21 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara15°C
  • İzmir19°C
  • Berlin0°C

YENİ KÜRT SORUNU

Sezin Öney

03 Ocak 2015 Cumartesi 10:27

Türkiye’nin kendi içindeki kutuplaşma malum; artık siyasi bir strateji hâline gelen kutuplaşmanın “zinde” tutulması taktiği, 2015’te de süreceğe benziyor. Erdoğan’ın merkezi hâline dönüştüğü AKP’nin oy çizgisine bakılınca, kutuplaşmanın arttığı aylarda, birden zıplayan bir oy seviyesi gözleniyor. Bu nedenle, Erdoğan’ın kendisine Cumhurbaşkanlığı yolunu açan ve Başkanlık sisteminin kurulması sürecinde “derenin yarısının geçilmesini” sağlayan “politik oyunda”, kutuplaşma taktiğinin katkısı büyük diyebiliriz. Erdoğan’ın kendi öngörüsü, “derenin tamamını” geçene kadar, “normalleşmeye” izin vermemek, kutuplaşmayı sürdürmek gibi gözüküyor.

Ancak, tam manasıyla Başkanlığa geçildikten sonra, bu sefer de sistem değişikliğinin getirdiği sarsıntıların atlatılması gerekecek. Erdoğan’ın kurduğu oyunun “fıtratında”, kutuplaşma hep olacak. Yani, sorun “derede”: dere addedilenin aslında bataklık olmasında ve Türkiye’nin “Başkanlık” macerasına atılmasının gereksizliğinde…

Bu arada, yılın son günlerinde Cizre’de yaşananların da ortaya koyduğu gibi, Kürt Sorunu’nda “içerik değiştirme” evresi tamamlandı.

Başka bir deyişle, “Yeni Türkiye” diye diye, ortaya gerçekten “yeni bir Türkiye” çıkmadı ama “yepyeni bir Kürt Sorunu” çıktı.

Artık, devletle Kürtlerin arasındaki sorun çözülmediği gibi, bir de üzerine, Kürtler ve toplumun diğer grupları, Kürtler ve Kürtler; yani Kürtlerin farklı kesimleri, Kürt çocukları ve gençleri ile devlet, toplum gibi bin parçaya bölünmüş, ayrıştırıcı çok boyutlu, çok parçalı bir yeni meseleden bahsediyoruz.

Bu açıdan, son birkaç yıl, AKP’nin kutuplaştırma politikası ve çözüm sürecinin sürüncemede bırakılan, toplumun geniş kesimlerine açılmayan doğası nedeniyle; zaten çatlamakta olan bir zeminin, üzerinde iktidar ve algılayış sorunları başta olmak üzere birçok faktör sonucu, tepinile tepinile, tuzla buz edildiği bir Kürt Sorunu düzlemiyle karşı karşıyayız.

Cizre’de patlak veren olaylarda, klasik Ankara jargonuyla konuşanlar (ki illa Ankara merkezli olmaları gerekmiyor, bu bir kafa yapısı) “provokatörlerden” bahsetti. Ancak, bilfiil bölgede, olayların odağında yer alanların, “provokatör” kavramına karşı çıkışları önemliydi.

Artık, 21. yüzyıl Türkiyesinde, tüm 20. yüzyılı açıklamak için kullandığımız boş kavramları bir kenara atalım, maksat yenilikse…

Bir yerde olay çıkınca, şiddet sonuçsa, bunun sebepleri vardır; sebep de, “gaipten gelen karanlık varlıklar” değil. Diyelim ki, bir grup “provokatör”, devamlı orada burada ortaya çıkıp, şiddete neden oluyor. O zaman, neden olayların içinde güvenlik güçlerinden halktan kimselere, bölgedeki siyasi kutuplara kadar, herkes yer alıyor; neden herkes etkileniyor?

Bir de denklemi şöyle kursak; çözüm süreci, hiç Cizre’ye, Lice’ye, Yüksekova’ya, buradaki insanların hayatına dokunabildi mi? Çözüm süreci başladığından beri, bölgede var olan siyasi gruplar arasındaki tarihî, sosyal, politik zıtlaşmalar, uçurumları kapatacak köprüler mi kuruldu; yoksa Suriye ve Irak’taki çatışmalar başta olmak üzere, çeşitli sebeplerle, zaten var olan ayrı gayrılıklar daha da mı derinleşti?

2000’lerin başından beri, Kürt çocuk ve gençlerin, vatandaşı oldukları ülkeye olan aidiyet bağlarının zayıflamasından bahsediyoruz. “Diyalog kurulabilecek son kuşak” olarak nitelenen, 1970’ler, 1980’ler kuşaklarının üzerine, “çatışmaya gözünü açmış” 1990’lar ve Kürt Meselesi’nin bir “Soğuk Savaşa” dönüştüğü 2000’lerinkiler eklendi. Son yıllarda artan ekonomik eşitsizlik, zaten “kaybolmakta” olan bu kuşakları nasıl etkiledi? Ya, Türkiye’de genç ve çocukların genelindeki, “aidiyet bağları”? Türkiye, çocuklar ve gençlerine, nasıl bir gelecek vadediyor ki, onlardan güçlü aidiyet bağları bekleyebilir?

Dahası, Ankara’da, Kürt Sorunu’na “güvenlik odaklı” bakış hiç değişmedi. İşin ironik yanı, bu bakış, asıl güvenlik sorununu yaratan oldu; dün de, bugün de. “Kamu düzeni” vurgusu artarken, her yerde düzensizliğin de artması bu yüzden.

Yeni Kürt Sorunu”, toplumun tümünün başında bir giyotin gibi duruyor.

Provokatöre gerek de yok; bazen ipler inceldiği yerden kopuyor.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.