TÜRKİYE'NİN MAKBUL KÜRT ARAYIŞI
Ahmet İnsel
19 Kasım 2013 Salı 08:50
Türkiye Başbakanı ile Irak Kürdistan Bölge Yönetimi Başkanı’nın Diyarbakır ‘performansları’, hiç kuşkusuz Türkiye’de Kürt meselesinde önemli bir sıçrama, bir eşiğin atlanması demektir. Tayyip Erdoğan’ın arkaik bir devlet politikası tabusunu yıkarak, Kürt kimliğinin coğrafi alanının adını telaffuz etmesi ve konuşmasına kepçeyle boca edilmiş simgeler, bu eşiğin geri dönüşü zor bir sıçrama olduğunu vurguluyor. Başbakan konuşmasında Türkiyeli Kürtlere somut hiçbir öneri dile getirmemiş olsa da Kürdistan beşeri coğrafyasını tanımış olmasının ileride önemli sonuçları olacaktır.
Bu toplantının aynı zamanda yerel seçim hamlesi olması, önemini azaltmaz. Dağdakilerin inmesi, cezaevlerinin boşalması ihtimali dile getirilirken, bunun Diyarbakır halkının barış sürecine vereceği desteğe bağlanması, bir seçim pazarlığı olarak yorumlanabilir. Ama kabul etmek gerekir ki, Başbakan’ın konuşması, Türkiye’nin Kürt politikasında çok ciddi bir çerçeve değişikliği anlamına geliyor. Mesut Barzani’nin Irak Kürdistanı Başkanı olarak resmen tanınmasının ötesinde, Başbakan’ın kurduğu Erbil-Diyarbakır ekseni, bundan sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kürt politikasının açıkça Türkiye sınırları içindeki Kürtlerle sınırlı olmayacağını ilan ediyor. Kürtlerin Irak’ta, Suriye’de ve Türkiye’de (İran Kürdistanı şimdilik kenarda kalsa da) özerk siyasal aktör olarak varlıklarının tanınması demek olan bu yeni birleşik coğrafya tanımı, aynı zamanda Mesut Barzani’nin ve diğer Kürt siyasetçilerin Türkiye’nin iç politikası üzerine konuşma meşruiyetlerini tanımak anlamına geliyor. “Diyarbakır ve Erbil birlikte bizimdir” demenin siyasal simgesel sonucu budur.
Ortadoğu Kürt coğrafyasında siyasal rekabet, iktisadi ve sosyal konum farklarına dayanarak daha belirgin hale geliyor. Rojava’da ilan edilen Batı Kürdistan Geçici Yönetimi’ne karşı Barzani’nin dile getirdiği sert tavır, PYD’nin Esad rejimiyle işbirliği içinde olduğunu ima etmesi, Türkiye, Irak ve Suriye’de Kürtlerin kabaca iki rakip siyasal kutup etrafında toplanmalarının somut işaretlerinden birisidir. Bir yanda daha dindar ve muhafazakâr, Kürt burjuvazisi olarak tanımlanabilecek kesime ve geleneksel toplumsallıklara dayanan siyasal kutup biçimleniyor. Barzani, AKP ve Erdoğan’a ideolojik olarak çok daha yakın olan bu kutbun lideri konumunda bugün.
Diğer kutup ise kadın özgürleşmesi hareketinin belki en açık biçimde kendini ifade ettiği, kendini ‘çağdaş’ olarak tanımlayan, geleneksel değerleri dönüştürmeyi amaçlayan, daha genç ve ideolojik olarak katı ve daha solcu bir hareket. BDP’yi de içinden bölen bir ayrım çizgisi bu. Diyarbakır toplantısını izleyen gün, Özgür Gündem gazetesinin Öcalan’ın kitabından bir bölümü, ‘Güney Kürdistan’da Çağdaş Kürt Kimliği’ başlığıyla yeniden yayımlaması bir rastlantı değildi. Öcalan bu metinde, “Irak sınırları içinde halen Kürtler üzerindeki diğer önemli oyun da Kürt ulusal kimliğinin oluşumundaki çarpık, uyduruk Sünni burjuva karakterdir” diyor. Öcalan da en azından Suriye ve Türkiye’de bu ‘çağdaş’ kutbun bugün cazibe gücü en büyük kişisi.
Kürt Ulusal Konseyi esas olarak Barzani yönetimi ve PKK çevresi arasındaki anlaşmazlık nedeniyle sürekli ileri bir tarihe erteleniyor. Barzani’nin konuşmasının ertesinde, Kürdistan siyasetinde daha ‘çağdaş’ ve daha ‘sol’ olarak tanınan Talabani’nin partisi YNK’nın yöneticilerinden Necmedin Kerim, Batı Kürdistan Geçici Yönetim Kurucu Meclisi’ni tanıdıklarını açıkladı. Rojava’daki gelişmeler, Türkiye’de olduğu gibi, Irak’ta da Kürt siyasal alanını bölmüş durumda.
AKP hükümeti, Kürdistan beşeri coğrafyasındaki bu kutuplaşmada açıkça muhafazakâr kutbun yanında yer alıyor. Barzani’den bir adım daha fazla atıp, Suriye’deki yeni oluşumu kesinlikle tanımayacağını ilan ediyor. Bu kesin ve keskin ifadeler karşısında, bundan on yıl önce Türkiye’nin Kuzey Irak’taki gelişmeler karşısında ilan ettiği kırmızı çizgileri, dile getirdiği açık veya örtük tehditleri hatırlamamak elde değil.
Türkiye, Kürdistan sorununun artık rahatça konuşulduğu ve çok daha fazla konuşulacağı yeni bir döneme ayakları geri geri giderek giriyor. Ama insanı asıl şaşırtan, Türkiye’nin ‘çağdaş ve sosyal demokrat’ anamuhalefet partisi milletvekili Umut Oran’ın Başbakan’a yönelttiği soru önergesidir: “Kuzey Irak Kürdistan Bölgesi demenizin gerekçesi nedir? Kürdistan isimli bir devlet var mıdır?” CHP milletvekili ya Mars gezegeninde siyaset yapıyor ya da başını kuma gömmüş debeleniyor.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.