YARIN DİYARBAKIR...
Ahmet Altan-
17 Ekim 2010 Pazar 20:51
Türkiye bunun ne kadar farkında bilmiyorum ama yarın Diyarbakır’da bu ülkenin geleceğini belirleyecek bir dava görülecek.
Altı tanesi seçilmiş belediye başkanı olan 151 tutuklu sanığın yargılanacağı, kısaca KCK davası diye bilinen dava.
Sanıkların PKK’yla ilişkisi olduğu iddia ediliyor.
Biliyorsunuz, polis bu sanıkları tek sıra dizip kelepçeleyerek resimlerini çekmiş ve bunu basına dağıtmıştı.
Kürtleri öfkelendirecek bir mizansendi bu ve Kürtler gerçekten öfkelendiler.
Belediye başkanlarına yapılan hakaretin bütün Kürtlere yapılmış olduğunu düşündüler haklı olarak.
Ve, bunu Türk devletinin hiç bitmeyen Kürt nefretinin bir belirtisi olarak gördüler.
Ortada bu tür aşağılamalar, “maksatlı” hakaretler, gereksiz kelepçelemeler olduğu sürece Kürtlerin, devletin “samimiyetine” güvenmesini beklemek mümkün değil.
Kürtler, devlete güvenmediği sürece de barış olmaz.
Barışa çok yakın olduğumuz, barış ihtimalinin çok güçlendiği bir ortamda, devletin “samimiyetini” Kürtlere göstermesi gerekiyor.
Bunun için de yarınki dava çok önemli.
Kelepçelenerek teşhir edilen belediye başkanları “tahliye edilirse”, bu, yapılan hatanın düzeltilmesi, ortamın yumuşaması, barış şansının kuvvetlenmesi anlamına gelecek.
Onun için bütün Kürtler yarınki davayı bekliyor.
Çıkabilecek tahliye kararları, ortamı yumuşatır ve barışın yolunu açar.
Bu ülkenin barışa ihtiyacı var.
Eğer bu kez de, daha önce defalarca yaptığımız gibi barış şansını kaçırırsak, bunun sonuçları herkes için çok ağır olur.
Yeniden başlayacak savaş, elli bin çocuğumuzun ölümüne sebep olan o yirmi beş yıllık savaşa hiç benzemez.
İki taraf için de çok kanlı olabilecek, çok şiddetli bir savaş yaşanır.
Ve, savaş bu kez sadece dağlarda kalmaz.
Birilerinin, PKK’yı dağlarda yenmeyi düşündüğünü, bunu hesapladığını ileri süren söylentiler dolaşıyor.
Onların umduğu gibi geliştiğini düşünün savaşın, PKK’nın dağlarda sıkıştığını, kayıplar verdiğini düşünün.
O zaman ne olacak?
O zaman, savaş şehirlere taşacak.
Dağlar ve şehirler birarada kana bulanacak.
Herkes, her kesim acı çekecek.
Bir kez daha savaşı denersek, bu sefer savaşın bedelini herkes öder.
Kürt meselesini, PKK’yı yenmek sanmak kadar da anlamsız bir yaklaşım olamaz bence.
PKK sahneye çıkmadan önce Kürt sorunu yok muydu?
Vardı.
PKK, binlerce kurban vererek bu sorunun “görünür ve konuşulur” bir hale gelmesini sağladı, olmayan bir sorunu var etmedi, olan bir sorunu insanlara gösterdi.
PKK’yı yok edemezsiniz, PKK’yı yok etseniz Kürt sorununu yok edemezsiniz.
Kürt meselesini çözmek isteyen insanlar, bu meselenin PKK’yı yenerek çözüleceğini sanırlarsa hata ederler.
Barışı gerçekten isteyen insanların, doğru çözümü bulmaları için sormaları gereken soru çok basit:
Kürtlerin istekleri haklı mı, haksız mı?
Bana sorarsanız sapına kadar haklı talepleri var, öfkeleri haklılıklarından kaynaklanıyor, haklı oldukları için binlerce çocuk dağlarda ölmeye razı oluyor.
Siz, Almanya’daki Türkler için “anadilde eğitim” isterken, Türkiye’deki Kürtlerin bu hakkını nasıl reddedersiniz?
Kürtlerin bu taleplerinde haksız olduklarını nasıl söylersiniz?
Türklerin hakkı olan bir şeyin, Kürtlerin hakkı olmadığını söylemek hakkaniyete nasıl sığar?
Bu savaşı bitirecek olan hakkaniyet, eşitlik ve adalettir.
Hiçbir silah, hiçbir savaş, Kürtlere “eşitsizliği” kabul ettirmeye yetmez.
Savaşı durdurmak, Kürt ve Türk çocuklarını kurtarmak, bu ülkeyi dünyanın hayran olacağı bir zenginliğe ve güce kavuşturmak istiyorsanız, vicdanın ve adaletin emirlerine uymanız, eşitliği “samimiyetle” kabul etmeniz gerekir.
Bütün insanlar eşittir, bunu kabul etmenin bugüne dek kimseye bir zarar verdiği görülmedi.
Ama bunun aksini iddia etmek, bir ırkı diğerinden üstün tutmak her zaman bela getirdi.
Bunun en iyi kanıtlarından biri de bu ülkede yaşananlar değil mi zaten?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.