TÜRKİYE’NİN AYIBI
Amberin Zaman
24 Aralık 2011 Cumartesi 08:54
HERKES Fransa’nın büyük ayıbını konuşurken ben Türkiye’nin gözlerden kaçan bir ayıbından söz etmek istiyorum. Dün, 1989’daki “Kadife Devrim’in lideri” eski Çek Cumhurbaşkanı Vaclav Havel, Prag’da tarihi St. Vitus Katedrali’nde düzenlenen törenden sonra, kendisini hapishaneden yazdığı efsanevi mektuplarından tanıdığımız eski eşi Olga’nın yanında toprağa verildi.
Modern Avrupa’nın kaderini belirleyen bir avuç liderden sayılan Havel, geçen pazar günü uzun yıllardır boğuştuğu kansere yenik düşerek vefat etmişti. Cenazesine akın eden binlerce kişi arasında dünya liderleri vardı: Örneğin Bill ve Hillary Clinton, İngiltere Başbakanı David Cameron, Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Polonya’nın devrimci eski Cumhurbaşkanı LechWalesa...
Peki Türkiye’yi kim temsil etti? Büyükelçimiz Cihad Erginay. Yani cümle âlem en yüksek düzeyde temsil edilirken biz büyükelçi düzeyinde katılmayı yeğledik. Genç ve dinamik yeni nesil elçilerden olan Erginay, şüphesiz görevini en iyi şekilde yerine getirmiştir. Ama yine de duyduğumda inanamadım. Havel, Avrupa’da demokrasi ve insan haklarının sembol ismiydi. Komünizme karşı verdiği mücadele, totaliter rejimler altında ezilen tüm halklara ilham kaynağı olmuştu. Avrupa’nın Mahatma Gandi’siydi.
Edebiyatçı ve tiyatrocu kimliğiyle de ayrıca büyük takdir toplayan Havel, Avrupa’nın etnik ve din temellerine dayalı değil, ortak değerler ve ideallere dayalı bir birlik olması gerektiğini savunan sıkı bir Türkiye dostuydu. Ve Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin en hararetli savunucuları arasındaydı. Daha Tony Blair’ler, Gerhard Schröder’ler ortalıkta yokken Havel’in Türkiye’ye sergilediği dostça tutum yüzünden eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, kendisini Türkiye Cumhuriyeti devlet nişanına layık gördü. Ancak nişanı Havel’e takmak Ahmet Necdet Sezer’e nasip olmuştu.
Bugün Çek Cumhuriyeti hâlâ Türkiye’nin AB üyeliğini sahiden destekleyen bir avuç Avrupa ülkesinden biri.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun katılması mümkün gözükmüyordu; zira dün dünyanın dört bir köşesinden gelen Türk büyükelçilere konferans veriyordu. Peki, koca kabinede Türkiye’yi temsil edecek başka bir isim bulunamaz mıydı? Örneğin, Dışişleri Bakanlığı görevini Davutoğlu’ndan önce yürüten Başbakan Yardımcısı Ali Babacan veya Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış. Ya Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, onun da mı birkaç saatliğine Prag’a gidecek vakti yoktu? Kim verdi bu kararı? Devlet erkinden kime sorduysam tatmin edici bir cevap alamadım.
Bir an için, “Yoksa acaba Sarkozy ile karşılaşmamak için miydi bunlar” diye içime kurt düştü. Ama asırlık devlet geleneği olan Türkiye’nin böyle çocuksu davranabileceğine hiç ihtimal vermiyorum. Ha diyelim ki öyle, gidip adamın suratına bakmamak fevkalade güzel bir ders olmaz mıydı? (Prag’da meydanı boş bulunca Sarkozy basın kanalıyla Türkiye’ye “İçişlerime karışma” mealinde açıklamalarda bulundu.)
Acaba Türkiye gerçekten de kimilerinin iddia ettiği gibi Avrupa Birliği’ni artık iyice hafife aldığı için mi böyle davrandı? Kendini Ortadoğulu mu sayıyor? Yok, böyle değilse Avrupalılığımız artık sadece Libya’yı bombalayan NATO’yla işbirliği yaparak mı ispatlanıyor? Oysa Havel’in temsil ettiği değerler değil miydi bizim Avrupa’nın o ikiyüzüne sürekli çarptığımız değerler?
Yoksa biz de zaten kırılgan olan değerleri iyice yitirmekte miyiz? AK Parti’nin iktidara geldiği ilk yıllarda tam tersi Havel’in ve hepimizin coşkuyla alkışlayacağı birçok adım atıldı. Ancak bugünlerde yaşananlara baktığımızda tablo hiç de iç açıcı değil. Terörist damgası yiyip kargatulumba cezaevine tıkılan profesörler, öğrenciler, gazeteciler, belediye başkanları, avukatlardan mı başlayayım? Kürt sorununun çözümüne yönelik güvenlik ağırlıklı yaklaşımdan mı? Veya her daim sıkılan biber gazlarından mı? Evet, Havel’in cenazesine Ankara’dan bir Allah’ın kulu katılmadı. Kim bilir, belki de merhuma karşı yüzümüzün tutmadığındandır.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.