25 Kasım 2024
  • İstanbul2°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara-1°C
  • İzmir5°C
  • Berlin11°C

YA ASIL SORUN ‘KÜRTLERİN İKTİDAR İLE İTTİFAKI’ DEĞİLSE? YA KAVGAYA TUTUŞ

Nuray Mert

05 Ocak 2015 Pazartesi 11:36

Barış süreci başladığından bu yana çok tartışıldı, tartışılıyor. Bu arada, sürecin başından itibaren, ‘Kürtlerin dostu’, hak ve özgürlük taleplerinin destekçisi olarak bilinen bazı kesimler, aydınlar, Kürt siyasetine ilişkin zaman zaman açık veya dolaylı ‘kuşkular’ sergilediler, eleştiriler kaleme aldılar.

Son günlerde bu türden kuşkular, HDP’nin seçimlere parti olarak girme kararı etrafında yeniden gündeme geliyor. Kuşkucular, HDP’nin yüzde on barajını aşması garanti olmadığı halde, bu kararı vermesinin, AK Parti’ye yarayacak bir gelişme olmasından endişe duyuyorlar, belli ki bazısı endişenin ötesinde yine bir ‘gizli pazarlık’ ihtimaline inanıyor, kimisi kuşkunun ötesine geçip işi ithama vardırıyor. Mesele buysa, kuşkucuların yapması gereken HDP’ye destek verip, barajı geçmesine çalışmak olmalı.

Asıl tartışmamız gereken Kürt siyasi hareketinin temel siyasi yaklaşımı

Ben sorunu burada görmüyorum, bence sorun başka yerde. Kürt siyasi hareketi, bence meseleyi Türkiye’nin batısını otoriter bir sisteme rehin verip, kendi başını kurtarmak olarak görmüyor. Ben, bu hareketin mantığı, tarihi böyle bir anlayışa geçit vermez diye düşünenlerdenim. Asıl tartışmamız gereken Kürt siyasi hareketinin, statejisini belirleyen temel siyasi yaklaşımı. Bu temel yaklaşım; mantıken hepimizin kabul etmekte zorlanmayacağı ‘mevcut hükümetin Kürt meselesini çözmeden ayakta kalamayacağı’ gerçeği.

Bunun ötesinde, Kürt siyaseti, Kürt meselesinin çözümünü demokratikleşmenin kilidi olarak gördüğü için, iktidarın isteyerek olmasa bile mecbur olacağı bir çözümün zaten demokratikleşmenin de garantisi olduğuna inanıyor. Belli ki, iktidarın, bu mantığa göre hareket etmeyebileceği ihtimali de dikkate alınıyor ve bu durumda ‘kendi gücüne dayalı’ farklı baskı mekanizmaları veya mücadele biçimleri ile yoluna devam etmeyi öngörüyor. Yapılan açıklamalardan, analizlerden benim anladığım bu.

Makas hala en az eskisi kadar açık

Tam da bu nedenle, Kürt siyaseti, kendilerini baskıcı bir iktidar ile ittifak etmekle eleştiren veya bunu ima eden kuşkucu Batılı dostlarına güceniyor, haksızlığa uğradığını düşünüyor. Nitekim, bu ülkede, önceliği ‘Kürtlerin AK Parti’yi yıpratması’ olan yok değil, Türkiye’nin demokratikleşme yükünü Kürtlerin sırtına yükleme yaklaşımı da oldukça sorunlu.

Ancak, diğer taraftan, resmin görünen kısmı ile yetinmek durumunda olan biz faniler açısından, kısmında iki yıl geçtiği halde barış süreci ve demokratikleşme arasındaki makas hala en az eskisi kadar açık olması bir sorun. Diğer taraftan, müzakere süreci giderek netleşmek yerine, giderek daha kapalı hale geliyor. Bu durumda, Kürt siyaseti de, normal olarak kendilerini desteklemesini bekledikleri demokrasi güçlerine, ‘bize güvenin gerisini düşünmeyin’ demiş oluyor.

Müzakereler ile demokratik alan örtüşmedi, ayrıştı

Bakın işin burası, özellikle de HDP için oldukça sorunlu; zira HDP Kürt siyasetinin demokratik plandaki aktörü olarak, bir yanda müzakere sürecinin içinde, bu çerçevede, özellikle son alınan ‘gizlilik kararı’ ile ketum davranmak durumunda. Diğer yanda, demokratik siyaset alanında, siyasetine destek talep ederken siyasi tartışmaya sonuna kadar açık olma durumunda.

Çözüm süreci, sağlıklı biçimde seyretse, müzakereler ile demokratik alan giderek ayrışmak yerine giderek daha çok örtüşmek imkanı bulacaktı. Bu gerçekleşmedi, öyle olunca seçim sürecinde, ‘size her şeyi söyleyemeyiz, ama bize destek verin’ demek durumunda bir siyasal parti ile karşı karşıya kaldık.

Böylesi bir ihtimal beni fazlasıyla ürkütüyor

Ama daha da önemlisi, müzakereler olumlu yönde seyretmezse olması muhtemel olanlar. Kürt siyaseti, bu durumda kendi ‘öz gücüne’ dayanarak, mücadeleye farklı biçimde devam edeceğini ifade ediyor, ona destek veren Kürt tabanı da bu yaklaşımı benimsiyor, hatta belki kendine asıl bu alanda güveniyor.

Ama, işte, işin burası, bana oldukça endişe verici geliyor; zira Kürt siyaseti, sürecin seyri içinde, işler iyi gitmezse çatışma siyasetini benimseyebilir, bu durumda ortalık birbirine girer. 6-8 Kasım olaylarına bu açıdan bakmakta fayda var. Belli ki, Kürt siyasetinin tabanı demokratik çözümden giderek umudunu kaybediyor, insiyatif kullanabiliyor, dahası sıkıştığı anda patlamaya hazır duruma doğru evriliyor.

Ama bizler, Kürt siyasetinin güvence olarak gördüğü bu alternatifi ‘öyle olmadı madem böyle olsun’ diye görebilir miyiz? Asıl sorun etmemiz gereken husus bu. Doğrusu ben böylesi bir emrivaki ile karşılaşmak yerine, barış sürecinin demokratik çerçevede, daha sağlam temeller üzerine oturması ısrarını tercih ederdim.

Mesela, HDP yüzde on barajını geçemez, parlemento dışında kalırsa, bölgeyi ve hatta Türkiye’yi iktidara ‘dar’ edebilir, böyle bir güvence ile hareket ediyor olabilir, ama doğrusu böylesi bir ihtimal beni fazlasıyla ürkütüyor. Onun yerine müzakereler çerçevesinde barajı aşağıya çekmekte ısrar daha anlamlı olmaz mıydı? Diğer taraftan, HDP’nin seçimlere parti olarak girme kararını ‘kaos senaryosu’ olarak itham eden iktidar çevreleri, neden barajı aşağı çekip, varsa olası bir kaos senaryosunu neden önlemeyi düşünmez, o da ayrı bir soru.

Çözüm süreci hayırlı bir yere gitmiyor

Kürt siyaseti, müzakereler zora girdiği anda, farklı mücadele biçimlerini devreye sokmak stratejisine göre davranabilir. O gün gelirse, bize söyleyecek söz düşmez. Maksat o gün gelmesin, gelmemesi için ne yapmak lazım diye düşünüyorsak bugün söylemek durumundayız. Ben kendi adıma söylememezlik edemem; görünen köy klavuz istemez; çözüm süreci hayırlı bir yere gitmiyor. Böyle giderse barış diye diye, çatışmanın yükseldiği bir noktaya savruluruz.

Madem ki, demokratik siyaset alanında muhatabımız HDP, onlara soralım, neden barajı düşürmekte ısrar yerine, olmazsa ‘iktidar daha zararlı çıkar’ gibi bir risk alınır? Seçim sürecinde, ‘olmazsa hep beraber sokaklara çıkmayı göze alırız, dünyayı iktidara dar ederiz’ mantığı ile mi demokratların oylarına talip olacaklar? Sıkı muhalefet yaptıklarının altını çizmek adına, neden iktidara karşı ucuz popülizm, gırgır şamata yerine, Türkiye’nin içinde bulunduğu ciddi sorunları ciddiyetle öne çıkarma gayretinden uzak gibiler?

Ya kılıçlar çoktan çekilmişse

Son söz; Kürt siyasetine AK Parti ile ittifak kuşkusu ile yaklaşanlara; ya sorun aslında bu değilse? Ya, tam tersine Kürt siyaseti, kendine aşırı özgüven ile davranıyor, bir yandan aşırı iyimser davranırken, diğer yandan savaşı yedekte tutmak ikileminden kurtulup barış siyaseti üretemiyor ise? Bir yanda iktidar, diğer yanda Kürt siyaseti doğru dürüst barış, müzakere siyaseti üretemediği için yaşadıkları savruluşları ve ortaya çıkan garip durumu ‘siyasi ittifak’ sanıyorsanız? Böylesi daha endişe verici değil mi? Ya da belki, Kürt siyaseti içinde olan bitenden memnun olmayanların, sorunların farkında olanların tepkisi, öfkesi büyürse? Ya da, çoktan kılıçlar çekilmiş ama, taraflar ilk hamleyi birbirinden bekliyorsa, böylesi daha ürkütücü değil mi? (Diken)

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.