YENİ SİYASET
Ufuk Uras
12 Kasım 2013 Salı 08:44
Erdoğan’ın ardından, Kılıçdaroğlu da yeni siyaset ve Türkiye’den bahsedince, iş iyice çatallaştı. Herkes yeniden yanaysa, o zaman eski olan ne ve bunu kim savunuyor?
Demek memlekette yenilenmeye bir meyil var ki, eski olandan herkesin sıtkı sıyrılmış deyip sevinmek de mümkün.
Durum böyleyse, atılması gereken adımlardaki yavaş çekim film hali ve gelgitler de neyin nesi o zaman?
Siyaset, karar alabilme ve gündemi belirleyebilme yeteneğiyse, yapılan gündemin rengini kendi tarzında boyayarak, fikrin asıl sahiplerini boşa düşürme çabası olarak da okunabilir.
Yeni Türkiye denilince herhalde utanç duvarlarını örmeyi, insanların iffet bekçiliğine soyunmayı, andımızı savunmayı falan anlamıyoruz.
Sözünün şehvetine kapılanlar bu gidişle herkese elektronik kelepçe takmaktan, folklor oynayanların yakın temasına itiraza değin çeşitli yeniliklerle karşımıza çıkabilecekler.
Tüyap kitap fuarındaki kızlı erkekli pırıl pırıl gençlik böylesi bir siyasi sefaleti haketmiyor.
Siyasetin edebi bu kadar edepsizliği kaldırmıyor. Belli ki ülkenin siyasi tedavisi hastalıktan da ağır geçecek.
Yeni siyaset ve Türkiye, güçlendirilmiş bir vatandaşlığa dayanan ve yeni bir kurucu iradeyle herkesin kendi hayatından sorumlu olacağı bir Türkiye demek. İnsanların hayatlarının meşruiyetini sorgulamak, kendi hayatınızın meşruiyetini de tartışmalı kılıyor.
Liberalizmin soyut insan varsayımı, farklı kimliklerin kendini ifade etmesini okuyamıyor. Çok kimlikli bir Türkiye, kimliklerin özgürce ifadesini sağlamak ve aralarında bir hiyerarşi tesis etmemek demek. Çok kimlikli siyasetten yana olup kimlik siyasetine itiraz etmek çelişkili gibi gözüküyor. Kimlik siyaseti olacak ki çok kimliklilik de olabilsin.
18 yaşını geçen gençlere, birey merkezli değil de devlet ve aile merkezli bir yaklaşım, liberalizmin kendi kabulleriyle de çelişkili.
Liberalizm, özel/kamu ayrımına dayansa da, feminizmin “Özel olan politiktir,” ilkesi özel hayatı zapturapt altına almaya çalışan yaklaşımlara politik bir eleştiri getirebilmeli.
AKP’nin otoriterizmine kültürel zeminde karşı duran Beyaz Türk refleksi, aynı otoriterizmden sınıfsal zeminde nemalandığı için eleştirileri inandırıcı olamıyor ve buradan siyasi bir alternatif de yaratılamıyor.
Bu otoriterizmi açıklamada İslam’a karşı bir panik ataktan beslenen analizleriyle burjuvazinin bir kesiminin yaşadığı küskünlük muhalifliğe de dönüşmüyor.
Hakiki bir yeni siyasetin memnuniyetsiz orta sınıfların arayışını kendine eklemleyerek ve merkezi yeniden tarif ederek, merkeze yönelmesi önem taşıyor.
Arınç’ın son çıkışları da çok merkezliliğin bir işareti olarak okunabilir.
“Merkez mi, burjuvazi mi? Hayır, olamaz” haykırışlarını duyar gibi oluyorum, ama bunları bir çırpıda geçiniz.
Her daim uzlaşmaz bir hattı savunmayı marifet bilmek yerine uygun momentlerde uzlaşabilme maharetini gösterebilmek size daha köklü dönüşümler için soluk alma imkanı sağlıyor.
Kaba saba siyasi analizlere karşı geçenlerde Kenan Kalyon’un “sınıf mücadelesinin aynı zamanda mülksüzleşmeye itirazı da içerdiği,” vurgusu isabetlidir.
Türkiye’nin yeniden yapılandığı bir uğrakta muhalif siyasetin yeniden yapılanması, sol sekter kabalıkla, Beyaz Türk kibrinden kendini ayrıştırarak toplumla bütünleşmesi yönünde olacaktır.
Yeni siyaset tarzımız ve belagatimiz somut meselelere verdiğimiz yanıtlarla kendini ortaya koyma durumundadır.
Bildik olana dönmek kolay, bildik olanı aşmak ise en devrimci tecrübe olacaktır. Devrim denilince, Kemalist devrimin ufku ve aydınlanma/modernleşme paradigmasının sınırlarını aşamayan yaklaşımları aşmamız, 21. yy. siyasetinin asıl yeni olan muhtevasını yeniden formatlama imkânını sunacaktır.
Düzen içi salınımların da, Kaf Dağı ardına siyaseti ertelemenin de sağladığı sahte rehavet, aman bizden ırak olsun.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.