21 Kasım 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır11°C
  • Ankara14°C
  • İzmir19°C
  • Berlin1°C

VAAT VE TAAHHÜT

Nabi Yağcı

17 Mayıs 2011 Salı 12:11

Sizleri bilmem ama Kırkpınar pehlivanlarının el ense çekme ritüellerine dönen seçim meydanı konuşmalarını hiç izlemiyorum. Tahammül sınırlarımı aşıyor. İletişim çağındayız diyoruz ama hâlâ 1950’lerin havasında sanki ilk kez çok partili düzene geçmişiz gibi, amigoların coşturduğu kalabalıkların yaşa, varol, nur ol nida ve alkışları arasında liderlerin seçim nutuklarını dinlemek zorunda kalıyoruz. Çevre, kulak, beyin ve hatta ruh kirlenmesi yaşıyoruz.

Bunca TV kanalı varken, iletişim çağındayız deyip dururken, cep telefonları peynir ekmek gibi satılırken, internet devrimi patlamış, artık ak kâğıt üstüne mavi mürekkeple yazı yazma devri, mektup çağı neredeyse kapanmışken bu seçim mitingleri bana saçma sapan bir iş olarak görünüyor. Üstelik manda yüküyle para harcanıyor.

Haziran seçim kampanyaları yalnızca heyecansız değil aynı zamanda kalitesi bakımından da son yıllarda yaşadıklarımızdan daha geride. Sorunlarımızın çözümünde beklenti çıtalarımız yükseldiği için mi bana öyle geliyor, yoksa gerçekten de durum bu mu, geri mi? Sanki ikincisi doğru. Seçim mitingleri aynı zamanda bir gövde gösterisidir ama bu seçimler galiba yalnızca gövde gösterisine dönüştü.

Bolca vaat var ama taahhüt yok.

Vaat (va’d) “söz vermek”, taahhüt ise “işi üstlenmektir”. Temsili demokrasinin esbabı - mucibesi yani ortaya çıkış nedeni seçenlerin kendilerine vekil tayin edip parlamentoya göndermeleridir. Bu nedenledir ki, onlara “millet-vekili” denir. Doğrudan demokrasi olamadığı için beni vekilim temsil eder. Avukatla müvekkili arasındaki bir iş sözleşmesine benzer bir durumdur bu; avukat müvekkilinin haklarını aramayı vaat etmez, söz vermez, taahhüt eder yani sorununu çözmeyi üstlenir.

Vaatlerden ibaret bir siyaset geri demokrasinin göstergesidir. Vaat-demokrasisi halkın egemenlik hakkının kendisine ait ve kendisinde olduğunu henüz fark edemediği arkaik bir siyaset kültüründe olabilir. Toplumumuzun demokratik siyaset anlayışı bu düzeyde midir? Kesinlikle değil. Özellikle Son yirmi, otuz yılda Türkiye’de ciddi bir sivil toplum etkinliği gelişti. Toplum çoğulculaştı, siyasi kültürel kimlik talepleri yani farklılıklar ayırt edilebilir hale geldi. Yani toplumumuz “küt” toplum olmaktan çıktı. “İmtiyazsız sınıfsız kaynaşmış kitle” edebiyatı çoktan tarihe karıştığı gibi, “milli iradeyi temsil etme” masallarına , çoğunlukçuluğa da herkesin karnı tok artık.

Bu toplumsal gelişmenin siyasete yansımasını 2007 seçimlerinde görmüştük. Meclisin cumhurbaşkanını seçme iradesi üstündeki askeri-bürokratik ipoteği bu seçimler kaldırmıştı. Kısmi anayasa değişikliği halk oylamasında, ister “hayır”, ister “boykot” densin, isterse “yetmez ama evet”olsun, halk son derece bilerek tercih yapmış ve kurucu iradenin kendinde olduğunu göstermişti. Oyların coğrafi dağılımı bu dediğimi aritmetik olarak gözler önüne sermişti. Bu sonuçlardan, şehit cenazelerinin en fazla olduğu illerde artık eski tür şoven milliyetçi siyasetlerin etkisini yitirmeye başladığını görmüştük, barış talebi açıktı. Sivil demokrasi talebi de öyle.

Ne var ki, halkın verdiği bu sağlam mesajları en başta AKP doğru okumadı. Halkın şoven milliyetçi siyasetlere artık soğuk bakıyor olduğu gerçeğini “MHP’yi silmek” olarak okudu. Bunun için de milliyetçi dozu yüksek bir rotayı kendine seçim stratejisi olarak seçti. Oysa doğru okumuş olsaydı eğer, MHP’yi vurmak istiyorsa milliyetçilikle değil akan kanı durduracak barış siyasetleriyle, “Kürt meselesi bitmiştir” diyerek değil tersine bitirmek üzere cesur adımlar atarak ve daha fazla demokrasi taahhüdüyle vururdu. Arkasında halkın niceliksel olmanın ötesinde niteliksel yani sahih (belirtik) iradesi vardı.

Şimdi ise kan durmak yerine yeniden akmaya başladı, yine çatışma yine kınalı kuzuların ölüm haberleri geliyor, son olarak 12 PKK militanının öldürüldüğü haberini okuyoruz. Abdullah Öcalan da böyle giderse 15 Haziran’dan sonra büyük olayların patlayabileceğini söylüyor.

Kötü kokular, çok kötü işaretler bunlar...

Barış ve daha fazla demokrasi, artık herkes görmekte ki 12 Eylül anayasasından kurtulmak ve sivil ve demokratik yeni anayasayla mümkün. Böylesi yüksek nitelikte bir anayasa yapma iradesini halktan almak için bu seçim bir fırsattı ama bu fırsat doğru kullanılamıyor. AKP’nin de CHP’nin de yeni anayasa vaadi var ama taahhüdü yok. Üstelik yeni anayasa vaadi ilk kez yapılmıyor, merhum Turgut Özal’dan beri varoldu. Vazgeçtim anayasanın içeriği ve ruhuyla ilgili ilke açıklamalarını “sıfırdan yeni anayasa” lafını bile duymuş değiliz.

Bir kez daha yineleyelim, bu vaatçi-siyaset, çoğulcu demokrasi taahhüdü isteyen toplumumuzun çok gerisinde.

Nabi Yağcı - Taraf

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.