22 Kasım 2024
  • İstanbul15°C
  • Diyarbakır14°C
  • Ankara13°C
  • İzmir20°C
  • Berlin3°C

YAVUZ VE ALEVİLER

Murat Belge

04 Haziran 2013 Salı 08:36

“Terör Örgütü”, “Teröristbaşı” vb. klişelerden örülü bir dille konuşmaya alışmışken, “barış süreci” adıyla tanınan yeni bir “yol-yordam”ın önünün açılması, Türkiye için önemli bir fırsatın doğabileceğini gösteriyordu. Ama “toplumsal dönüşüm” galiba tahminlerimizin ötesinde güç bir olgu. “Yeni Türkiye” derken kendimizi “en eski” Türkiye’nin ortasında bulduk.

Taksim’den Türkiye’ye yayılan direnişi daha çok konuşacağız. Aslında bu da bir başka “başlangıç” olma potansiyelini taşıyor. Ama birileri “hijack” etmezse...

Bugün, kısa bir sürede önümüze küfeden dökmüşler gibi yığılan yeni gündem maddeleri üstüne yazmak istiyorum. Örneğin yeni köprünün adı ve onun yürürlüğe soktuğu dinamikler. Bu kadim dinamikler “Gezi Parkı” kavgasına benzemiyor. Onun kadar “patlayıcı” değil, ama çok daha “sessiz ve derinden”. Çok daha eski yaralara hiç de hayırhah olmayan bir biçimde müdahale ediyor.

Dolayısıyla, köprüye bu adı verme kararına karşı Alevi kesimin gösterdiği tepkiyi haklı buluyorum. Türkiye’de yaşayan bir Alevi “Yavuz Sultan Selim” adını duyduğu an, içine güzel duygular doğmaz, ruhunda güller açmaz. Bir zaman önce kendisiyle aynı inançları taşıyan ve bu inançları taşıdığı için katledilen otuz, kırk bin insanı hatırlar. O köprüden geçmesi gerekecekse, her geçişinde bunu hatırlayacaktır. Ama yalnız beş yüz yıl önce olmuş bir olayın anısıyla sınırlı kalmayacaktır bu. Çünkü zaten konu bir Çaldıran seferinden ibaret değildir. Arkası gelmiştir. Onun için de Alevi kesim yüzlerce yıldır hayatını güvensizlik ve endişe içinde geçirmiştir. Alevi kişiliğinin bir parçası haline gelmiştir bu endişe.

O köprüden geçerken bir Alevi’nin düşündükleri bu tarihle de sınırlı kalmayacaktır. Muhtemelen düşünecektir: “İki bin bilmem kaç yılındayız; bu köprü yeni yapıldı; buna bu adı verdiler; bununla bana bir şey mi söylüyorlar? Örneğin, ‘gene yaparız, ha!’ mı demek istiyorlar? Bu kıyımı yapmış bir kişinin adını böyle gözümüze sokmak, masum bir davranış olabilir mi?”

Bir Alevi’nin bu olgu karşısında bunları düşünmesi, akla gelmeyecek bir şey mi? Aslında, düşünmeyeceğini düşünebilir miyiz?

Türkiye’de yaşayan, hele burada siyaset yapan, dolayısıyla insanların nabzını tutan kişilerin, ekiplerin, partilerin bu konular hakkında bilgisi olmadığını aklımızdan geçiremeyiz.

O halde?

O halde yukarıda anlattığım Alevi’nin zihninde kurduğu denklem doğru bir denklem.

Öncelikli sorun, hükümet açısından, sanırım Osmanlı tarihinin rehabilitasyonu. Bir unutturma politikası olduğuna bence haklı olarak inanıyor ve bunu düzeltmeye çalışıyorlar. “Türk Büyükleri” dendi mi, Osmanlı atalarımızın hakkını verelim, diyorlar.

Yavuz da, önemli işler yapmış bir padişah. AKP’nin pek sevdiği “emperyal” gözlükle baktığınızda, Mısır’ın fethi ile devlete 19. yüzyıla kadar devam edecek büyük bir gelir kaynağı kazandırmış adam.

Ama sorun bundan ibaret değil, çünkü o defterde Alevi Kıyımı da yazılı ve bu ülkede milyonlarla Alevi yaşıyor ve aklî yetileri yerinde, bellekleri taze.

“Barış Süreci” demişken, bu toplumun geçmişinde fazla görülmeyen bir siyaset kültürü ve üslûbuna imkân tanımaya hazırlanırken, haydi şu klişeyi de kullanayım, iki kıtayı birbirine bağlayan bir köprü yaparken, o köprünün adıyla bu toplumun iki aslî ögesinin arasını açmanın anlamı nedir? Hikmeti nedir? İsim mi kalmadı?

Yavuz Sultan Selim, Osmanlı toplumuna kalıcı bir biçim vermiş bir padişahtır. Bu, yalnız “Alevi sorunu” çerçevesini içererek onu aşan, daha geniş kapsamlı bir konu. Bu adı vermekte karara varmış olanlar bunları ne kadar enine boyuna düşündüler, bilemiyorum. Aynı zamanda, muhalefet edenlerin bazılarının da bu tarihî gelişmeler hakkında yeterli bilgisi olduğunu sanmıyorum.

Onun için, en az bir yazıda daha, bu konu üstünde durmak istiyorum.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.