YEMEK MASASI OLARAK ÇİZİM MASASI
Cihan Aktaş
13 Ekim 2009 Salı 09:51
Mimarlar Haftası için...
Kaç yıl geçti aradan, yine de kulaklarımdan gitmiyor ipli cetvelin aydıngeri ezip geçerken çıkardığı vızıltılı ses. Bu ses başka seslere terk ederdi yerini zaman zaman: Cetveller gönyeler şakırdar, aydınger ruloları hışırdar, falçata maket malzemesini gıcırdatarak parçalardı. Dışarıda köpekler havlar, Mary Hopkins “Those were the days my friend”i söylemeyi sürdürür, sabaha karşı ezan sesi yayılırdı dalga dalga. Paftalar çıkartılırdı eğik masadan, vaziyet planı için yeni bir pafta eklenirdi seloteyple. Gün ağarırken odanın kapısı açılır, hâlâ uykunun içinden bakan gözler hayretini bildirirdi.
Başında bazen sabaha kadar çalıştığım eğik masa, yılların ardından bir süreliğine bir mutfakta kabul gördü.
Bir zamanlar çizim yaptığım masanın üzerinde havuç ve patates doğruyordum. Fakat ben artık düzleştirilmiş olan o masanın öteki ucuna bir daktilo yerleştirmiştim: Eski dost turuncu kılıflı Silver Olivetti.
Yeniden dünyaya gelseniz hangi alanda tahsil yapmak isterdiniz diye sorsalar, yine de “mimarlık” derim.
Edebiyatla, yazıyla, kurulmaya giden cümleyle bu denli ilgili ve yazıyı da bu denli destekleyecek güçte başka bir disiplinden söz etmek mümkün değildir, demek istemiyorum. Belki herhangi bir disiplinden yararlanmadaki ciddiyettir önemli olan. Mimarlık eğitiminin bana sadece görmeyi değil, düşlemenin yollarını da öğrettiğini biliyorum ama...
Düşler hayatın sunduğu katı gerçeklerle çatıştığı için de eğik masa mutfak eşyasına dönüşür, orada daktiloya bir yer açar, sonra da salona yerleşen çalışma masasına gönderir daktiloyu ve kendisi yoksul bir mimarlık öğrencisinin evine yollanır.
O masanın hikâyesini yıllar önce bir hikâyemde anlatmıştım. Öğrenci ile babası bir cumartesi günü, havanın yağmurlu olduğuna bakmadan daha önce kararlaştırdıkları üzere Karaköy’ün yolunu tutarlar. Karaköy’ün Perşembe Pazarı caddesi üzerindeki sokaklarından birinde, babanın asker arkadaşı Can Bey vardır, çizim masasının alımı konusunda danışılacak olan. Yağmur seller oluşturarak akarken yollarına devam ederler baba-kız ve uğradıkları her yerde şaşkınlığa sebep olurlar. Can Bey de şaşırır muhtemelen o yağmurda çıkıp gelişlerine. Çizim masası yağmurda çamurda güçlükle satın alınır. Can Bey baba-kızı ve masayı bordo şevrolesiyle vapura kadar geçirir.
Vapurdan inildiğinde yağmur yağmaya devam ediyordur.
Yıllar sonra bu çizim masasını kızının mutfağında her gördüğünde baba, o yağmurlu günü hatırlatacaktır. Çizim masasını eve getirmek için nasıl da zorlanmışlardı, değil mi... Fakat kızı mimarlık yapmayı sürdürmemiş, çizim masasını üzerinde havuç soğan doğradığı bir tezgâha dönüştürmüştür. Baba evine her geldiğinde kızına o yağmurlu günde çıktıkları zor alışverişi hatırlatmaktan geri durmaz. Babasını hayal kırıklığına uğratmanın sıkıntısını hissetmeye devam edecektir kız, çizim masası mutfakta durdukça. O masanın bir kenarında duran daktilo, hikâyecinin sonradan aklına düştü. Babası muhtemelen mimar kızının çizim masasını kendine özgü uzun cümleler kurmaya çalıştığı bir tezgâha dönüştürmesi karşısında da ilgisizliğini koruyacak, bu nedenle de kızı sonraki yıllarda gazete ve dergilerde yayımlanan yazılarını babasının okumasını hiç istemeyecektir.
Bu yazıda hikâyenin aslıyla yazarın zihninde süren gelişmiş hali karıştı; bu kadarı da olsun. Hikâye, yazarı için hiç bir zaman bitmez çünkü, zihninde yeni biçimler kazanmayı sürdürür.
“Babam O Yağmurlu Günü Hiç Unutmuyor” başlığını taşıyan hikâyenin aslı, geçen sene TMMOB Mimarlar Odası tarafından, Müjgan Yıldırım’ın editörlüğünde yayımlanan Edebiyatçı Mimarlar Antolojisi’nde yer aldı.
Nail Çakırhan, Ekrem Hakkı Ayverdi, Turgut Cansever, Vedat Dalokay, Cengiz Bektaş, Demirtaş Ceyhun, Atila Dorsay, Feride Çiçekoğlu, Mahir Öztaş, Oktay Ekinci, Uğur Tanyeli, Ali Günvar, Kadir Tanır, Behiç Ak, Müjgan Yıldırım ve daha nice mimarlık eğitimi görmüş yazar, şair, deneme ustasının eserlerinin yer aldığı bir antoloji bu.
Rahmetli Turgut Cansever, “Salacak’ta Çürüksulu ya da Birgi Yalısı” başlıklı yazısıyla katılmış kitaba.
Yakın tarihlerde yitirdiğimiz bir diğer mimar yazarımız Demirtaş Ceyhun’un kitapta yer alan öyküye yakın denemesinde öne çıkan tema, imkânı elveren herkesin kendi evinin mimarı olmasındaki tabiilik.
Bana öyle geliyor ki insana yüzünü en yatkın olduğu işe/meşguliyete döndürme sürecinde en yardımcı eğitim de mimarlık. Kelimelerin ve düşlerin değerini yadsımaz mimarlık, piyasanın talepleriyle yüzleşilen bir meslek olduğu halde. Mutfakta bir çizim masasına bir daktilo kondurulabilir. O olmasa da bir not defteri yeter. Daha olmazsa kelimeler şehriye olur, harf harf dökülürler sebze çorbasına.
Masalar çalışma odalarıyla mutfak arasında gidip gelecek. Üzerine bir daktilo kondurulsun diye çizim masası düzlenecek. Çizerken de yazarken de dik duracak belin (başın); temel kaide bu olmalıdır.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.