22 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır15°C
  • Ankara17°C
  • İzmir21°C
  • Berlin2°C

YAPMAYIN

Ahmet Altan-

29 Haziran 2012 Cuma 08:20

Yalvarmak bir işe yarayacak olsa yalvaracağım.

Ama belaya doğru dörtnala gidişi durdurmaya ancak AKP tabanının ve gerçekleri gören AKP yöneticilerinin gücünün yeteceğini biliyorum.

Onlar sesini çıkarana kadar bu gidiş durmaz.

Parça parça olmaya doğru gidiyoruz, AKP tabanı, AKP’nin sosyolojik temelini oluşturan muhafazakârlar, Anadolu Kaplanları nasıl bu gerçeği görmüyorlar ya da görmezden geliyorlar, anlamıyorum.

Bugün, AKP’nin içerideki politikasını İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin temsil ediyor.

Dışarıdaki politikasını ise Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu.

İdris Naim Şahin, “Türk milliyetçiliğinin” katıksız bir örneği, Uludere’de devletin öldürdüğü insanlardan “dolap beygiri” diye söz edecek kadar Kürt düşmanı.

Davutoğlu ise “Osmanlı”, Ortadoğu’da Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden kurmak gibi bir hayal içinde.

Bu iki bakan, Başbakan Erdoğan’ın kafasındaki Türkiye’nin koordinatlarını çiziyor.

İçeride Kürtleri ve “iktidardaki anlayışı benimsemeyen” herkesi ezen, dışarıda “efendiliğini” yeniden ele geçirmek için herkesle didişen bir ülke.

Bu, çok tanıdık bir tarif aslında.

Bu, Enver Paşa’nın ve İttihatçılığın tarifi.

Bugün ne yazık ki Başbakan’ın, iki bakanıyla birlikte heves ettiği düzen bu.

Bundan hayırlı bir sonuç çıkar mı?

Daha önce çıkmış mı?

Enver’in aklı Osmanlı’yı ne hâle getirdiyse, bu akıl da Türkiye’yi o hâle getirir, kan revan içinde parçalar ülkeyi.

Buna gerek var mı?

Osmanlı’nın son döneminde Batı basınında çıkan yazılara benzer yazılar çıkıyor bugün Türkiye hakkında.

Guardian
gazetesinin, Türkiye’nin dış politikasını tarif ederken seçtiği sözcüklere bakın, “akılsız ve zayıf”.

Gazete, “Suriye krizi, Ankara’nın bölgesel süper bir güç olmak için girişimlerinin akılsızlığını ve zayıflığını ortaya çıkardı” diyor.

Akdeniz’de iki büyük facia yaşadık, birinde Mavi Marmara olayında dokuz insanımızı yitirdik, ikincisinde Suriye hava sahasına giren iki pilotumuzu kaybettik.

İki olay da savaş nedenidir.

Neden durduk yerde savaşın kıyısına gidiyor, hem hırpalanıyor hem de herkese aslında savaşacak bir güce sahip olmadığımızı bir kere daha gösterip Türkiye’ye diş göstermek isteyenleri yüreklendiriyoruz?

Var mı bunu bir anlayan?

Biz, okullarımızda Birinci Dünya Savaşı’nı okuturken “emperyalistleri” suçlamayı tercih ederiz, hep onların bize “kötülük” ettiklerini söyleriz ama savaşı başlatanın İttihatçılar olduğunu söylemeyiz.

Enver Paşa’nın liderliğinde İttihatçılar asla kazanamayacakları bir savaşa gidip bulaştılar.

Savaşacak güçleri yoktu ama “hayal dünyasına” dalmışlar, gerçeklerden kopmuşlardı.

Onların sersemliği yüzünden milyonlarca genç insan öldü siperlerde.

İmparatorluğun içinde ise “Türk” olmayı ön plana çıkarmışlar, Türk ve Müslüman olmayanları “ikinci sınıf” vatandaş olarak görmüşler, Osmanlı İmparatorluğu’nun “Türk olmayan” bütün unsurlarını ayaklandırmışlardı.

Memleketi parçalamışlardı.

Bir daha mı oynayacağız bu korkunç oyunu?

Bir memleketi, hayalperest bir Enver’e bir kere daha mı kurban edeceğiz?

Bir kere daha mı kan revan içinde bırakacağız?

Bir kere daha mı gençleri “kof hayaller” için ölüme göndereceğiz?

Türkiye içeride ve dışarıda “şiddet” uygulayarak güçlenemez, Türkiye içeride ve dışarıda ancak “barışla” güçlenir.

Binlerce Kürt’ü hapislere atarak, sendikacıları tutuklayarak, Kürtlerin anadilde eğitim gibi bir haklarını inkâr ederek, milyonlarca insana her gün “buranın efendisi Türklerdir” diye hakaret ederek bu ülkeyi nasıl parçalanmadan birarada tutabileceksiniz?

Milyonlarca Alevinin, saygıdeğer bir mekânda ibadetine bile izin vermeden bu ülkede nasıl bir “eşitlik ve duygudaşlık” yaratacaksınız?

Kadınların özel hayatlarına musallat olarak nasıl “güven” sağlayacaksınız?

Dışarıda aslında giremeyeceğiniz savaşlara girecekmiş gibi yaparak sürekli hırgür çıkarıp aşağılanarak nasıl bu ülkeyi saldırılardan koruyacaksınız?

Bütün dünyada “Türkiye aslında savaşacak güce sahip değil” yorumlarının yayınlamasına neden olmanın bu ülkeye nasıl bir yararı var?

Türkiye’yi yeniden “hasta adam” imajına sürüklemenin bu memlekete bir fayda sağlayacağına inanan bulunuyor mu?

Türkiye, daha iki yıl öncesine kadar dünyanın hayranlıkla izlediği bir “mucizeydi”, bugün ikisiyle de savaşmanın eşiğine gelip geri çekildiği İsrail ile Suriye arasında arabuluculuk yapmaya aday olacak kadar saygıdeğerdi, yeryüzü krizle çalkalanırken ekonomisini sağlam tutuyordu, Kürtlerle Türkleri barıştırmak için adımlar atıyordu, İslam’la demokrasinin birlikte varolabileceğini kanıtlayan tek parlak örnekti.

Çok mu kötüydü?

Bir zararını mı gördük o günlerin?

AKP tabanında ya da yönetiminde, bugünün o günden daha iyi olduğunu söyleyebilecek kimse çıkar mı?

Kendi yarattığınız mucizeyi neden şimdi bir felakete çevirmek istiyorsunuz?

Yapmayın bunu.

Enverleşmeyin.

Yazıktır bu ülkeye.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.