VEKÂLETEN KAHRAMANLIK
Ferhat Kentel
27 Nisan 2013 Cumartesi 07:33
Bu topraklarda ne kadar çok savaş, ne kadar çok korku dolaştı durdu... Kendi gelecekleri hakkında güvensiz olan insanlar, hayatta kalabilmek için, belki de çaresizlik içinde, kendilerinden hep daha zayıf olan insanlardan acılarını çıkardılar.
Daha önceleri bir kraldan bir başka imparatora, bir şahtan bir başka sultana, bir ağadan bir başka beye sadakat göstermek zorunda kalan insanlar, dinlerini, dillerini, kültürlerini değiştirmek zorunda kalan insanlar zamanı gelince, gösterdikleri “sadakat”in acısını sadakat göstermeyen başkalarından çıkardılar. Yenmek ya da yenilmek arasında sıkışmış insanlar, yenenden yana olmanın daha zararsız olduğunu öğrendiler.
Öldürmeyi alkışlamak
90’lı yıllarda Ayhan Çarkın ve benzeri polislerin yaptığı “operasyonları” izlerdik TV’de. Bu adamlar bir evi ablukaya alırlar; içeridekiler bir türlü “teslim olmaz”, sonra “çatışma çıkar”, timler içeri dalar; içeriden bir müddet daha silah, bomba sesi geldikten sonra, muzaffer bir edayla, “etrafta toplanmış vatandaşların coşkun ve de çılgın alkışları arasında” binadan avlamış oldukları insanların cesetleriyle çıkıp arz-ı endam ederlerdi.
“Vatandaşlar” da Türk halkı olarak, polisleriyle birlikte düşmanları bir kere daha “yenmiş” ve bir bakıma kahraman olma duygusuyla tatmin olmuş vaziyette, işlerine güçlerine dönerdi.
Bugün barış sürecinde PKK ile görüşmelere tahammül edemeyen, itiraz eden “halk” parçacıklarının derdi de anlaşılan bu: “yenmek”... Yani ceset görmek istiyorlar ve sırf o cesetleri görmek için, kayıplar vermeyi bile dert etmiyorlar. Hatta o kayıplar sayesinde “kan” talepleri ve yenme arzuları daha da depreşiyor.
Ve mesela bu yüzden, bugün Kurtlar Vadisi adlı dizinin her bölümünde tonlarca kurşun sıkılmasına, ortalama 15-20 kişinin ölümüne çok alışmış olan, rolünü anlaşılan çok ciddiye alıp gerçekmiş gibi zanneden bir oyuncu PKK ile barışın oluyor olması karşısında “kanıma dokunuyor” mealinde bir şeyler söylemiş.
Her şeyi yenme ve yenilme duygusu altında yaşayan insanlar, bugün inanılmaz bir tatminsizlik duygusu yaşıyorlar ve öldürme oyunu bitince çıldırıyorlar.
Bu yüzden, 24 Nisan 1915 tarihinin, Ermenilerin yaşadığı “büyük felaket”in, katliamın, soykırımın bugün tekrar gündemimize geliyor olmasına ve her sene bu memleketin vicdanlı insanlarının artan sayılarda Ermenilerin acılarını paylaşıyor olmalarına da tahammül edemiyorlar. Çünkü bu türden “hatırlamalar” ve alternatif düşüncelerle “yenme” duygularını tatmin edememiş oluyorlar.
Anadolu’da Ermeniler, Kafkasya’da Çeçenler, Burma’da Müslümanlar
Ama bu “başkasının acısını hissetmemek” de bu toprakların travmatik birikimlerinden geliyor kuşkusuz. Ve bu açıdan neredeyse hiçbirimiz masum değiliz.
Tatarları düşünün mesela... Bu zamana kadar sağcıların tekelinde olan, solcuların dönüp bakmadıkları bir insanlık trajedisini yaşadılar... Mustafa Cemilev’i düşünün; Sovyetler zamanında anayurtlarından sürülen Tatarların kendi topraklarına dönmek için hayatını adamış bir insan hakları abidesi... Biz “solcular” ilgilenmedik; Sovyetler Birliği’ne halel getiremezdik; işimize gelmedi...
Kafkasya halkları, Çerkesler katliama, soykırımlara uğradılar, bu topraklara sürüldüler.
Çeçenlere karşı bugün hâlâ Çarlığın ve Sovyetler’in mirasçısı Rusya tarafından bitmez tükenmez bir saldırı sürüyor.
Türkiye’de yaşayan, statüsü bile belli olmayan Çeçen mülteciler her an Rusya’ya, yani ateşin kucağına geri gönderilmek tehlikesiyle karşı karşıya, üstelik yokluk ve sefalet içinde yaşıyorlar. Onları İMKANDER’e havale ettik;
“Sağcılar”, bir zamanlar pek ilgilendikleri Tatarları, Çeçenleri savunmayı bıraktılar. Şimdilerde onlar “ulusalcılarla” birlikte “Kürtlerle barış”a karşı savaş veriyorlar... “Ölüm ve kan” çığlıklarının yanısıra, Silivri’ye tıkıldığı için şimdilik kimseyi öldüremeyen, ama yalan-dolan mekanizmalarını hâlâ harekete geçirme yeteneğine sahip Ergenekon’un taşeronluğunu yapıyorlar.
Burma’da (Myanmar) Müslümanlar, yönetimin, polisin gözleri önünde katliamlara maruz kalıyorlar. Üç-beş tane “İslamcı” grup dışında kimse bu etnik temizlikle, insani felaketle ilgilenmiyor bile...
Bu memleketin travmatik insanları, en kolay yoldan, başkalarına verdikleri vekaletlerle, ya da başkalarının koynuna saklanarak, en kolay yenebileceklerini gözlerine kestirip, “vur, öldür” komutunu bekleyerek, kahraman olmayı hayal ediyorlar.
Hâlbuki, travmadan kurtulmanın yolu, ölümün kısır döngüsünden çıkmaktan, herkesin acısını duymaktan geçiyor.
Yarın 28 Nisan; “Çalışırken Ölenlere YAS ve ADALET Günü”... Hatırlayın...
Ve çözümün, barışın, adaletin daha güçlü bir sesle dile geleceği günler için...
1 Mayıs kutlu olsun!
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.