25 Kasım 2024
  • İstanbul3°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara-1°C
  • İzmir6°C
  • Berlin11°C

YENİ DÖNEM VE AKP’NİN 'SAMİMİYET' SORUNU

Bayram Bozyel

14 Ocak 2013 Pazartesi 08:28

Kürt sorunu bakımından Türkiye’nin yeni bir döneme girdiğini söylemek mümkün. Bunun tek nedeni hükümetin yeniden İmralı’da Öcalan ile görüşüyor olması değildir. Yakalandığı tarihten bu yana devletin değişik düzeylerde Öcalan ile görüştüğü artık sır değil. AKP hükümeti döneminde ise bu görüşme trafiği, PKK’nin Oslo’da sürece dahil edilmesi ile yeni bir boyut kazandı. Ne var ki genel kanı, hükümetin daha önce İmralı ve Oslo’da yaptığı görüşmeleri “zaman kazanma” hesabıyla yürüttüğü şeklinde oldu. Bu faydacı yaklaşım üzerine inşa edilen hesap, 11 Haziran seçimlerinden sonra büyük bir şiddet dalgası şeklinde geri tepti.

Sürecin şeffaf yürütülmesi önemli

Gelinen aşamada, hükümetin geçmiş deneylerden çıkarttığı sonuçlar ışığında yeni bir süreç başlattığına ilişkin güçlü belirtiler var. Bunun en önemli göstergesi, yakalandığı tarihten bu yana Öcalan’ın ilk kez iki Kürt politikacısı ile görüşmesine izin verilmesidir. BDP milletvekili Ahmet Türk ile Ayla Akat’ın İmralı’da Öcalan ile görüştürülmesi, öncekilerden farklı olarak, yeni diyalog sürecinin şeffaf ve katılıma açık hale getirilmek istendiğinin bir işareti. Bu bile, yeni süreç bakımından tek başına önemli bir sağlık göstergesidir. Şimdilik BDP milletvekilleri üzerinden gerçekleştirilen söz konusu katılım ile, toplumun ve basının bu sürece taraf olması ve ağırlığını koyması için önemli bir kapı aralamıştır. Bu durum, aynı zamanda sürecin siyasal aktörler tarafından bir kez daha istismar edilmemesi ve yeniden yozlaştırılarak heba edilmemesi bakımından önemli bir güvencedir. İki vekilin İmralı’yı ziyaretinden bu yana, şu kısacık dönemde bile toplumun sergilediği sağduyu ve barış yönünde ortaya koyduğu güçlü arzunun en başta hükümet kanadı ve PKK çevresi üzerinde bıraktığı dizginleyici ve disipline edici etkiyi görmemek mümkün değil. Yeni sürecin motive ettiği tartışma ortamı ve toplumda güçlenerek artan çözüm dinamizmi, bütün siyasal aktörlerin davranışlarını yeniden şekillendirecek bir potansiyel içeriyor. Çünkü Kürt sorununda barışçıl çözüm talebi Türkiye toplumunun ortak talebine dönüşmüş durumda. Söz konusu toplumsal beklentiye karşı durmak ya da bunu görmezden gelmek hükümet başta olmak üzere siyasi aktörler için giderek göze alınamayacak bir riske dönüşüyor.

Öte yandan, toplum bu sürece katıldığı andan itibaren, işin hem sorumluluğunu hem de riskini üstlenmiş oluyor. Bu ise en başta hükümetin yükünü hafifleten ve olası riskleri diğer aktörlerle paylaşmayı mümkün kılan bir durum. Daha şimdiden toplumun değişik çevrelerinin yeni sürece verdiği destek, hem hükümetin elini güçlendirmiş hem de süreci daha güvenli bir şekilde yürütmesi için onu bir hayli rahatlatmış görünüyor.

Sürecin ucunda silahların susması var

Yeni süreçle ilgili olarak en çok merak edilen konulardan birisi de, MİT’in İmralı’da Öcalan ile uzlaştığı çerçevenin içeriğidir. Detaylarını bilmiyor olsak bile, MİT’in hükümet adına Öcalan ile uzlaştığı bir çerçevenin olduğu muhakkak. Aksi takdirde BDP’lilerin İmralı’ya gidişine izin verilerek konu kamuoyuna açılmazdı.

Hükümet kanadı ağırlıklı olarak, İmralı ile görüşmenin “silahları bıraktırma” odaklı olduğu yönünde açıklamalarda bulunuyor. Öte yandan süreçten “kalıcı çözüm” hedeflendiği yönünde açıklamalar da yok değil. Hükümetin kalıcı çözümden ne anladığı bir yana, ancak bunca tecrübeden sonra, hükümetin, “silahları bıraktırmanın” başkaca adımları da içeren bir süreç gerektirdiğini bilmediğini düşünmek saflık olur. Zaten bu adımların ne olduğuna ilişkin satır aralarında yeterince ipuçları veriliyor.

Adı ne olursa olsun, bir genel af olmadan PKK’ya silah bıraktırılamayacağının -herkes gibi- hükümet de farkında. Sadece silah bıraktırmak için değil, dağdaki ve cezaevlerindeki on binlerce insanın normal yaşama ve siyasal sürece katılımı için de genel bir af gerekli. Benzer şekilde Türkiye normalleşecek ve yeni bir sayfa açılacaksa, hiçbir şey olmamış gibi Abdullah Öcalan’ın bulunduğu yerde kalması mümkün değil. Başbakan farklı bir şekilde açıklasa bile, yeni süreçle birlikte Öcalan’ın koşullarının düzelmesi ve giderek serbest bırakılması sürecin doğal bir sonucudur. Bütün bu adımları “anlamlandırmak” ve PKK kitlesini bu sürece ikna etmek için elbet Kürtçe ve benzeri alanlara ilişkin adımların da öngörülmesi mümkün. Yeni süreçten alınacak enerji ile yeni anayasa yapım süreci hızlandırılarak sonuçlandırılabilir. Yapılacak yeni anayasada nötr bir vatandaşlık tanımında uzlaşılması, temel hak ve özgürlükler bakımından daha ileri düzenlemelerin yapılması sürpriz olmaz. Fakat bütün bunlardan sonra ulaşılacak durak, Kürt sorununun eşitlikçi bir çözüme kavuşması olmayacak. En iyi ihtimalle, Kürt sorununun kalıcı ve eşitlikçi çözümü bakımından daha elverişli ve ileri bir iklim yaratılmış olacak.

AKP’nin samimiyet sorunu

Bu süreçte en çok sorulan sorulardan birisi de AKP hükümetinin samimi olup olmadığı konusudur. 2009 yılında “açılım süreci” başladığında Türkiye’den Avrupa’ya kadar Kürt kesiminden herkesin sorduğu şey, AKP’nin samimiyet sorunuydu. Bu gün de aynı soru sıklıkla sorulmakta.

Oysa siyasal aktörlerin davranışlarını açıklamak bakımından samimiyet kriteri, belki de en son başvurulması gereken bir referanstır. Tek tek insanlar gibi, siyasal aktörlerin de yaşam serüvenleri, onların niyet ve samimiyetlerinden çok sınırsız sayıda faktörün birleşik etkisi altında şekillenir. Bütün canlı organizmaların bir yaşam içgüdüsü, yaşamın da bir akış seyri var. Yaşama içgüdüsü, kural olarak, canlı yapıları yaşam akışını doğru okumaya ve bu akışa karşı rasyonel bir tutum almaya zorlar. Sırtını yaşamın (tarihin) diyalektiğine yaslamayanlar yok olur ya da marjinal kalmaya mahkum kalırlar.

Niyetler önemlidir, ama tayin edici olan somut koşullar ve nesnel zorunluluklardır. Aynı durum AKP için de geçerli. Türkiye’de iç ve dış koşulların dayatması olmasa, Kürt halkının güçlü özgürlük ve eşitlik talebi bulunmasa, AKP’nin Kürt sorununu kendisine dert etmeyeceği ortada. AKP, eğer bugün Kürt sorunu gibi bir gündem ediniyorsa, bunun nedeni; görmezden gelerek bu sorunun üstesinden gelemediği ya da Kürt sorunundan kaynaklı durumun artık daha fazla sürdürülemez olduğu içindir. Başka bir ifade ile AKP bakımından söz konusu olan içtenlik veya samimiyet değil, ihtiyaçlar ve zorunluluklar sorunudur. AK Parti hükümeti eğer yaşam içgüdünü yitirmemiş ve varlığını ve etkinliğini daha çok sürdürmek istiyorsa, Türkiye’yi bölgesel bir aktör haline getirme vizyonunu koruyorsa, Kürt sorununda geçmişten farklı yöntemleri devreye sokmak zorunda. Kürt sorununun çözümsüzlüğünün, Türkiye’yi istikrarsızlaştıran ve giderek onu yönetenlerin başını yiyen bir kangren olduğunun AKP de farkında. Bu açıdan mevcutlar içinde en gerçekçi ve rasyonel partinin AKP olduğu söylenebilir.

AKP hükümeti bir dönem Kürt sorununu diğerleri gibi bir asayiş sorunu gibi gördü ve silahları susturabilirse bu sorunu çözmüş olabileceğini düşündü. Bunun içindir ki geçmişte Oslo’da bu işi PKK ile baş başa oturup “çözmeye” yeltendi. AKP hala, elinden gelse sorunu zamana oynayarak “idare etme” anlayışını sürdürecek. Ne var ki artık işler başka şekilde yürümüyor. Silahları susturmak, üstelik bunu tek başına PKK ile kotarmak mümkün görünmüyor. Yeni bir süreç başlatılmasının esas nedeni bu.

Öte yandan hiçbir proje ya da sürecin, tek başına onu başlatanların iradesi çerçevesinde şekillenmesi mümkün değil. Çünkü her süreç, onu başlatanların niyetlerinden bağımsız olarak yeni dinamiklerin ve faktörlerin devreye girmesine, devreye giren faktörlerin çeşitliliğine bağlı olarak sürecin farklı boyutlar kazanmasına yol açar.

Gelinen aşamada hükümetin Öcalan ile silahların susması ve bunun gereklerini yerine getirmek noktasında uzlaştığı görülüyor. Elbette silahların susması Kürt sorununun çözümü anlamına gelmez. Ancak sorunun çözümü için silahların susması ve sürecin normalleşmesi son derece önemli. Sürecin silahlardan arındırılması, çatışma ortamının son bulması Kürt sorununun kalıcı çözümü yönünde elverişli ortamın yaratılması anlamına gelir. Böyle bir ortamda Kürt sorununun çözümüne giden yolda önemli bir eşik aşılmış olacak. Barışçıl bir ortam Kürt ve Türk toplumunu Kürt sorununun çözümü yönünde yakınlaştırabilir. Türk toplumu, şiddet, çatışma ve cenaze baskısı olmadan Kürt halkının taleplerine karşı daha olgun ve kabul noktasına gelebilir. Böyle bir zeminde hiç kuşkusuz Kürt halkının özgürlük mücadelesi yeni bir merhaleye ulaşacak.

Özetle yeni başlayan sürecin bütünüyle AKP’nin çizdiği çerçevede şekilleneceğini ve onun arzu ettiği noktada biteceğini düşünmek eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu açıdan AKP’nin samimiyetinin sorgulanmasının fazla bir anlamı yoktur. Esas alınması gereken Kürt halkının özgürlük ve eşitlik talebi ve bu yönde ortaya koyacağı sağlıklı ve gerçekçi mücadele çizgisidir. Son tahlilde AKP’nin de pozisyonunu, diğer koşulların yanı sıra Kürt halkının mücadelesi tayin edecektir. Benzer şekilde bu sürecin görünür ucunda eşitlikçi bir çözüm ihtimalinin olmadığına bakarak kaygılanmaya gerek yok. Tersine, yeni başlayan süreci kalıcı çözüme sağlayacağı zemin ölçüsünde görüp değerlendirmek gerekir.

Kürt sorunu gibi çok boyutlu bir sorunu bir hamlede ve çerçevesi kalın çizgilerle çizilmiş bir süreç içinde çözmenin mümkün olmadığı bir veri olarak kabul edilmeli. Irak’ta federe bir statüye kavuşan ve bunu anayasal bir çerçeveye kavuşturan Kürt halkının, hala yüz yüze bulunduğu sorunlar göz önünde alındığında, Türkiye’de Kürt hareketinin daha kat etmesi gereken ne kadar uzun bir yol ve üstesinden gelinmesi gereken ne kadar güçlük olduğu daha kolay görülür.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.