabii ki böyle bir yazı çerçevesinde derinliğe inen bir analiz yapmak mümkün değil. Ama satırların izin verdiği ölçüde söyleyecek olursak bu kesimlerin içine düştükleri durumu izah etmek de anlamak da zor. Zor, çünkü, özlerinde “kimlikleri aşan” yani “çok kimlikli” bir toplum yaratmak isteyen bu kesimlerin, konu kendi “kimliklerine” gelince, kendi “kimliklerine” sarılmalarını ve kendi kimliklerinden taviz vermek istememelerini anlamak gerçekten zor.
Tamam, “kimlikler”, o kimliklerle kendilerini tanımlayan insanlar için önemlidir. Ama eğer “kimliklerin” değil de, “çok- kimlikliliğin” toplumun esas özelliği olması gerektiğine inanan bir kimliktenseniz, o zaman bu, bir “çok- kimliklilik” projesi içinde kendinizi eritmeye de hazır olduğunuz anlamına gelir. Bu nedenle de benim için, “Türkiyelileşme” şiarıyla kendi Kürt kimliğini de aşarak toplumdaki diğer mağdur kimliklerle yeni bir kimlik ve siyaset içinde erimeye hazır olduğunu söyleyen bir HDP ortadayken, burun kıvırmak, ille de benim “kimliğim” diye tutturmak anlaşılması oldukça zor bir duruştur.
Buradan HDP’de ya da HDP’yle her şeyin güllük gülistanlık olduğunu ya da olacağını söylemiyorum. Kürtlerle siyaset zor diyenlere Türklerle kolay mı diye sormak isterim. Hele hele “burunlarından kıl aldırmak” istemeyen Türkiyeli solcu ya da sosyalist ya da demokratlarla? Bu nedenle de alçak gönüllü olmaya, her şeyi biz daha iyi biliriz demeden birlikte iş yapmaya herkesin ihtiyacı var.
O zaman daha net olalım. Önümüzde neredeyse nefes aldığımız havayı karartan gelişmeler olurken, gerçek muhalefeti oluşturmak ve tabii üzerinde yürümekte olduğumuz bu dar ve eğimli patikadan düşmemek için birbirimize tutunalım.
En azından tutunmaya çalışalım.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.