YENİ BİR SÜREÇ
Enver Sezgin
24 Mart 2015 Salı 03:59
Kuzey İrlanda Barış Süreci’nin mimarlarından ve dönemin İngiltere Başbakanı Tony Blair’in görüşmelerdeki temsilcisi olan Jonathan Powwer şunu ifade ediyor: “Müzakerelerin başarılı olması için en önemli önkoşul tarafların askerî olarak kazanamayacağını, birbirlerini tamamen yenemeyeceklerini anlamalarıdır.”
Onlar uzun süre devam eden görüşmeler ve tartışmalar sonunda çatışmalara son vererek, siyaseten anlaşabileceklerine karar verdiler. Bugün, Kuzey İrlanda sorunu tamamen çözülmüş değil. Ama ilişkiler normalleşti. Şiddetin yerini “demokratik siyaset” aldı.
Bir müddettir, Türkiye’de de benzeri bir sürece tanıklık etmekteyiz.
PKK liderlerinden Murat Karayılan, 2008 yılında, Yasemin Çongar ve Ahmet Altan’a telsiz aracılığıyla verdiği röportajda şunu söylüyor: “Bizce bu savaşın galibi yoktur. Güçlerin yenememe durumu sözkonusudur. Yıllar boyu sürse de galibi olamayacaktır.” Yine Aynı Murat Karayılan’ın, bu kez Radikal Gazetesi’nden Ertuğrul Mavioğlu’na verdiği mülakatın içinde de benzeri sözleri bulmak mümkündür.
Devleti temsil edenler ise, her fırsatta “PKK’nın kökünü kazımaktan” söz ettiler. Tüm askerî imkânları kullandılar. Sıkıştıkları anlarda ise, bu örgütle şu veya bu düzeyde temas kurdular. Yurtiçinde ve yurtdışında dolaylı ya da doğrudan görüşmeler yaptılar. Bir yandan da, askerî operasyonlar yürütmekten geri durmadılar.
Sonunda devletin aklı başına geldi; sağduyu hâkim oldu. Devlet geç de olsa PKK’yi silahla yenemeyeceğini anladı.
2007 yılında sekiz gün süren sınır ötesi operasyon başlatıldı. Operasyondan hemen sonra yetkililer, PKK’ye “ağır bir darbe” vurduklarını öne sürdüler. Ancak, gerçek kısa sürede ortaya çıktı. PKK bu operasyondan sonra daha da güçlendi. İşte “Oslo Süreci” bu gelişmelerin arkasından başladı.
2012 yılında Şemdinli ve çevresinde patlak veren ve aylarca devam eden savaş yüzlerce cana mal olmuştu. Her iki taraf da amacına ulaşamamış, bu gelişme yeni bir diyalogun önünü açmıştı.
Bugün işte o diyalogun bir sonucu olarak, “silahlı mücadeleyi sonlandırmaktan” söz ediyoruz.
Otuz yılı aşkındır yıkıcı bir savaşın içinde yaşıyoruz. Savaş şiddetlendikçe kayıplar da arttı. Şiddet giderek tüm Türkiye’ye yayıldı. Şehirlerde bombalar patladı. Ölümler kitlesel bir hâl aldı. Düşmanlılar körüklendi. Bir iç savaş tehlikesi korkusu tüm toplumu sardı.
İnsanlar geleceğin karanlık olduğunu gördüler. Savaşın yıkıcı etkilerini her geçen gün daha çok hissettiler. Kendileri ve yakınları için daha çok kaygı duymaya başladılar. Sonuçta, “bu savaşın ne pahasına olursa olsun sona erdirilmesinin” gereğinin bilincine vardılar.
Bugün, sürece büyük desteğin temel sebebi işte budur. Koşulların zorlaması ve toplumun barış talebi tarafları “çözüm masasına” oturttu.
Abdullah Öcalan Newroz kutlamalarına gönderdiği mektubunda bu gerçeği şu ifadelerle dile getirmiş: “Tarih ve halklarımız bizden dönemin ruhuna uygun bir demokratik çözüm ve barış talep etmektedir.”
Lakin bu böyledir diye barış kendiliğinden gelmeyecektir.
Barış ve çözüm sürecine sahip çıkmak yetmez. Buna uygun davranmak ve risk almak gerekiyor.
Süreci yaşatmak ve onu canlı tutmak önemlidir. Ancak yeterli değildir.
Asıl mesele, ileriye doğru yürümektir; sağlam ve kalıcı adımlar atmaktır.
Öcalan, “Deklarasyon gereği ilkelerde mutabakat oluşmasıyla birlikte PKK’nin Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yaklaşık 40 yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uygun siyasal ve toplumsal strateji ve taktiklerini belirlemek için bir kongre yapmalarını gerekli ve tarihî görmekteyim”, diyerek yeni bir süreci başlatmaya hazır olduğunu gösterdi.
Sıra hükümetin atması gereken adımlarına geldi.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.