23 Kasım 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır17°C
  • Ankara16°C
  • İzmir18°C
  • Berlin3°C

YAZIK BU İŞ DAHA ÇOK KAN KALDIRACAK...

Ali Bayramoğlu

05 Ocak 2012 Perşembe 00:20

Gönül isterdi ki, 35 sivilin hayatını kaybetmesi ve kaybettiği koşullar, siyasi arenada en azından bir yumuşamaya yol açsın, Kürt sorununda siyaset fikrini tekrar uyandırsın, vicdan siyaset ve siyasi faydanın önüne geçsin, en azından bu kapılar açılsın...

Ama olmadı, olmuyor...

Zaafiyet duygusu vermemek, askerin, güvenlik güçlerinin arkasında koşulsuz durmak için siyasi iktidar asayişçi dilini daha da sertleştiriyor. Başbakan BDP'ye ve kendisini eleştiren, Uludere'yi sorgulayan gazetelere, hükümeti eleştirenlere aşırı sert tepki veriyor.

Buna karşılık BDP ahlaken ölçüsüz, siyasetin planlı iddialarla, bu hadiseden, Uludere'den, kan üzerinden yeniden canlanmaya çalışıyor. Uludere'yi hükümetin kasten yaptığını, etnik nefretten yola çıktığını ima ederek tam bir savaş diliyle meydan okuyor. MHP evlere şenlik... Bahçeli inanılmaz bir şekilde, "yüzde 1 bile risk olsa gereği yapılmalıdır ve bu olayda da yapılmıştır" diyebiliyor.

Adeta savaş koşullarındayız...

Siyasi aktörler arasında adeta Uludere üzerinden taktik üstünlük kazanmak ya da taktik üstünlüğü korumak kurulu bir atışma yaşıyoruz. Ve sonuç olarak asayişçi havaya bile rahmet okutacak savaş havasıyla temas ediyoruz.

Farklı yaşanabilirdi...

Ortada işi ülkeyi yönetmek olan yetkili bir hükümet var. Hükümetin yetkilerine karşılık bir de sorumluluğu var. Bu, hukuken meclise, siyaseten ve ahlaken topluma karşı bir sorumluluk... Ülkede siyasi iktidara bağlı ve onun siyasi talimatıyla hareket eden silahlı kuvvetler 35 sivilin ölümüne yol açmışsa, sorumluluk açık ve tartışılamaz asli yetkiliye, hükümete aittir.

Yanlış istihbarat hali ve benzerleri, gerekçe sorunu ortadan kaldırmaz...

Bu sorumluluğun hukuki, siyasi ve ahlaki üç boyutu olduğunun altını tekrar çizelim...

Hükümet bu olayda elini daha çabuk tutup, hadiseden hemen sonra tüm ülkeye seslenip, hatayı kabul edip, özür dileyip, geri çekilebilirdi. Bunun yapılması en azından siyasi ve ahlaki açıdan toplumu da, kendisini de, bölgeyi de rahatlatırdı. Savaşçı ruh halinin tüm ülkeyi kaplamasının önü alınırdı.

Hükümet de biliyordur ki, asayiş ve savaş havası sorunları çözmez azdırır, toplumdaki hükümete ilişkin "reformcu algı" yerini hızla "istibdat algısı"na bırakır. Uludere gibi hadiseler bu koşullarda yaşanır, zemin tahriklere bu koşullarda açık hale gelir. Gerekli asayiş tedbirlerini ülkedeki demokratik iklimi etkilemeden almak demokrasinin, "demokratik siyasetin kaçınılmaz koşulları"ndan birisidir... Ve demokratik iklim önce dil ve söylem işidir, ardından meşru ile gayrimeşruyu, şiddet ile siyaseti hassasiyetle birbirinden ayırma işidir, zehirli bir ot için tüm ormanı yakmamak işidir.

Hükümet bilmelidir ki, kullandığı sert dile ve keskin söyleme halkın destek vermesi ya da sizin öyle sanmanız, demokrasi koşulunun yerine gelmesini hiçbir şekilde ifade etmez...

Evet, yetkili hükümet asli sorumludur, buna şüphe yok...

Ancak elbet hepsi bu kadar değil...

Siyasi alan çok aktörlü bir alandır. Bu çok aktörlü bir alanda siyasi iklim bu aktörlerin karşılıklı ilişkileri ve kurdukları dengeyle oluşur. İçlerinden sadece birisi bile çatışmacı bir dile ve eyleme yönelse, bu, diğerlerini de etkiler. Ve o aktör, o siyasi alanda, en edilgin aktör bile olsa, siyasi iklim değişikliğinin asli sorumlularından birisi haline gelir.

Kürt siyasi hareketinin, onun siyasi ayağı olan BDP'nin durumu da tam olarak budur...

Uludere'de mağdur olan Kürtler de olsa, Kürt siyasi hareketi bu mağduriyetin asli temsilcisi de olsa, bugün bu olay öncesi ve sonrası aldığı tutum, mevcut asayiş iklimindeki siyasi sorumluluğunu hiçbir şekilde ortadan kaldırmaz.

Söyledik, BDP'nin kasten katliam iddiası ve üslubu, çatışma çıtasını yukarı çıkarma işlevi görüyor.

Hatırlamak gerekir ki, devletle arasında görüşmeler ciddi yol alırken, Kürt siyasi hareketinin daha çok talep imkanı yaratmak için pazarlık masasına "silahı" koyması, bunu devrimci halk ayaklanması, kent içi eylemler, karakol vurmalarla yapması, devletin asayiş çıtasını yukarı çıkarmasına yol açmıştı.

Bugün devlet asayiş tedbirlerinde ölçüyü kabul edilemez biçimde kaçırsa da, demokratik ve siyasi dili yine kabul edilemez bir şekilde kenara itse de, kendisini eski yılların askeri mantığına kilitlese de, bunlar Kürt siyasi hareketinin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz...

Durum budur...

Ve bu siyasi iklimden çıkış, siyasi aktörlerin siyaseti, siyasetin erdemini görmesiyle mümkündür...

Ancak gerçekçi olmak gerekirse, bu iş daha çok kan kaldıracak gibi görünüyor.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.