22 Kasım 2024
  • İstanbul11°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara14°C
  • İzmir18°C
  • Berlin2°C

YA KÜRDİYE YA KÜRDİSTAN

Günay Aslan

09 Ocak 2013 Çarşamba 07:45

Yeni yılla birlikte start alan yeniden müzakere sürecinin üzerinden 10 gün geçti. Yoğun tartışmayla geçen bu 10 gün içinde bazı şeyler netleşti.

PKK lideri Öcalan ile Türk devletinin yeni bir yol haritası üzerinde uzlaştıkları anlaşılıyor.

Buna rağmen PKK ile Türk devleti ve AKP Hükümeti arasındaki derin güvensizlik devam ediyor. Bu da sorun yaratıyor.

Bu sorunun nasıl aşılacağı bilinmiyor. PKK uzlaşmaya itiraz etmiyor, hatta destekliyor ancak, ilk adımı karşı tarafın atmasını ve sürecin kamuoyuna açıklanmasını istiyor.

Dağı, ovası, zindanı, diasporasıyla Kürt tarafı bir bütün olarak AKP Hükümeti ve Türk devletine -haklı olarak- güven duymuyor.

Dolayısıyla onlardan güven verici adımları atlamalarını bekliyor. Aynı şekilde silah bırakma meselesinin gündemden düşürülmesini ve siyasal sorunların geniş katılımla müzakere edilmesini bekliyor.

Gerçi süreç şimdi bu yöne doğru evriliyor ve ilk günlerin aksine çoğunluk artık PKK’nin silah bırakmasını beklemenin gerçekçi olmayacağını söylüyor ama, bu yetmiyor.

Resmi söylemin de değişmesi gerekiyor.

Şimdi kamuoyunda hükümetin atacağı bazı adımlar karşılığından önce ateşkesin sağlanacağı, sonra da ‘sınır dışına çekilmenin’ olacağı; karşılıklı adımların atılacağı, ‘merdiven stratejisinden’ söz ediliyor.

Silahların bırakılması ya da silahlı güçlerin ne olacağı konusunun ‘en sona’ kalacağı gözleniyor ki doğrusu da budur.

Geçen hafta Öcalan’ın silah bırakma yönünde bir öneri yapmayacağını, PKK’nin de bunu duymak istemeyeceğini yazmıştım.

İmralı’dan böyle bir talep gelmedi. PKK de açık bir dille bu konunun gündemden düşürülmesini istedi.

Anlaşıldığı kadarıyla silahlı güçler meselesi siyasi meselelerde nihai çözüm sağlandıktan sonra, ulaşılan çözümün modeline uygun olarak yeniden düzenlenecektir.

Elbette burada önemli olan tarafların nasıl bir çözüm üzerinde uzlaşacaklarıdır. Fakat bunun nasıl olacağını, ortaya nasıl bir çözüm modeli çıkacağını bugünden söylemek kolay değil.

Zira sorun, yalnızca Kuzey Kürdistan’la ve Türkiye’yle sınırlı bir sorun değil.

Türkiye’nin Kürt ve Kürdistan sorunu Ortadoğu’nun nasıl şekilleneceği sorunuyla iç içe geçmiş durumdadır. Dolayısıyla bölgesel dengeler yerine oturmadan şöyle ya da böyle olacak demek bu aşamada mümkün değil.

PKK’nin demokratik özerklik modeli masada duruyor ve PKK bunda ısrar ediyor. Devleti ve hükümetiyle Türkiye ise henüz ‘bireysel haklardan’ öteye geçmiş değil.

Türkiye –şimdilik- kollektif haklara ve Kürtlere ‘siyasi statü’ tanımaya kapalı görünüyor!

Gerçi şartlar Türkiye’yi Kürt ve Kürdistan meselesinde stratejik bir değişime zorluyor ve, Türkiye epeyce bir zamandır bunun sancılarını çekiyor ama, arayışlar olsa da, değişim henüz netleşmiş değil.

Türk devleti bir yanıyla Kürtlerle uzlaşmaktan başka bir şansının kalmadığı görüyor ancak, diğer yanıyla da ırkçı zihniyetinin tetiklediği korkularını aşamıyor.

Kürtlerle uzlaşması halinde yeni bir idari ve siyasi sistemin kurulacağını, inkar ve imha siyasetinin sonucu olan ‘ulus devlet’ paradigmasının son bulacağını görüyor.

Uzlaşmaması halinde ise Lozan’la başlayan dönemin kapandığını, iç ve dış payandalarını yitirdiğinin farkında olduğu için de başına neyin geleceğini biliyor.

Irak’ın ve Suriye’nin çözülmekte olduğu, İran’ın da çözüleceği bir süreçte Türkiye, mevcut haliyle ayakta kalamayacağını; Anadolu’daki ‘tekçi ve Türkçü’ egemenliğini koruyamayacağı görüyor.

Dolayısıyla ya egemenliğinin bir bölümünden (Kuzey Kürdistan) vazgeçmesi ya da egemenliğini Kürtlerle bölüşerek (Büyük Kürdistan) genişletmesi gerekiyor.

Türk devleti korkularını aşamasa da bölgesel güç olabilme, (egemenliğini genişletme) hesabıyla ‘iç ve dış Kürtlerle’ birleşebileceğinin işaretlerini veriyor.

İmralı’da başlayan yeni süreci de aslında bu hesap motive ediyor! Tabii, yeniden başlayan müzakere süreci bu temelde sürer ve kazasız- belasız tamamlanırsa karşımızda bambaşka bir ülke olacaktır.

Bu durumda çok uluslu, tam hak eşitliğine ve gönüllü birliğe dayalı; etnik kökeni, dili, dini, mezhebi vs. ne olursa olsun herkesin kendini özgürce ifade edeceği yeni bir ülke kurulacaktır.

Bunun motor gücü de Kürtler olacaktır.

Hep yazageldiğim gibi ya Edirne’den Kerkük’e Kürtlerle Türklerin ortak bir ülkesi (Kürdiye) kurulacaktır ya da Kürtlerin bağımsız bir Kürdistan’ı olacaktır.

Gidişat bunu gösteriyor.

Bundan önce Ortadoğu’da kurulan bütün dengelere kurban edilen Kürdistan, ilk defa bölgesel bir dengenin odağında yer alıyor ve onun üzerinden tarih sahnesine çıkıyor.

Tarih sahnesinde ya bağımsız olarak ya da kurulacak yeni ülkenin ortağı olarak yer alacağı kaçınılmaz görünüyor.

PKK ile TC arasındaki müzakere süreci bunlardan birini ortaya çıkaracaktır. Dolayısıyla Kürt tarafı yeni müzakere sürecinde her toplumsal dinamiğin görüşü almalı ve topyekün seferberlik ruhuyla herkesin sürece katılımını sağlamalıdır.

Müzakere süreci Kürt halkının kendi kaderini tayin etmesine uygun bir zemin yaratmalıdır.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.