23 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara12°C
  • İzmir18°C
  • Berlin1°C

TÜRKİYE İÇİN UYARI LEVHASI...

Ali Bayramoğlu

24 Temmuz 2012 Salı 08:17

Kendi toplumuna güven duymayan, o toplumun iç dinamiklerini yok sayan, önemsemeyen ya da tehlikeli bulan, kökü Batılaşmanın ilk dönemlerine kadar uzanan anlayışın ve onun etrafında yaşanan fikri ve siyasi bir ayrışma...

Ülkenin son 10 yıllık deneyiminin en hayırlı sonuçlarından birisi, bu bakışın eriyip gitmesidir.

Zihinsel olarak siyasetten arınmayı teşvik etmiş bu bakış, tüm vahametine rağmen, liberal anlayışın İttihatçı versiyonu ve ılımlı Kemalizm üzerinden yıllardır egemenliğini sürdürüyordu. Bu formüle destek verenler ile itiraz edenler arasındaki ayrışma, kah soğuk savaş dinamikleri içinde sağı ve hatta solu, kah yaşam biçimi unsurlarını, kah yerel değer siyasallaşmasını kuşatarak bu coğrafyaya egemen olmuştu.

Bugün bu duruma oranla, sosyolojik olarak geri dönülmez bir hale gelmiştir.

Nitekim, Türkiye'nin son 10 yıllık öyküsü, bir yönüyle, ülkenin kendi değer ve dinamikleri üzerinden, bunları evrensel diğer değerlerle iç içe sokarak, demokratik olanla temas halinde bir medeniyet hali, bir varoluş biçimi üretmeye doğru hızla ilerlemesinin öyküsüdür.

Ve bu öykü, demokratik eksikliklere, sert iktidar mücadelelerine, siyasi iktidarın ataerkil siyaset algısı ve otoriterleşme eğilimine, kanayan kimi toplumsal sorunlara rağmen, ülkenin asli öyküsüdür.

Bu öykünün içinde, İslami kesimdeki iç değişim, farklılığını koruyarak dışa açılma hali, laik kesimlerde yaşanan bir demokratikleşme hali bulunmaktadır.

Bunlar toplumsal iç dinamiklerin gücü ve belirleyiciliğine işaret ettikleri kadar, sivil alanı genişlemesine gönderme yaparlar.

Nitekim devlet içi yaşanan denge değişiklikleri, sivilleşme hamleleri bu durumdan, bu toplumsal meşruiyet halinden bağımsız ele alınamaz.

İç gerginliklerin ve içe kapanma eğilimlerinin sona ermesini de ifade eden bu durumun ürettiği zemin, aynı zamanda ekonomik istikrarın, kuvvetli ve özgüvenli dış politikanın meşruiyet zeminini oluşturmuştur.

Peki AK Parti bu sürecin neresine oturuyor?

Türkiye'yi 10 yıldır tek başına yöneten AK Parti bu değişimin aslında hem bir meyvasıdır, hem bu değişimin taşıyıcısı ve hızlandırıcısıdır.

Nilüfer Göle, geçenlerde tam da bu konuda Hasan Cemal'le yaptığı bir sohbette önemli tespitlerde bulunmuştu.

Gerek sosyolojik hassasiyeti ve gözlem gücüyle gerek gözlem merceğini yerleştirdiği yerden hareketle şöyle diyordu:

'Türkiye göz önünde bir ülke...

İslam'la, Müslümanlık'la demokrasinin işleyebileceğini gösteren bir ülke.

Bu yüzden de, askeri rejimlerle İslamileşmek arasındaki kısır döngüden kurtulmaya çalışan Ortadoğu için, Arap dünyası için bir referans kaynağı, bir örnek sayılıyor.

Türkiye'nin göz önünde olması demek, günahlarıyla sevaplarıyla takip altında olması demek...

Türkiye özgürlükler ülkesi olmaktan çıktığı ölçüde, hem Batı'da saygınlığını, hem de Müslüman dünyada model olma özelliğini kaybedecektir...'

Türkiye'yi arzulanan ülke konumuna getiren ve dünyada göz önünde tutan, aynı zamanda Türkiye'nin kültürel alandaki zenginliği ve dinamizmidir. Festivalleriyle, üniversiteleriyle, müzeleriyle, filmleriyle, edebiyatıyla 'yumuşak gücü'dür. Özgürlüklerden yoksun, açık toplum olmayan bir yerde kültürel yaratıcılık gelişemez. Yurttaşlık kavramı sadece tüketiciye, tüccara ve çoğunluğa indirgenemez...'

AK Parti iç dinamiklerle bu yolda ilerledi, şimdi risk toplumsal dinamiklere rağmen vitesi geri takmasındadır...

İleri götüren her zaman toplumdur...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.