24 Kasım 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır11°C
  • Ankara1°C
  • İzmir9°C
  • Berlin11°C

‘VİLLA MI VERECEKTİK?’

Murat Belge

25 Ekim 2014 Cumartesi 04:02

“Barış Süreci” var ya, bunun içinde tabii birçok madde konuşuluyor. Bunlardan biri de Abdullah Öcalan’ın daha rahat koşullarda yaşayabileceği bir yere nakledilmesi. Sanırım bunun --şu an için-- nihai noktası, Kürtler açısından, Öcalan’ın “ev hapsi” denilecek koşullara kavuşturulması; ama bu çok fazla telaffuz edilmiyor. Edilmeme nedenlerinden biri de milliyetçi Türkler’in şiddetli tepkileri olabilir. 

Ama konuşuluyor. Bir konu konuşuldu mu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın o konuya bir biçimde müdahil olmaması, düşünülemeyecek bir şey. Müdahil olacak ve sözünü söyleyecek. 

Ve kendisiyle özdeşleşen üslûp içinde söyleyecek. 

Bu konuda da söyledi. “Villa mı verecektik?” dedi. 

Bunu diyen bir “Cumhurbaşkanı”. Böyle bir konuda herhangi bir şey söylemekle yükümlü değil. 

Ama bir şey söylemek istiyor. Belli. Cumhurbaşkanı olarak diyebilir ki, “Böyle bir şey sözkonusu değil.” Konuşkan bir Cumhurbaşkanı olarak diyebilir ki, “Hayat koşullarına bakılmış ve konumuyla uyumlu koşullarda bulunduğu görülmüştür; dolayısıyla böyle bir şey sözkonusu değildir.” Bu ya da bu çerçevede bir şey... 

Ama, hayır, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ayrıca, “Villa mı verecektik?” diyor. 

Peki, Abdullah Öcalan’ın hayat koşullarının düzelmesi, ona “Villa verilmesi” demek midir? Kaldığı yerin küçük olması, havasız olması, ışıksız olması, kötü kokulu olması ve buna benzer bir yığın şey sözkonusu olamaz mı? Bunların düzeltilmesi “Villa vermek” midir? Villa vermeden bazı şeylerin daha iyi hale getirilmesi mümkün değil midir? 

Böyle soruların Tayyip Erdoğan ve kullandığı üslûp açısından bir önem yok, Tayyip Erdoğan ağzını açıp bir söz söylüyorsa, birisiyle kavga etmesi, birisine haddini bildirmesi, birisini haşlaması gerek. Bir yandan “Barış Süreci” diye, hayatını adadığı, ama nedense bir türlü içini dolduramadığı bir şeyden söz edecek, bir yandan “Bizim için PKK neyse IŞİD de odur” diyecek, bir yandan o PKK’nın kurucusu Öcalan’la bir diyalog sürdürecek, bir yandan da ona “Villa” vermeyecek... uzar gider bu liste! 

Ama, evet, bu bir üslûp. Terslenerek konuşmak, işin değişmez yanı. Aynı seslerle yapılan kelimeler, “sert” ve “ters”. Erdoğan herhalde bu seslerden hoşlanıyor; kelimesi olmayan “tres”, “ster” falan olsa, onları da kullanırdı. “Rest”i ise sürekli kullanıyor --ve kazanıyor, şimdilik. 

“Hayır, böyle bir şey sözkonusu değil” demek, bunun ardında yatan siyasî üslûp; “Villa mı verecektik?” demek ve bunun ardında yatan siyasî kültür... 

Tayyip Erdoğan bu ikinci “kültür”ü topluma yaymak için elinden geleni yaptı. “Yaymak” diyorum. Bu zaten bir şekilde vardı. Bunu olduğu, yarı gizli durduğu yerden çıkarıp yaygınlaştırmak için elinden geleni yaptı. Bu üslûptan bir şüphesi olanlara, o şüpheyi gidermek için elinden geleni yaptı. “Utanma, sıkılma,” dedi, “gel ortaya, bağır, çağır!”

Bunu bir tek o mu yaptı? Hayır, bunu iddia etmek haksızlık olur. 2002’den sonra Kemalist cephenin seçtiği siyasetin şirretliğini unutmak olmaz. Ama onlarla aynı silâhları kullanmakta Tayyip Erdoğan’ın hiçbir sakınca görmediği de açık. Ve şimdi, bu sinirliliği, bu kavgacılığı, topluma, tabii toplumun kendinden yana görünen kesimine şırıngalamakta hiçbir sınır tanımadığını görüyoruz. 

Toplumlarda her zaman birtakım “modalar” görünür. Çok zaman bir “moda”nın ardında bir birey vardır: Birleşik Krallık uzun zaman kraliçesini taklit ettiği için o uzun süre “Victoria Çağı” diye anılır; Almanya’nın “Biedermeier” dönemine adını veren ise bir karikatür kahramanıydı.

Erdoğan da bu üslûbuyla bir dönemi adlandırabilir; onun getirdiği bu üslûbun alıcısı, taklitçisi bol bu toplumda. “Sınırlı sorumlu” olmayıp “sinirli sorunlu” olabilen bu toplumda “villa mı verecektik?” tarzına rağbet çok.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.