08 Eylül 2024
  • İstanbul21°C
  • Diyarbakır22°C
  • Ankara20°C
  • İzmir27°C
  • Berlin22°C

UMUTLU OLMAK İÇİN ÜÇ NEDEN...

Ali Bayramoğlu

05 Ocak 2011 Çarşamba 12:56

Geride bıraktığımız 2010 yılına nasıl bakmalı? Gelişmeleri üç düzeyde ele almak mümkün...

Birincisi, devletin iç düzeniyle ilgili gelişmelerdir.

Asker-sivil ilişkilerinin demokratikleşme istikametinde seyri, askerî vesayet düzenindeki gerileme, 2010 yılında yeni ve önemli aşamaya ulaştı.

Balyoz davası iddianamesinin kabul edilmesi, çoğu muvazzaf 190 subayın darbe girişimi suçuyla yargılanmaya başlaması, bu açıdan altı çizilmesi gereken özel bir durumdur.

Türkiye, bu çapta bir darbe suçunu ilk kez sivil yargı önüne taşımış, sivilleşme sürecinin olmazsa olmazı olan hukuki yaptırım mekanizmasını devreye sokmuş bulunuyor.

Aynı çerçevede siyasi iktidarın siyaset alanına ve yetkilerine sahip çıktığı, atamalara her düzeyde müdahale ettiği 4 Ağustos Yüksek Askerî Şûrası, ardından üç generale İçişleri ve Millî Savunma Bakanlığı tarafından görevden el çektirilmesi kalıcı etkisi olan gelişmelerden birisiydi.

Yasal değişiklikler ve hukuki yaptırımdan sonra idari tasarruf ve siyasi iradenin devreye girmesi, 2010 yılının sivilleşme sürecini yeni ve üst bir noktaya taşımasını ifade etmektedir.

İkincisi, şüphe yok ki siyaset, siyasi partiler düzeyinde yaşandı.

CHP'de Baykal döneminin sona ermesi, Türk siyaseti açısından kritik bir andı.

Rejim krizi üreterek siyaset yapmayı, toplum ve değerleriyle kavga etmeyi şiar edinen Baykal politikalarının sorgulanmaya başlamasını, Kılıçdaroğlu'nun değişimden söz ederek genel başkan olmasını, Türkiye'de yaşanan değişimin bir baskısı, dolayısıyla bir sonucu olarak değerlendirmek gerekir.

CHP'deki değişim işaretleri demokratik ruha, demokratik beklentilere oranla henüz son derece sınırlı olsa da yıllardır durduğu yere oranla oldukça anlamlıdır.

Seçimler sonrası yeni anayasa tartışmalarının CHP'deki değişimi daha da derinleştirmesi ciddi bir ihtimaldir.

Üçüncü düzey, toplumsal siyaset düzeyidir.

Bu çerçevede de iki hususun altını çizmek gerekir.

İlki, referandum sonuçlarıyla ortaya çıktı. 'Evet' ve 'Hayır' oyları arasındaki yüzde 16'lık fark, değişim sürecine yönelik toplumsal desteğin parti aidiyetlerinin ötesine geçtiğini göstermiştir. Bu noktadan geriye dönülmesi mümkün değildir.

İkinci hususa gelince...

Bu, şüphe yok ki Kürt sorunu ile ilgilidir.

Yeniden ortaya çıkan bir terör dalgasının ardından, siyasi tartışma ve soruna siyasi merhem arama kapısı açılmıştır. Bugün gerginlik üreten, Kürt siyasi hareketinin otoriter yüzünü ortaya koyan son iklime rağmen, istikamet olumludur.

2010 yılı zor ya da kolay, riskli ya da değil, ülkenin en temel sorunlarından birisiyle bir tür ve farklı bir biçimde yüzleşmesine tanıklık etmiştir.

Bu gelişmelerin hakim olduğu tablo genel olarak iyiye gidişe işaret eder.

Bu noktada önemli ve belirleyici olan hususun siyaset yapma tarzıdır, sorunların üzerine siyasi iradeyle gitme, sorunları hukuk dairesinde ve demokratik araçlarla çözle iradesini göstermektir.

Seçim sonrası Türkiye yeni anayasa tartışmalarına girecek.

Ancak Ergenekon meselesinden din derslerine, Kürt sorunundan çevre politikalarına pek çok tartışma anayasa hazırlıkları, hatta anayasayla iç içe geçecek...

Demokratik siyaset ve siyasi irade ülkeyi özellikle bu noktada gerecek.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.