‘ULAN HEPİNİZ ORADAYDINIZ...’
Cafer Solgun
03 Ocak 2014 Cuma 08:45
Türkiye’de yargının en önemli aşmak gereken sorunu, kendisini evrensel hukuk ve adalet normlarını temsil etmekle değil, devlete hâkim olan inkârcı resmî ideoloji zihniyetinin öncelik ve hassasiyetlerini uygulamakla mükellef gören bir anlayışla hareket etmesi idi. Bu, ayni zamanda demokratikleşmemizin de temel problemlerinden biri ve ne kadar hâlledip hâlledemediğimizi yeri geldikçe tartışmaya, gündeme getirmeye çalışıyorum. Ama şimdi yargıya karşı iktidar partisinin giriştiği kampanya var gündemimizde.
Nasıl olmasın; rüşvet ve yolsuzluk kisvesi altında hükümete karşı bir “darbe” girişiminde bulunulduğu iddia ediliyor. İşin içinde iç ve dış olmak üzere birçok “mihrak” var, “lobiler” var, “paralel devlet” organizasyonları var. Bir yandan Başbakan Erdoğan öncülüğünde iktidar partisi sözcüleri, bir yandan iktidar güdümlü medya erbabı bu “darbe” girişimini bastırmak üzere cansiperane bir “direniş” içerisindeler...
Tabii bu “direniş” bizim alışkın olduğumuz direnişlere benzemiyor. Devlet ve iktidarın bütün güç ve imkânları kullanılarak yürütülüyor. “Direniş”in hedefinde ise sivri ucunun iktidar partisine değdiği anlaşılan 17 Aralık soruşturmasını başlatmaya cüret eden savcılar ve bir bütün olarak yargı mekanizması var. Yargı ne kadar itibarsızlaştırılır ve “bu yargıya güvenilir mi?” durumuna getirilirse, o kadar, bir kez başlamış olan soruşturmanın hiç değilse derinleştirilmesinin önüne geçilebileceği hesaplanıyor, planlanıyor. Tabii bu plan gizleyemedikleri bir “panik” havasında, yani önü sonu çok da düşünülmeden devreye sokulduğu için, ciddi bir etkili ve inandırıcı olma sıkıntısı yaşıyorlar.
Mesela “Ergenekoncularla ittifak yaptılar” filan diyenler oldu. Belli ki maksat “darbe” iddiasına bir nebze dayanak icat etmek. Ama öte yanda “bunlar milli ordumuza da kumpas kurmuşlardı zaten” diyerek birbiriyle alakasız argümanlar ileri sürdüler, sonrasında “maksat hâsıl olsun derken biraz zorladık galiba” açıklamaları yapmak pahasına. Yargıya karşı kamuoyu oluşturmanın doğrudan sonuçlarından birinin Ergenekon ve Balyoz davalarının hukuki ve siyasi avukatlarını harekete geçirmek olduğunu dahi düşünemeyecek kadar kendilerinden geçmişler.
Hemen ve açıkça belirteyim; yargının avukatı filan değilim. Başka bir bağlamda konuşuyor olsaydık, yargıda köklü bir reform ve yüzleşme ihtiyacından bahsedebilirdim ben de. Özellikle de bugüne değin yargının muhalif kesimler sözkonusu olunca nasıl bir “ceza makinesi” olarak işletildiğine dair. Ne var ki mesele “bana dokunmuyorsa yargı bağımsızdır, dokunuyorsa darbedir, komplodur” ikiyüzlülüğünün vardırıldığı ölçü tanımaz dayatmadır. Sadece KCK operasyonlarını hatırlatmakla yetineceğim. PKK’yi tasfiye konsepti yürürlükteyken legal Kürt siyasi hareketini tasfiye etme amacı taşıyan bu operasyonlar “iyi” idi, “devlet paralel bir devlete tabii ki izin vermez” idi ve yargı da “bağımsız” idi. Bu ağızların sahipleri şimdilerde “KCK operasyonlarını da bunlar yapmıştı” dediklerinde, benden duymuş olmayın, Kürtler anlamlı anlamlı gülmekle yetiniyorlar.
Yargıya karşı kampanya yürütenlerin şaşkınlıklarına, çifte standartlarına, tutarsızlıklarına bakınca, “insan gerçekten hayret ediyor” demekten kendimi alamıyor, insanların akıllarıyla, mantıklarıyla bu denli alay etmenin düpedüz bir hakaret olarak anlaşıldığını görememelerine şaşıyorum.
Bir de şu “istiklal savaşı” mevzuu var. “Darbe, komplo” lafları kesmeyince ya da bu sözler içinde bulundukları ruh hâlini yeterince ifade edemeyince, Başbakan Erdoğan, bu sürecin bir “istiklal savaşı” olduğunu ilan etti. Ajitasyonun zirvesi buydu sanırım, ki siz bunu “demagojinin” diye de okuyabilirsiniz tabii. Madem bu bir “istiklal savaşı” idi, herkesin bayraklarıyla filan meydanlara doluşması gerekirdi galiba. Ama memlekette öyle bir hava yok. “Milli irade”, ayakkabı kutularından tasan dolarları, para sayma makinelerini, rüşvet alışverişlerini belgeleyen kayıtları, soruşturmanın engellenen ikinci dalgasını bu “istiklal” ya da “istikbal” savaşının neresine oturtacağına karar veremedi bir türlü.
“Millet” piyangodan bir şey çıkmadı diye hayıflanmaya bile vakit bulamadan yeni yıla zamlarla uyandı. Ama bu ara kafasına takılan şey şu veciz sözde gizli: Ulan hepiniz oradaydınız be...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.