03 Mayıs 2024
  • İstanbul14°C
  • Diyarbakır17°C
  • Ankara11°C
  • İzmir18°C
  • Berlin16°C

YARGIDAKİ SORUN CEMAAT Mİ, ZİHNİYET Mİ

Oral Çalışlar

10 Şubat 2013 Pazar 03:30

Başbakan Tayyip Erdoğan, emekli orgeneral Ergin Saygun’u dün ziyaret ederek, yargıya yönelik mesajlarını sürdürdü.

Bu alandaki huzursuzluk; geçtiğimiz yıl, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın tutuklanmak istenmesiyle zirveye tırmanmıştı. Başbakan, Fidan’a yönelik operasyona engel olacak kanunu çıkartmak zorunda kaldığında, “hedefleri bendim” anlamında ifadeler kullanmış, yargıyla olan sorunlarının “çatışmacı” bir noktaya geldiğini ilan etmişti.

“12 Eylül 2010 Anayasa referandumu”
sürecinde, değişiklik paketine karşı çıkanlar, “AK Parti yargıyı ele geçirecek” noktasından bir kampanya yürüttüler.

2,5 yıllık süreç içinde yargıda gerçekleşen dönüşümü nasıl özetleyebiliriz? Tepedeki “ulusalcı”, “Kemalist” grubun egemenliğinin, yapılan HSYK seçimleri ve ardından gelen diğer seçimlerle ortadan kalktığını söylemek gerçekten mümkün. Peki, geleneksel “otoriter devletçi yargı yapısı”na ne oldu? Bu yapı bir anda buharlaşıp uçamayacağına göre, yaşamını ne şekilde sürdürüyor olabilir?

Uzun tutukluluk sürelerini, “operasyoncu” uygulamaları, “kitle tutuklamaları”nı eleştirdiğinizde, bir kesimden, “Yetmez ama evet dediniz, işte sizin yüzünüzden bunlar oluyor” tepkisi geliyor. Bu tepki, her şeyi 2010 Anayasa referandumuna ve “yargının hükümetin kontrolüne girdiği” yönündeki analize dayandırıyor. Ancak, şu an yaşanmakta olanlar, bizi, hükümetin yargıya istediğini yaptıracak gücü elinde bulundurmaktan çok uzak olduğuna işaret eden, deyim yerindeyse “ironik” bir tablo ile karşı karşıya bırakıyor.

Cemaat mi?

Başbakan’ın yargının uygulamalarından (uzun tutukluluk süreleri, Genelkurmay Başkanı’na yönelik terör örgütü liderliği suçlaması gibi) şikâyetleri ve yargıdan gelen bazı uygulamalara engel olabilmek amacıyla MİT Kanunu’nda yaptığı değişiklikler, “yeterli olmadı”... Şimdi, daha yeni bir yargı paketiyle uzun tutukluluk sürelerinin, geniş tutuklama furyasının engellenmesi hedefleniyor. Başbakan’ın tutuklu bir generali hastanede ziyaret etmiş olması, yoğunlaşan yeni yaklaşımın en net yansımalarından biri.

Herkesi ilgilendiren kritik soruya gelelim: Yargıda ulusalcılar tasfiye edilince yerine kimler geldi? Gerçekten “Gülen Cemaati”ne yakın olan isimlerin böylesine çatışmalı bir duruma yol açtıklarını söyleyebilir miyiz? Buralarda “net bir görüntü” yakalamak zor... “Cemaat”in bazı isimlerinin uzun tutukluluk sürelerine, yargının yaygın tutuklamalarına karşı çıktığını görmezden gelemeyiz. Ancak, medyadaki “Cemaat’e yakın” olarak değerlendirilen yayın organlarının ve sosyal medyadaki bazı isimlerin yargı konusundaki uygulamalara heyecanlı bir şekilde arka çıkarak, Başbakan’ı hedef alan bir dil kullandıkları da açıkça ortada. Yani, “Bu işin arkasında Cemaat var” analizlerinin, kısmen de olsa, somut temellerinin olduğunu düşünebiliriz.

Diğer taraftan, İmralı süreciyle birlikte yeni bir toplumsal uzlaşma dönemine yaklaşıyoruz. Beklentiler, sürecin, yalnızca PKK-BDP çevreleriyle sınırlı kalması mümkün olmayan, “daha derin bir uzlaşmayı” da beraberinde getirmesi yönünde.

Öcalan’a ev hapsinin daha konuşulabilir hâle geldiği bir ortamda, kuvvet komutanlarının, öğretim üyelerinin tutuklulukları da elbette çok farklı bir psikolojik düzlemde değerlendirilecek...

Yargının zihniyet değişimine duyduğu ihtiyaç ortada. Tabii, Başbakan’la yargı arasındaki gerginlik, “yargının bağımsızlığı” meselesinin çok ötesinde boyutlara uzanan bir “farklılığa” işaret ediyor.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.