UTANMADIKTAN SONRA...
Hilal Kaplan
14 Şubat 2014 Cuma 07:57
Ak Parti, 2011'den beri reformist özelliğini kaybetmiş. Öyle buyuruyorlar. Kimler mi? Erdoğan karşıtı cephede mevzilenen tüm STK'lar, medya kuruluşları ve 'camia'lar... Bakalım, gerçekten öyle mi?
2011'den beri:
Tek parti rejiminin mallarını gasp ettiği azınlıklara, geçen senenin rakamlarına göre 2,5 milyar dolarlık gayri menkul iade edidi. Davalar sonuçlandıkça geri kalan malların da peyder pey verileceği ilan edildi.
Örneğin geçtiğimiz günlerde, süreç başladığından bu yana en büyük mülk iadesi gerçekleşti. Yedikule Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı'na ait, hastane binasının karşısında yer alan 42.259 metrekarelik arazi, Vakıflar Genel Meclisi kararının ardından, vakıf adına tapuya tescil edildi.
Ayrıca yine geçtiğimiz sene, 'Süryaniler'in Kudüs'ü' diye anılacak kadar sembolik kıymeti yüksek Mor Gabriel Manastırı arazisi iade edildi.
Bu tarihî ayıplar, 'Memleketi peşkeş çekiyorlar' ile 'Agop'un mallarını mı savunacağız?' arasında kalmış rezil bir muhalafete rağmen, Müslüman temsili yüksek bir parti tarafından telafi edildi, ediliyor.
Başka ne oldu?
Kadınlara başörtülerinden ötürü uygulanan ayrımcılık büyük ölçüde sona erdi. Başörtülü kadınlar, şimdiye kadar kabul edilmemesi utanç verici olan okuldaki, meclisteki ve kamudaki yerlerini aldılar.
Okullarda seçmeli Kur'an ve siyer dersleri okutulmaya başlandı.
Kur'an öğrenimine darbecilerin koyduğu yaş sınırları kaldırıldı.
Bu tarihî ayıplar, özür dileyeceği yere, başörtülü kızların çiçekli başörtüsünü diline dolayan ve 'Artık özgürsün, öyleyse şu meselede yanımızda durun' şeklinde baş öğretmencilik oynayan rezil bir muhalefete rağmen, BDP ve MHP'nin şerh düşen desteğiyle yapıldı.
Ve başörtüsünün özgürleşmesinden Kur'an eğitiminin önünün açılmasına kadar tüm bu reformlar, Fethullah Gülen gibi dinî lider olduğu söylenen birisine 'füruat' gelmiş olacak ki, kendisi Wall Street Journal ve BBC'ye verdiği mülakatlarda 'Reform süreci durdu' propagandası yapabildi.
Başka neler oldu?
Anadilde savunma hakkı tanındı.
Özel okullarda anadilde eğitim hakkı tanındı.
'Yasaklı harfler' özgürleştirildi.
Yer isimlerinin iadesinin önündeki engeller kaldırıldı.
Siyasî partilere devlet yardımının kapsamı genişletildi.
Ayrıca Şırnak Havaalanı'na Şerafettin Elçi'nin adının verilmesinden, 'Kürdistan' isminin Başbakan tarafından telaffuz edilmesine kadar pek çok sembolik adım atıldı.
Bu tarihî ayıplar, ya 'Anadilde savunma ülkeyi böler' argümanlarına sarılan, ya da her ağzını açtığında ihanetten dem vuran rezil bir muhalefete rağmen telafi edildi, ediliyor.
Daha önemlisi barış görüşmeleri 'resmen' başladı.
Öcalan'ın siyasî bir aktör olarak karşılığı teslim edildi. BDP'li vekillerden oluşan heyetlerin düzenli ziyaretlerinin önü açıldı.
15 yıl sonra, ilk defa, Öcalan'ın fotoğrafları yayınlandı. Aslında kısaca, diğer mahkûmlara tanınan haklar tanınmaya başlandı.
Daha önemlisi, Kürt meselesi normalleşmeye, halk nezdinde konuşulmaya, kurulan barış masası meşrulaşmaya başladı.
Habur'daki fırsatı ıskalamaya sebep olan medya, herhalde çok baskı altında olduğu için, ilk defa barışa açıktan karşı çıkamadı.
Bu sefer de yıllardır barışı savunduğu intibaını verenler yola taş döşemeye, reformları küçümsemeyi hobi haline getirmeye, hatta onları Erdoğan'ın diktatörlüğüne delil getirmeye başladı.
Çözüm süreci öncesinde 'Erdoğan, başkan olmak istediği için Kürtlerle savaşıyor. Kafasındaki çözüm daha fazla ölüm, daha fazla hapis. Bilin ki savaş ortamında demokrasiden bahsedilemez' diyenler,
Süreç başladıktan sonra 'Erdoğan, başkan olmak istediği için Kürtlerle barışıyor. Kafasındaki çözüm barış falan değil, kendi iktidarını güçlendirmek, otoriterleşmek. Bilin ki demokrasi gelmeden barış olmaz' frekansına bağlandılar.
Listeyi uzatsak AYM'ye bireysel başvuru hakkından TSK İç Hizmet Kanunun 35. Maddenin kaldırılmasına kadar sayılması gereken başka başlıklar da mevcut. Ama ne hacet?
Utanmadıktan sonra dilediğini söyle, dilediğini yap...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.