ÜLKENİN BİR KISMI ‘OHAL’DE YAŞIYOR AMA KİMİN UMRUNDA?
Mehveş Evin
12 Aralık 2015 Cumartesi 13:25
Ambargolar, restler, tehditler, bombalar havada uçuşur, Suriye savaşı uluslararası bir savaşa dönüşürken halkımız savaşkan politikalardan rahatsız görünmüyor. Aksine, Rus uçağının vurulması yüzde 91 oranında destek buldu, Erdoğan tipi başkanlık sistemine ‘Evet’ diyenler de yüzde 53’lerde. (Gezici anketi)
1 Kasım seçiminden sonra ortaya çıkan en çarpıcı tablo, seçmenin çoğunluğunun Suruç ve Ankara katliamlarında iktidarın tutumunu desteklediği, doğuda aylardır süren savaş politikasını onaylamasıydı…
Sadece AKP’nin yükselen oyları değil, MHP ve CHP seçmeninin bir kısmının barış sürecine karşı olduğu herkesin malumu.
Ankara’nın doğusundan bana ne?
Seçim sonrasında HDP’nin yüksek oy aldığı ilçelerde hukuka aykırı sokağa çıkma yasakları, ‘gezici kumpanya’ havasında uygulanırken ülkenin genelinde yine ‘Ankara’nın doğusundan bana ne’ havası hakim.
Oysa Kürt illerinde savaş yaşanıyor. 30 yıl kırsalda, askerle PKK arasında sürdürülen savaş, bu defa ‘özel tim’lerle YDG-H ve sempatizanı siviller arasında, artık şehirlerde.
İHD’nin 12 Kasım’da açıkladığı raporuna göre 7 Haziran seçimlerinin ardından başlayan çatışmalı ortam sonucu sivil, asker, polis, gerilla olmak üzere beş ayda toplam 602 kişi yaşamını yitirdi. ‘Çatışma’da ‘güvenlik güçleri’nin öldürdüğü sivil sayısı, 128.
Pis işleri gizleme gereği duyulmuyor
Sokağa çıkma yasakları sanki olağan bir şeymiş gibi günlük haber bültenlerinde bir satırla, kısa haber olarak geçiştiriliyor.
Konunun ‘uzman’ı olarak ekranlarda boy gösteren zatı muhteremler, adım atmadıkları OHAL bölgelerinde yaşayanlarla konuşmadan yüksek fikirlerini beyan ediyor.
Benzerlik kurulan 1990’larda kontragerilla, pis işlerini saklamak için az da olsa çaba gösterirdi, ‘faili meçhul’ kavramı buradan çıktı. Şimdi o bile yok.
Duvarlara adlarını yazıyor, gündüz vakti evler, camiler, hastaneler taranıyor. Suriye savaşına katılan ‘özel tim’lerin varlığından söz ediliyor.
1.3 milyon vatandaşın yaşadığı ilçelerde, 7 Haziran’dan bu yana toplam 52 kez süresiz ve gün boyu sokağa çıkma yasakları ilan edildi. (Kaynak: Türkiye İnsan Hakları Vakfı, TİHV)
Buzdolabında saklanan çocuk cesedi bile kalpleri yumuşatamazsa…
Küçücük çocukların, hamile kadının, yaşlıların, keskin nişancıların hedefi olup öldürülmesi gizlenmiyor.
Çok normal, zira orada yaşamaları ‘suç’! Buzdolabında saklanan çocuk cesetleri bile kalpleri yumuşatmıyor. Öldürülen herkes kafadan ‘PKK’lı, terörist.’
En kanlı savaşın dahi hukuku var sanırdık, ama yokmuş: Ambulanslar bile ‘yasak’lı mahallelere sokulmuyor; yaralıların, hastaların tedavi görmesi engelleniyor.
Hem yakın geçmişin, hem bugünün hak ihlallerinin takipçisi Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, Sur’da gündüz vakti, kameraların önünde tek kurşunla infaz ediliyor…
Silvan’da bizzat şahit oldum; sokağa çıkma yasaklarında GSM operatörleri de şalteri indiriyor. İletişim hakkı gaspından bahseden yok. Bazen elektrikler de eşzamanlı kesiliyor.
Nusaybin’de iki kez iptal edilen TEOG sınavının mazeret sınavı yapılmadı; 2 bin 600 öğrenci mağdur oldu. Güçlü ve büyük devlet, küçük bir ilçede güvenliği sağlayamıyor demek ki!
Yugoslavya’dan, Suriye’den öğrenmedik mi?
Yaygın medya sivillere yönelik ağır hak ihlallerini, YDG-H’lilerin hendek kazıp güvenlik güçleriyle çatışması, devlet otoritesini yok sayması ve öldürülen güvenlik görevlilerinin intikamı üzerinden meşru göstermekle meşgul.
Şiddeti savunmuyorum. Şartların ne olduğunu, Kürtlerin ne istediğini sorgulamadan, barış için yeterince çaba harcamadan savaşılmasına karşıyım.
2. Dünya Savaşı’nı geçtim, Yugoslavya’nın korkunç bir iç savaşla parçalanmasını da mı unuttunuz? Şu anda, bizzat müdahil olunan Suriye savaşından da mı ders alınmaz?
Batıda, merkezde, sahillerde gündelik yaşantısını sürdüren halk, hem gücünü ve baskısını artıran AKP korkusundan, hem de ‘Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ mantığıyla olanları görmezden gelmeyi seçiyor. Gelinen yer belli.
Korkunun ecele faydası olabilir
Sokağa çıkmak, iktidarı eleştirmek, gerçekleri gündeme getirmek; en hafifinden para cezasıyla, şirketlere finansal zorluklarla, şiddetle, gözaltıyla ve hapisle sonuçlanıyor.
Basına yönelik eşi benzeri görülmemiş baskının, bağımsız haber kaynaklarına getirilen engellerin, uydudan, sosyal medyadan ‘muhalif ayıklama’ operasyonunun daha geniş kitleler üzerindeki etkisi, korku…
Bu ortamda kim başını belaya sokmak ister, öyle değil mi?
Hem bakın, Başbakan Davutoğlu ne güzel vaatlerde bulunuyor! Her kesimin ağzına bir parçacık bal çalarak, biat edenler ödüllendiriliyor…
Size kötü bir haberim var: Tarih, susan, boyun eğen, ötekine sistematik baskı ve şiddeti görmezden gelen halkların bizzat, adım adım felakete sürüklendiğini anlatan sayısız örnekle dolu.
Her şeye rağmen barışta ısrar etmekten, sivil dayanışmadan başka çare yok, görmüyor musunuz?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.