21 Kasım 2024
  • İstanbul13°C
  • Diyarbakır15°C
  • Ankara17°C
  • İzmir21°C
  • Berlin3°C

YENİ BİR BAŞLANGIÇ

Enver Sezgin

12 Ocak 2016 Salı 02:43

Kabul etmemiz gerekir: Türkiye’nin en kadim problemlerinden birinin çözümü için en ciddi adımlar şu son birkaç yıl içinde atıldı. Bazı yasal değişiklikler bu dönemde gerçekleştirildi. İdari bir takım tedbirler alındı. Kürt Sorununun çözümü için uygun psikolojik ortam sağlandı. Silahların susması ve ölümlerin engellenmesi yönünde girişimlerde bulunuldu. Bu amaçla, Türkiye toplumunun bilgisi dâhilinde PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmeler yapıldı. Uzun süren müzakereler gerçekleştirildi. İki buçuk yıl devam eden “Barış ve Çözüm Süreci” pek çok kişiyi heyecanlandırmıştı.

Türkiye, bu kez kendi barışını gerçekleştirecek miydi? Sorulan soru buydu.

Yaklaşık iki yıl önce bu gün kan gölüne dönüşen, CizreSilopiSur ilçeleri başta olmak üzere pek çok yerleşim birimini dolaşmıştım. O zamanlar buralara “umut” hâkimdi. Barış ve çözüm için çaba gösteren insanlar gördüm. Geleceğe dair iyimserlikle bakan insanlarla karşılaştım. “Çatışmasızlığın” gerçekleşmesi bile, şehirlerden tutun da en ücra köylere kadar bir bahar havasının esmesine yetmişti.

Şimdi aynı yerde acı ve ölüm var. Bugünlerde, buralara karamsarlık hâkim. Top atışları ve hendekler arasında sıkışıp kalmış bir halk var. Göç eden insanların sayısı giderek artıyor. Çatışmaların ne zaman sona ereceğini kimse bilmiyor.

Oysa “barış” elimizi uzattığımızda dokunabileceğimiz bir mesafeye yaklaşmıştı. Bugüne kadar “Kürt sorununa” uzak duran memleketin batısında yaşayan “milyonlar” çözüme ikna olmaya hazır hâle gelmişlerdi.

Olmadı. Süreç çöktü. İyi ve olumlu ne varsa elimizden kayıp gitti.

Çöküşün sebepleri ile ilgili pek çok görüş ileri sürüldü. Hükümetin işi ağırdan aldığı, isteksiz davrandığı ve gerekli zamanda gerekli adımları atmadığı söylendi. Taraflar arasında çözüme dair derin görüş ayrılıklarının giderilemediği ve bu sebeple istenen ilerlemenin bir türlü gerçekleşmediği iddia edildi.

Daha da önemlisi, “iki taraf” arasında sürdürülen görüşmeler, varılan mutabakatlar topluma anlatılmadı. Pazarlıklar kamuoyuyla paylaşılmadı. Toplumu doğrudan ilgilendiren bir konu bizzat toplumdan gizlendi.

Parlamento devre dışı bırakıldı. Zaman ilerledikçe, süreç adeta “iki taraf” arasında sıkışıp kaldı. Birileri masayı devirdiğinde ise bu tutum güçlü bir tepkiyle karşılaşmadı, karşılaşamazdı.

Ama bugün bunların hiçbirinin önemi kalmadı.

Gerçek olan ise, iyi bir yerde olmadığımızdır.

Ülkenin bir bölgesi yangın yerine dönmüşse, her gün insanlar ölüyorsa, çocuklar nereden geldiği belli olmayan kurşunlarla hayatlarını kaybediyorsa, pek çok kişi için açlık, kızgınlık ve göç hayatın bir parçası hâline gelmişse; memleketin geri kalan bölgelerinde de huzur olmaz, güvenlik ise sağlanamaz.

Bu durum böyle devam edemez.

Bu kadar olumsuzluğun yanında bir de HDP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması gündeme gelmiş durumda.

Kaldırdınız diyelim. Peki, ya sonra?

Böyle yaparak yeni mağduriyetler yaratırsınız. Şiddeti meşrulaştırırsınız. Ülkeye ve topluma zarar verirsiniz.

Yüzbinlerce seçmen bu duruma razı olmaz. Tepki gösterir. Böyle davranarak yasal siyasete olan “güveni” tamamen ortadan kaldırırsınız. Yeni çatışma odakları yaratırsınız.

Oysa çubuğu tersine çevirip, siyasetin önünü açacak tedbirler almalıyız.

Barışa ve çözüme dair umutları yeniden yeşertebiliriz.

Bunun için ilk adımı atacak olan devlettir.

Vahap Coşkun’un belirttiği gibi bir an önce “devlet siyasi programını kamuoyuna sunmalı, Kürtlere ne önerdiğini netleştirmeli”.

Barış ve çözüm için yeni bir başlangıç yapabiliriz.

Geçmişten dersler çıkarmış olarak.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.