TÜRKLERİN VE KÜRTLERİN SAHİCİLİK SORUNU
Nuray Mert
18 Eylül 2015 Cuma 09:38
“Olmayan bir ülkeden söz ediyorlar / Olmayan dilden, kardeşlikten.
Konuşma yok/ Yok Kelimeler” Bejan Matur, Son Dağ
Sivil demekle, sivil olunmuyor, “sivil polis”lerin sivil toplumun bir parçası olmadığı gibi. Dünkü, basbayağı bir “terötü telin” mitingi, bu ülkenin sahici sesi değil, keşke olsaydı. Kardeşlik demekle de kardeş olunmuyor, keşke olsaydı. Bayraklara gelince, bayrak tabii ki ırkçılığın, dayatmanın sembolü olmamalı, keşke gerçekten olmasaydı. Ama, bugüne kadar bayrak, o kadar suiistimal edildi ki, korkutma aracına dönüştü, keşke olmasaydı. Keşke, meydanlar sahici bir sesle çınlasaydı.
Kürt siyasetinin, yeniden silaha sarılmasının hiçbir mazeretinin olmadığını düşündüğümü defalarca yazdım, bu resmi görüşüm değil, sahici kanaatim; zaten hiçbir zaman resmi görüşüm olmadı. Devlet/hükümet/ devlet partisi’nin de, Kürt tarafının da bize barış vaadi vardı, şimdi bize neden bu noktaya gelindiğini izah etme borcu var dedim. Yıllardır, “Kürt meselesi kardeşlik masalı ile çözülemez, konuyu haklar, özgürlükler ve dahi siyasi statü meselesi olarak görmeyi reddederek bir yere varamayız” diye yazıyorum. Nihayet, 2013’te iktidar partisi/ devlet/hükümet, her ne ise “barış süreci” başlatarak konuyu daha gerçekçi bir zemine taşıdı. Ancak, bir süre sonra anlaşıldı ki, bu sürecin herhangi bir aşamasının kamuoyu ile paylaşılması düşünülmüyor. Dahası, bu süreç nasılsa, “Türkiye’nin demokratikleşmesi” ile paralel yürüyen bir süreç değil, zira bu zaman zarfında Türkiye daha otoriter bir siyaset yönüne savruldu. Kürtler ile barış olmadan demokratikleşme olmaz diyorduk, iş öyle bir hal aldı ki, demokratikleşme olmadan “Kürtler ile barış/müzakere ilerliyor” havası oluştu. “Bu işte bir tuhaflık yok mu?” diyen barış karşıtı ilan edildi.
Daha tuhafı, Kürt tarafının bu gidişe ciddi bir itirazının olmadığını gördük. Öcalan’ın “yol haritaları”, açıklamaları hep “işler yolunda gidiyor” istikametindeydi. İktidar tarafı da, “Bu nasıl iş?” diyeni, “Kürtler memnun, en önemlisi liderleri memnun size ne oluyor?” diye paylayıp, sindirme yolu tuttu. O kadar ki, Selahattin Demirtaş bile, o dönem “Kürtler ile Türkler Cihangir’de tanışmadı” demek lüzumu hissetmişti. Ortada somut hiçbir gelişme olmadığı halde, “Dolmabahçe mutabakatı”, büyük bir adım sayıldı, ancak belli ki, iktidar bu tablodan rahatsız oldu, “mutabakat yok” açıklaması yaptı. Ama asıl sorun, HDP’nin seçim sürecinde “Kürtler başkanlık pazarlığı yapmayacak” zemininde siyaset yapması oldu. Henüz ortada çatışmalara dönüş olmadığı halde, HDP “teröristlik” ile suçlanmaya başlandı. Sonrasını biliyorsunuz, Kürtlerin demokratik zeminde gösterdiği seçim başarısını boşa çıkaracak bir çatışma süreci başladı.
Bu konuda tevatür muhtelif, ama açık olan tek şey, tam tersi olması gerekirken, barış sürecinin, demokratik siyaset zemininde yaşanan kazanım sonrası nihayet bulması gibi bir acayiplik. Bu arada, Kürt siyasetinin lideri Öcalan tamamen devre dışı kalmış durumda. Öcalan ile görüşmelerin neden devam etmediği sorusunun cevabı yok. Malum, devlet/iktidar, Öcalan ile ne görüşüyordu, ne noktada anlaşıyor, ne noktada anlaşamıyor bilgisine sahip değiliz, o nedenle tahmin yürütmek zor. Ama, durum ne olursa olsun, pek çok soru geçerliliğini koruyor. Şöyle ki; eğer iktidarın öteden beri ima ettiği gibi, Öcalan barış istiyor, ama Kandil istemiyor ise, Öcalan’ın bu yönde mesaj vermesi için neden açıklama yapmasına mani olunur? Gerçekten Kandil, liderlerinin görüşü hilafına, kendi başına mı silahlara dönme kararı almıştır? Yok, öyle değilse, iktidar neden hiç Öcalan’dan bahsetmez, sadece Kandil ve HDP’yi işaret eder? HDP’ye oy verenlerin bile teröre destek vermekle suçlandığı bir ortamda, örgütün liderinin görüşü, tutumu nedir, neden hiç mevzu olmaz?
Dahası, iktidar kalemleri “Öcalan devreye girecek ama şimdi değil”, “süreç sürecek ama bu kez HDP ile değil Öcalan ile” gibi esrarengiz bilgiler veya tahminler paylaşır? Hâlâ, “Öcalan iyi, çevresi kötü” anlayışı ve siyasetinden mi medet umulmaktadır? Kürt siyaseti içinde ayrışma mı var, varsa ne konuda? Kim neyi niçin yapıyor? Bundan sonra bizi neler bekliyor? HDP seçimlerde nasıl bir siyaset izleyecek? Özyönetim ilan edilen yerde seçim nasıl yapılır? Yapılması mı, yapılmaması mı isteniyor? Tüm bunları açıkça konuşmadan, anlayıp, dinlemeden bu konularda siyasi tutum takınmanın artık imkânsız olduğunun kimse farkında değil mi? Cizre faciasına karşı, Kürtlere linç '67irişimlerine, HDP’ye düzenlenen ırkçı saldırılara, hepsine hepsine sonuna kadar sesimizi yükseltelim, bu konuda kimseden izahat talep etmeye gerek yok. Ama bir adım ötesinde, ne diyeceğiz? Bayraklı, terörü telin mitingleri ile özerklik güzellemeleri arasında daha ne kadar sıkıştırılacağız? Diğerleri bir yana, Kürt siyasetinin de ciddi bir sahicilik, samimilik sorunu yok mu? Sahiciliğin olmadığı yerde barış, çözüm olur mu?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.