23 Ekim 2024
  • İstanbul12°C
  • Diyarbakır13°C
  • Ankara7°C
  • İzmir16°C
  • Berlin10°C

VAR MISIN, SUSMAYA?

Ersin Tek

05 Haziran 2011 Pazar 13:36

Ben konuşacağım işte. Öylesine konuşacağım. Benim konuşmam gerek. Beni sen böyle konuşturdun. Ben kendime hâkim değilim. Seni düşününce hep olur bu: öteki tarafımla konuşmak gibidir... 

Bu benim sesim değil, senin sesin. Beni kandıramazsın. Ne kadar çabalasak da şimdi’nin sessizliği huzur vermiyor ne sana, ne de bana. O zaman şimdi huzur vermiyorsa, sonra’nın huzur vermesini düşlemek aptallık. Tek umudumuz olan sonra olsa da… 

Cezamızı çektikçe yokluğumuzun ıstırabını duyumsayacağız. Her ıstırapta daha çok yok olmayı dileceğiz; ama yok olamayacağız; müsaade yok. Yokluğumuzun ıstırabı bize ruhsal ıstırabı istetecek böylece, daha çok acıyıp duracağız… 

Nasıl çıkacağız bu paradoksun içinden?  Nasıl düştük bu paradoksun içine? Ne zaman? Nerede? 

Bir düşüşle başlamıştı bütün sorular. Lanet bir yüz ve o düşüş… 

Sorulardan nefret ediyorum ama bütün hayatım sorular yumağı. Kim çıkardı bu soruları? Sen çıkarmadın ama senin yüzünden çıktı bütün sorular. Sorusuz bir dünyada yaşamak istiyorum. Ama olmuyor. Her soru ruhuma akıtılan ölümcül bir zehir oluyor. 

Cevap arıyorum bu sorulara: Ben var olmadan evvel böyle bir paradoksu yaşıyordum. Böyle bir şey mümkün mü? Sormayacağım sana çünkü senin de bilmediğini biliyorum. Soru sorulmadan bazı bilinmezliklerin cevabını almak isterdim. Şimdi böyle bir paradoksu yaşadığımızı biliyorum. Bu paradoksla yaşayacağız. Paradoksla yaşamak? Aklım almıyor işte... 

Ve ne yazık ki, her özgürlük bir başkasının özgürlüğüne bağlanmış… İnsan kendine ve başkasına zarar vermeye başladığı yerde özgürlüğünü, düşlerini, kendini yitirirmiş, sessizce, bitermiş her şey: mutlak özgürlük yoktur insan için, sınırlı özgürlük vardır. 

Seninle konuşurken, çelişkilerle konuşabiliyoruz ikimizde. Olması gereken şeyleri söylüyoruz, söylüyorsun, söylüyorum, olmayacağını bile bile. Neden? Benim ve senin gibileri olduğu müddetçe aklın hâkimiyeti gerçekleşmez. Çünkü gerçek görüldüğü anda çatışma başlayacaktır; Biz acıyı yaşadığımızı anladığımızda da ikimizin çatışması başlıyor. Görüyorsun. Birbirimizi acıtıyoruz. Gerçeği acıtırcasına… 

Gerçeği anlamadan önce her şey ne güzel görünüyordu, değil mi? 

Ama hayır. O zaman da eksikti her şey, onu da biliyorduk. Şimdi geçte olsa gerçeğimizi biliyoruz artık. Lakin bilmek bir şeyleri düzeltmeye yetmiyor, yetmiyor, yetmiyor hiçbir söz, hiçbir buluşma… Hele de uyanıklık bunu çözümlemeye hiç mi hiç yetmiyor; bu uyanıklık tavırlarını sergilemek daha da çözümsüz kılıyor işleri, lütfen, açık ve dürüst olalım hayata karşı, kendimize karşı; bunun için de yürek gerek. Ya tam konuşalım, ya da ebediyen susalım…

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.