ULUDERE VE HRANT
Ahmet Altan-
21 Ocak 2012 Cumartesi 01:20
Başbakan Erdoğan dün “Kimse endişe etmesin Uludere ve Dink cinayeti Ankara’nın dehlizlerinde kaybolmaz” dedi.
Güzel bir söz.
Bana, ünlü bir yazarın, kendisine romanını gönderen genç bir yazara yazdığı mektubu hatırlattı, “Romanınızda güzel ve doğru şeyler var ama güzel olanlar doğru değil, doğru olanlar da güzel değil”.
Başkan Obama, yeryüzünde en çok güvendiği beş liderin arasında Başbakan Erdoğan’ın da adını saydı, verdiği sözleri tutan biri olduğunu söyledi.
Gurur verici bir açıklama.
Keşke aynı güven bizde de olsaydı, keşke Erdoğan kendini desteleyenlere de aynı güveni verebilseydi, “sözünü mutlaka tutar” inancını yerleştirseydi.
Ama özelikle Hrant ve Uludere konularında Başbakan’a güvenmek o kadar kolay değil.
Hrant Dink öldürüleli beş yıl oldu.
Beş koca yıl.
Bu cinayetin azmettiricileriyle ilgili bütün bilgiler, kanıtlar Başbakan Erdoğan’ın iktidarında “Ankara dehlizlerinde” kayboldu.
Bugün bizim gazetenin sürmanşetinde göreceksiniz Dink’in avukatının açıklamasını, Erhan Tuncel ve Yasin Hayal’in cinayetten önceki iki yıl boyunca dinlenen konuşmalarının kayıtları polis tarafından cinayetten hemen sonra silinmiş.
Erdoğan o polislerle ilgili ne yaptı, o kayıtların kimin emriyle silindiğini sordu mu, o emri vereni yakalayıp ortaya çıkardı mı?
Hayır.
Niye?
“Ankara’nın dehlizlerinde kaybolmaz ama Trabzon’un dehlizlerinde mi kaybolur bu yeni Türkiye’de bilgilerle belgeler” diye mi düşündü?
Başbakan Erdoğan, Dink’i vali yardımcısının yanında tehdit eden ve cinayet sürecinin başlangıç fişeğini yakan MİT görevlisi için ne yaptı?
Terfi ettirdi.
Cinayetten birkaç saat sonra “örgütlü bir cinayet değil” diye hedef saptıran ve doğru söylemediği artık apaçık bilinen İstanbul Emniyet Müdürü ile ilgili ne yaptı?
Onu valiliğe atadı.
Cinayet sırasında İstanbul Valisi olan ismi ne yaptı?
Partisine milletvekili.
Telefon kayıtlarını tutan TİB beş yıl boyunca Dink’in avukatlarının talep ettiği telefon kayıtlarını göndermedi.
Erdoğan TİB yöneticileri konusunda nasıl bir idari işlem uyguladı?
Hiç.
Bu cinayete adı karışan hiç kimsenin ortaya çıkarılması için çaba sarfetmedi Erdoğan iktidarı, onların hepsi “Ankara’nın dehlizlerinde” kayboldu.
Şimdi mahkeme kararı sadece Türkiye’nin değil bütün dünyanın kafasına taş gibi düşünce, insanlar ayaklanınca Erdoğan “aydınlatacağız” diyor.
Gerçek bir başbakansa, halkına karşı bir sorumluluğu varsa, devlete kafa tutacak bir güce sahipse ve bu gücü hakkaniyet adına kullanmak istiyorsa “aydınlatır”, beş senelik bu korkunç oyunu bitirir.
Ama bunu gerçekleştirmeden sözlerine inanmak ne yazık ki artık o kadar kolay değil.
Uludere başka bir felaket, 34 insanın ölümünün üstünden tam 24 gün geçti, ne bir ses var ne bir nefes.
Sorular ortada duruyor ve bunlar cevaplanması zor sorular değil.
İstihbaratı kim verdi?
Bir gün önce aynı yoldan geçen 150 kaçakçının kaçakçı olduğunu bilen ordu, ertesi gün aynı yoldan geçen 38 kişinin PKK’lı olduğuna nasıl hükmetti?
Dört saat içinde aynı yoldan Irak’a girip dönen köylülerin gidişini görmediğini söyleyenler, onların gelişini nasıl gördü?
Başbakan’ın “Elimizde dört saatlik Heron görüntüleri var” dediği kayıtlar ne gösteriyor, kaçakçıların gidiş gelişi dört saat, Heronların da dört saatlik kaydı varsa, kaçakçıların gidişi o kayıtlarda olmalı.
Eğer o görüntüler yoksa, oradan PKK’lıların geleceğine dair “on gün önce istihbarat” alan ordu neden o yolu köylüler giderken değil de dönerken gözetledi?
O yolda gidenlerin kaçakçı olduğunu bilen karakoldan neden bilgi alınmadı?
Bu soruların cevaplarını vermiyor Başbakan.
Söyleyin, bunlar 24 günde cevabı bulunamayacak sorular mı?
Gerçekleri aydınlatmak isteyen bir başbakan bir günde bulur bunların cevaplarını.
Neden Başbakan Erdoğan gerçekleri halkına açıklamıyor, “eski Türkiye’nin generalleri” gibi susuyor ve aynı o generaller gibi “kendilerine çeki düzen versinler” diye yazarları tehdit etmeye kalkışıyor.
Bir de tabii utanılacak başka bir açıklamasını gördüm, önceki gün Hakkâri’de patlayan bombayla ölen gencin babasını hemen arayıp başsağlığı dilemiş Erdoğan, insanca bir davranış, peki, Uludere’de öldürülenlerin kaçının babasını aradı, ne zaman aradı?
Ordunun öldürdüklerine “Allah rahmet eylesin” denmiyor da PKK’nın öldürdüğü düşünülenlere mi Allah’tan rahmet dileniyor?
Obama’nın güvenini kazanmak çok güzel, keşke bu sorulara cevap verip bizim de güvenimizi kazansa diyeceğim ama...
Sıradan bir vatandaşın güveninin ne önemi var, değil mi?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.