22 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır15°C
  • Ankara17°C
  • İzmir21°C
  • Berlin2°C

TÜRKİYE’DE BİR HAYALET DOLAŞIYOR: GEZİ HAYALETİ

Ruşen Çakır

04 Kasım 2013 Pazartesi 08:47

Karl Marx ve Friedrich Engels’in 1848 yılında kaleme aldıkları Komünist Manifesto “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor: Komünizm hayaleti” diye başlar ve şöyle devam eder: “Avrupa’nın tüm eski güçleri bu hayalete karşı kutsal bir sürek avı için ittifak hâlindeler.”

Buradan esinlenerek şöyle bir cümle kurabiliriz sanıyorum: “Türkiye’de bir hayalet dolaşıyor: Gezi hayaleti.”

Yıllarca bu ülkeyi yönetenler toplumu hep “komünizm hayaleti” ile korkutmuş; kendi yarattıkları sorunların sorumluluğunu komünistlere yüklemiş; demokrasi, temel hak ve özgürlükler konusundaki her türlü ihlali, gecikmeyi vs. komünizmle mücadele bahanesiyle meşrulaştırmaya çalışmışlardı.

Bir süredir, komünizm yerine “Gezi hayaleti”nin devrede olduğunu görüyoruz: Örneğin olimpiyatların alınmamasının, İstanbul’un trafik sorununun ardında Gezicileri arayanlar çıkmıştı; dün de Türkiye Gazetesi, Marmaray’da yaşanan aksaklıkların sorumluluğunu manşetten Gezicilere yükleyerek bu hezeyanın varmış olduğu noktayı gözler önüne serdi.

Nedir bu Gezi ruhu?

Marx ve Engels, komünizme karşı sürek avından “Komünizm, artık tüm Avrupa iktidarları tarafından bir güç olarak kabul edilmiştir” sonucunu çıkarmışlardı. Biz de kendisi geride kalmış olmasına rağmen, siyasi iktidarın (ve onun destekçilerinin) Gezi direnişiyle bir şekilde ilişkide olan kişilere karşı sürdürdüğü sürek avından (işlerini kaybedenler, kara listeye alınan sanatçılar, yurtlarından çıkarılan öğrenciler...) ve kesintisiz devam eden karalama kampanyalarından “Gezi direnişi bitmiş olsa bile onun ruhunun varlığını sürdürüyor olma ihtimali siyasi iktidarı rahatsız ediyor” sonucuna varabiliriz.

Tam da bu noktada, bir kez daha “Nedir bu Gezi ruhu?” sorusuyla karşılaşacağımız muhakkak. Malum, Gezi’de birbirinden farklı, hatta birbirine zıt farklı toplumsal kesimlerin, siyasi düşünce sahiplerinin, birçok kimlik hareketinin temsilcilerinin bir arada bulunması kafaları epey karıştırdı. Örneğin, şu günlerde bu konuda bir saha araştırması yürüten Boğaziçi Üniversitesi’nden siyaset bilimci dostum Prof. Hakan Yılmaz Gezi’yi “kimlik hareketleri sonrasında ortaya çıkan siyasi arayışın metropoldeki ilk görünümü” olarak niteleyip “çok kültürlü yeni bir toplum modeli arayışı” olarak görüyor.

Sol ve kimlik siyasetleri

Artık, geçen hafta peş peşe iki yazıyla yaptığımız HDP (Halkların Demokratik Partisi) değerlendirmesine devam edebiliriz. Bu yazılarda özetle, “Bu daha başlangıç” sloganını öne çıkarmasına rağmen HDP’nin Gezi ruhunu tam olarak yansıtamadığını ileri sürmüştüm. HDP’den bazı isimler de, örneğin partilerinde “gençlik kotası” bulunduğunu hatırlatarak ya da farklı Gezi bileşenlerinden katılımcıları göstererek bu eleştirileri abartılı ve haksız bulduklarını söylediler.

1980 sonrası Türkiye sosyalistlerinin en temel sorunlarından biri, yükselen kimlik siyasetlerine ayak uyduramamak olmuştu. Bunun sonucunda Kürtler, Aleviler, feministler, çevreciler, LGBT bireyler ve diğerleri, büyük ölçüde sol grupları terk edip kendi hareketlerini inşa ettiler veya var olan hareketlere dâhil oldular. Ancak yakın zamanlarda, Türk solunun Kürt siyasi hareketiyle ittifak hâlinde olan bölümünün, kimlik hareketlerine karşı mesafeli tutumdan uzaklaşabildiğini gördük ki bunların çoğu HDP içinde yer alıyor veya ona sıcak bakıyor.

Lakin HDP’ye baktığımızda Prof. Yılmaz’ın işaret ettiği “kimlik hareketleri sonrasında ortaya çıkan yeni siyasi arayış”tan ziyade farklı kimlik hareketlerinin yan yana durmasını, tabii bir de kaderini büyük ölçüde Kürt hareketinin kaderine bağlamayı görüyoruz.

Bu hâliyle, Gezi hayaleti Türkiye’de yalnız başına gezinmeye devam edeceğe benziyor.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.