23 Ekim 2024
  • İstanbul12°C
  • Diyarbakır13°C
  • Ankara7°C
  • İzmir16°C
  • Berlin10°C

YANI BAŞIMIZDAKİ GERÇEKLER VE KATİLLER

Ali Bayramoğlu

12 Mayıs 2010 Çarşamba 15:28

Hrant Dink davasında müdahil sıfatı taşıyorum. Vurulduğu dönemde, Agos'ta yazılarım çıkardı. Müdahilliğim bu nedenle, zarar gören Agos tarafını temsilen...

Duruşmaları elimden geldiğince, daha doğrusu içim elverdiğince izledim, izliyorum.

Dink suikastı toplumun vicdanında büyük yara açtı. Üzerinden üç yıl geçmesine rağmen kamuoyunun gündeminde başka siyasi cinayetlerden farklı olarak sürekli yer tutması, her fırsatta binlerce insanı bir araya toplaması büyük ölçüde bu yüzden...

Aynı zamanda kilit bir cinayet, Dink cinayeti...

Dünü ve bugünü birbirine bağlıyor. Rahip Santoro'yla başlayan Malatya vahşetiyle devam eden, bir ucu ulusalcı çetelere diğer ucu devlete uzanan resmi, sürekli ve etkili şebekenin varlığına, derinliğine işaret ediyor.

Hrant'ın dosyasında yol alınabilse, ülkenin düğümü daha kolay çözülecek...

Ama olmuyor.

Dava, bir tetikçi iki azmettirici arasında dönüyor.

Ve muhtemelen karar bu çerçevede çıkacak. Gerçek faillere, devlet alanına, görevlilerine ulaşmak mümkün olmayacak. Nitekim ayrı dosyalarda görülen ihmal davaları tek tek kapanıyor. Cinayet davasını gören mahkeme her tür birleştirme talebini reddediyor.

Dink meselesini akılda tutan, davayı ayakta tutan husus yargı sürecinden çok, bu sürecin basın üzerinden kamuoyuna taşınması ve kamuoyunun duyarlılığını korunması...

Buna bir tür açık yargılama da diyebilirsiniz.

Olması gereken de bu...

Nitekim bu açık yargılama sırasında zaman zaman müdahil avukatların bile gözden kaçırdıkları, daha doğrusu "a priori" bir tutumla önem vermedikleri kritik anlar yaşanıyor.

Böyle bir durum geçen yıl Temmuz ayında Malatya'da bir çete davasından tutuklu Veysel Şahin'in kendi talebiyle gelip Dink davasında verdiği ifade esnasında yaşanmıştı.

Şahin her hangi biri değildi. Evinde bulunan 3 el bombasıyla Ergenekon kapsamında ele geçirilen bazı el bombalarının aynı kafile numarasına sahip oldukları anlaşılmış, ayrıca bu el bombalarından birisi Ankara'da El Kaide hücresinde ele geçirilen bombayla da kardeş çıkmıştı.

Ne var ki, kuş geldiği gibi uçmuştu...

Ne mahkeme heyeti ne müdahil avukatlar üzerine gitmişti Şahin'in...

Önceki gün de aynı manzara yaşandı.

Erhan Özen isimli bir mahkûm kendi isteğiyle ifade vermek istemiş ve duruşmaya getirilmişti.

Anlattıkları özetle ve mealen şöyleydi:

"1997 yılında askerlik sonrası, 2005 Kasım'ına kadar Jandarma İstihbarat'a haber elemanı olarak çalıştım. Bunu Balıkesir'deki önermiş ve bağlantımı kurmuştu. Bu dönemde İstanbul Merkez Komutanlığı'ndan düzenli aylık aldım. Bize misyonerlik faaliyetlerini takip ettiriyorlardı. Agos Gazetesi'nin etrafında çok fotoğraf çektim, adam izledim. O günlerde Dink'in hedef olduğu söylenirdi. Bir de Caddebostan'da iki Ermeni'den söz edilirdi. Şimdi isimlerini hatırlamıyorum..."

2000'li yılların ilk yarısı Azınlık Vakıfları'nın mal varlıkları ve misyonerlik tartışmalarıyla doluydu.

Daha sonra bu konuda MGK'nın, MİT'in bile teyakkuzda olduğuna dair pek çok belge ve bilgi ortaya çıktı.

Aynı dönem jandarmanın şehirlerde haber elemanlarıyla cirit attığı dönemdi.

Bunların üzerine oturuyor tanığın anlattıkları...

Ve o da şüpheci, biraz da bilmiş bakışlar arasında Amasya'daki hücresine döndü...

Gerçekler bazen bu kadar sıradan, bu kadar yanı başımızda olur, olabilir...

Ama bağcı dövmek, büyük siyasi mücadele vermek derdi olanlar bunları ve hayatı gözden kaçırır.

Umalım bu kez de öyle olmuyordur.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.