24 Kasım 2024
  • İstanbul3°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara1°C
  • İzmir7°C
  • Berlin3°C

TÜRKİYE-SURİYE KARDEŞ OLDU PEKİ YA İRAN?

Nihal Bengisu Karaca

22 Eylül 2009 Salı 14:13

Çok değil daha birkaç yıl önce Suriye, ABD’nin ha vurdu ha vuracak tehdidi altında zor günler yaşayan bir ülkeydi. Bush yönetiminin hem İran’ı hem de Suriye’yi sıkıştırdığı dönemdi, “Doğu Konferansı” ve “Küresel BAK” ile birlikte hem 1 Mart Tezkeresi’nin Meclis’ten geçmemiş olmasının sene-i devriyesini kutlamak hem de artan ABD tehditlerine karşı durmak için Suriye’ye gittiğimizde Şam ahalisini oldukça endişeli bulmuştuk.

Türkiye’deki bir grup aydının “ABD iyi ki Irak’a girdi” diye düşündüğü ve Ortadoğu’ya deprem bölgesi muamelesi yaptığı günlerdi. Katılımcıları arasında solcu, liberal, demokrat ve İslamcı yazarların, aktivistlerin bulunduğu “Doğu Konferansı” ekibi ise 11 Eylül’den sonra başlayan cadı avının bölgeyi kuşatma eğilimine tepki göstermek için bir dizi Ortadoğu seyahati düzenledi.

Mısır’da, Suriye’de, Lübnan’da, Ürdün’de, İran’da bulunduk ve çeşitli heyetleri dinledik. İçlerinde en çok Suriye ve İran’ı sevdik. Belki bunda, Suriyelilerin Türkiye’ye duyduğu sevginin bambaşka olmasının tesiri vardı, İran’daki Selçuklu izlerinin paha biçilmez güzelliği hakeza. Suriye’ye defalarca gittim. Hep, keşke başkaları da gelse, Umayya (Emevi) Camii’ni görse, Nawfara’da mırra içse diyerek.

Bush yönetiminin Irak’ta batağa saplanması, Obama yönetiminin gelmesi vs. gibi etkilerle midir bilinmez, Suriye, ABD’nin musallat olunacak ülkeler listesinden çıktı. Şimdi yüksek düzeyli stratejik işbirliği antlaşması kapsamında “iki ülke arasındaki vize uygulaması da sona erdi“. Artık hafta sonunu Şam’da geçirmek işten bile değil, herkese tavsiye ederim.

16 Eylül’de WOW Otel’de verilen “Türkiye- Suriye Kardeşlik Köprüsü” temalı iftar, söz konusu gelişmeleri kutlamak için verilmiş bir davetti.

Toplantıda söz alan iki ülkenin başbakanları, geçmiş dönemlerde yaşanan sürtüşmelerden bugüne nelerin değiştiğini anlatan birer konuşma yaptılar. Erdoğan’ın yaptığı konuşma, yaşanan onca probleme rağmen kurulabilmiş olan kardeşlik köprüsünü Türklere ve Kürtlere de örnek gösteren satır araları içermekteydi.

Beşar Esad’ın konuşmasının “özeleştiri” faslı, bu yakınlaşmanın sağlam temeller üzerine inşa edildiği hissini uyandırıyordu. 20. yüzyılın başlarında Suriye’nin yanlış yaptığını söyleyen Esad, sorunları “aile” içinde halletmek varken, bu aileyi dağıtmak isteyenlerden yardım istenmesini, başka çatışmalara alet olunmasını hata olarak nitelendirdi. Peki şimdi ne oluyordu da iki ülke yakınlaşıyordu? Bunun nedeni neydi?

Esad’ın cevabı, “Olup biten yeni bir şey yok. Tarih içinde kendiliğinden çizilmiş olan yolun önündeki engelleri kaldırdık, eşya tabiatına döndü” şeklinde oldu.

İki ülke halkı arasında erimesi gereken buzkütleleri filan olmadığına son beş sene içinde kâfi derecede tanıklık etmiş olan ben, fiili durumun adını koyan bu gelişmelerden son derece memnunum. Türkiye’yi hep kendisinden daha güçlü, daha Batılı ülkelerin refiki haline getirmeye çalışan ve bu arada tarihsel, bölgesel yakınlıkların çöpe atılması gerektiğinde direten mantalitenin değişmesinden memnunum. Yeni anlayış şu: Batılı komşularımızla ve dostlarımızla kurduğumuz ilişkileri geliştirelim, ama bölgesel ve kültürel yakınlıklarımızı da önemseyelim.

Bunlar iyi, güzel, hoş. Ama bölgeyle ilişkilerimizin yeniden imarı faslında aklımı kurcalayan şeyler de yok değil. Madem bölgeyle ilgili tutumuzu değiştiriyor, yakınlaşıyoruz, o halde neden Obama’nın daha önce Polonya ve Çek Cumhuriyeti için planladığı ve fakat vazgeçerek şimdi Türkiye’ye kaydırdığı hava savunma sisteminin parçası oluyoruz?

Basına yansıyan haberleri görmüşsünüzdür. Türkiye, Amerika’dan 7.8 milyar dolar değerinde füzesavar satın almayı planlıyor. Doğru ifade ABD, Türkiye’ye bu füzesavarları satmayı planlıyor olmalı. Pentagon Savunma Güvenlik İşbirliği Ajansı’ndan yapılan açıklamaya göre, söz konusu satışın amacı Türkiye’nin bölgesel tehditlere karşı koymasını sağlamak. Türkiye, İran sınırındaki tek NATO ülkesi ve belli ki bu füzesavarlar İran için.

Tam da komşularımızla içinde “tehdit” algısı olmayan ilişki formları geliştirirken, tam da ortak tarihi, coğrafi yakınlıklardan bahisle dostluk köprüleri kurarken, söz konusu olan bu alış ve “satış” izaha muhtaç bir konudur. İnsanın aklına, “İran’ı yalnızlaştırma planının parçası olacağız da Suriye-Türkiye yakınlaşması peleriniyle bu gerçeğin üzerini mi örtemeye çalışıyoruz?” gibi sorular geliyor. Bu dostluk köprüsünün üstünden kimlerin geçeceği, altından ne gibi suların akacağı gibi sorular... Bakalım neler olacak?

NOT: Herkesin Ramazan Bayramı’nı kutluyorum.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.