24 Kasım 2024
  • İstanbul4°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara3°C
  • İzmir8°C
  • Berlin3°C

UYARIYORUM

Doğu Ergil

26 Temmuz 2015 Pazar 11:41

Artık Türkiye Cumhuriyeti IŞİD ile savaş halindedir. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Türkiye sadece IŞİD ile değil“Kürt sorunu”nun taşıyıcısı olan siyasi-silahlı örgütlenme ile de çatışma rotasındadır. Ülke bu iki savaşı kaldırmaz!

Neden kaldırmaz? Çünkü her iki mücadele de ülke hudutları dışında değil, içinde kuralsız, sınırsız iç savaş(lar) olarak gerçekleşecektir. O nedenle tez elden bunlardan birinin önünü almak gerekir.

Daha kolay önlenecek olan Kürtler’le çatışmadır. Onlar ülkenin vatandaşlarıdır ve çözümü Türkiye’nin siyasi birliği içinde aradıklarını söylemektedirler. Çözüm önerilerini benimsemeye yakın olan hükümet sonradan bu konumdan uzaklaşmış, ne yazık ki silahlı Kürt hareketi de güvenlik elemanlarını öldürmeye başlamıştır. Şimdi de toplu silahlı direniş imalarında bulunmaya başlamıştır.

PKK’nın başını çektiği silahlı Kürt siyasi hareketi, Ortadoğu’da geniş bir etki alanı yaratmış, devletleşmiş ve dünyanın her yerinden mağdur ve öfkeli Müslümanları cezbeden IŞİD’e karşı bölgesel düzeyde direnebilen en etkili oluşum olduğunu göstermiştir. Bu niteliğiyle IŞİD’i varlıksal bir tehlike olarak gören Batı ve bölge devletlerince doğal bir müttefik olarak algılanmakta ve desteklenmektedir.

Bu durum zaten karmakarışık olan Suriye’nin kara bir delik haline gelmemesi için Batı’nın Esed rejimini şimdilik korumak tavrıyla bir arada değerlendirildiğinde IŞİD’le savaşırken Türkiye’nin Şam ve PKK’nın etki alanındaki Kürtler’le çatışmasının maliyetini büyütecektir.

Kürt sorununu çözmek daha kolay olmasına rağmen Türkiye’nin bunu başaramamasının iki temel nedeni vardır: 1- Sünni Türklük üzerine kurulu bir ulus anlayışı, ülke nüfusunun çoğulluğunu yansıtan bir siyasi kültürün doğmasını engellemiştir. Tüm uygulamalar, yasalar, eğitim ve idare, yurttaş temelli olmaktan çok Türk egemenliğini yansıtan bir özellik taşımıştır. Diğerleri dışlanmış ve mağdur edilmişlerdir. Bu politika, sürgünlere, baskılara, gasplara, faili meçhul cinayetlere ve genel olarak vatandaşlar arasında ve vatandaşlarla devlet arasında güvensizliğe yol açmış, ulusal dayanışma yara almıştır. 2- Merkeziyetçilik, hem otoriter yönetimin sürmesine hem de her türlü yerel inisiyatifin baskılanmasına yol açmıştır. Ne demokrasi gelişebilmiş ne de yerel kalkınma serpilebilmiştir. Türkiye bu kısır politikalardan çok çektiği halde bölünme ve Türk’ün üstünlüğünü kaybetme korkularıyla sistem değişikliğine gitmemiştir. Kürt sorunu yanında uluslaşma, gelişme, demokratikleşme, hukuk devleti olma sorunları da çözümsüz kalmıştır.

Laik, demokrasisiz cumhuriyetçiliğin bu güdükleştirici yapısına tepki, İslamcılık ve Osmanlıcılık olarak ortaya çıktı. Bir zamanlar “devrimciliğin” her şeyi çözeceğine olan inanç gibi İslamlaşmanın da çözüm olacağına inanıldı. Ama devrimin çocuklarını yemesi gibi, yapılanları yetersiz gören daha radikal unsurlar çıkıp ideolojik akımları uçlara taşıdılar. İşte IŞİD bunların sonuncusudur.

IŞİD’le mücadelenin zorluğu şuradır: 1- Çağrısı İslam’ın Batı karşısındaki yenilgisini ve gerilemesini durdurmaktır ve yaygın kabul görmektedir. 2- Dağınık ve dayanışmasız Müslümanları birleştirmeyi vadetmektedir (Hilafet). 3- Kendi devletini kurarak devlet-din ve din-hukuk ayırımına son vererek “ideal toplum” kurmayı teklif etmektedir. Bu bin yıllık bir özlemdir.

Türkiye’de bu vaatlere yanıt verecek çok kişi vardır. İktidarda olan “inançlılar” kadrosu bu duygusal iklimi yaymış ve bu doğrultudaki siyasal örgütlenmenin önünü açmıştır.
Şimdi bu yaklaşıma ve sonuçlarına savaş açmak bir iç cephe açmak demektir. Bütün bunlar daha önceden görülebilirdi ama inanç gerçeğe, ideoloji hakikatlere galip geldi. Biz buna siyaset diyoruz!

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.