23 Kasım 2024
  • İstanbul5°C
  • Diyarbakır12°C
  • Ankara17°C
  • İzmir10°C
  • Berlin4°C

TÜRK DEĞİŞİM DENEYİMİNİN KARAKTERİ

Ali Bayramoğlu

13 Temmuz 2010 Salı 16:18

Türkiye'nin son 10 yılda yaşadıklarını tarif etmenin birçok yolu var. Geçtiğimiz 10 yılı askeri bir cumhuriyetin otoriter ve merkeziyetçi tortularından kurtulma çabası olarak tanımlamak sanırız bunlardan birisidir...

Bu çaba, ekonomik alanda, popülist ve içe kapalı bir komuta ekonomisinden sıyrılma hamlelerine, siyasi alanda askeri vesayet düzeni ve uzantılarından kurtulma politikalarına, toplumsal alanda ise cemaatçi ve faydacı bir var oluşu çoğul bireye dönüştürme arayışına tekabül etmiştir.

Taşıyıcı iki unsur ise hemen her alanda "demokratikleşme" ve "sivilleşme" olmuştur.

Bu madalyonun bir yüzü...

Diğer yüzde, gündelik olan, Türkiye'nin bu yolu nasıl, hangi araçlar ve yöntemle kat ettiği meselesi var.

Kapalı düzenden açık düzene, otoriter yapıdan demokratik alana geçişe ilişkin birçok benzer örnek temel olarak "kopuş"a dayanır.

Savaş, askeri yönetimden çıkış, ekonomik iflas gibi unsurlar bir çok ülkede "deprem gibi siyasal değişiklikler"i tetiklemiştir. Yakın örnekler Yunanistan'da, Portekiz'de, Arjantin'de ve Doğu Avrupa ülkelerinde yaşanmıştır.

Türkiye gibi "demokratik oyun"un devam ettiği, "sert kopuşlar"ın yaşanmadığı örnekler ise fazla değildir. Olanlar ise, örneğin İspanya gibi, AB'nin aktif kuşatmasıyla doğrudan bağlantılı, başka bir "kopuş"la karşımıza çıkarlar.

Türkiye tarzı değişimler, kurum ve kurallar çerçevesinde meydana gelirler. Ve bunları değiştirmeyi ya da korumayı hedefleyen çatışmalara ve kutuplaşmalara yol açarlar.

Türkiye'nin değişim sürecinin kaotik, inişli çıkışlı, uzun zamana yayılan çatışmalı görüntüsünün altında temel olarak bu unsur yatıyor.

"Demokratikleşme" ve "sivilleşme" dalgalarıyla eski düzenden yeni düzene geçişlerin en önemli gereklerinden birisi de kurumlaşmadır.

Toplulukları, faydayı ve egemenleri merkeze alan eski kurallar yerine kişiyi ve ilkeyi dikkate alan çoğulculuk etrafında belirlenen yeni kuralların ve kurumların inşası önemlidir.

Düzenli ve kopuş olmadan yaşanan değişim süreçlerinde "kurucu iktidarlar oluşmaz".

Çözüm, mevcut yapıların içinden, mevcut aktörlerle ve onların yapacağı iç değişimle bulunur.

Zor iştir bu...

Türkiye bu zor işle uğraşıyor...

Ve yaşadığımız deneyimde iç değişim unsurunun önemini hiçbir zaman göz ardı etmemek gerekiyor.

Toplumsal açıdan bu unsur, son 10 yılda 28 Şubat'tan bu yana önemli bir rol oynadı. İslami kesimin yaşadığı değişim dalgası, solda ortaya çıkan zihniyet yarılması, laik kesimin maruz kaldığı nispi demokratikleşme eğilimi bu duruma örnek teşkil eder.

İç değişim ve kurum ilişkisine gelince...

Bu daha zor ve sıkıntılı olur ve olmaktadır.

Bu zorluk ve sıkıntı Türkiye'de sıkça kurumsal kutuplaşmalara, boşluklara, diğer bir ifadeyle kurumlaşma zaafiyetine yol açıyor.

Ancak yine de yol alıyor.

Silahlı Kuvvetler'in durumu buna önemli bir örnektir.

Asker hem değişim sürecine direnmiş, çeşitli kereler bu süreci kesintiye uğratmaya çalışmıştır. Bununla birlikte değişim öznesi kadar nesnesi de olmuş, değişimi taşımak zorunda kalmıştır. Taşıyıcılık bir iç değişim dalgasının harekete geçmesidir. Hilmi Özkök'ten başlayan, meşruiyetçi asker tutumuna kadar giden yol böyle okunmalıdır. Kurumun boşluk bırakması, yıpranması kadar kurum içinde ve kuruma ilişkin yeni değer dalgası devreye girmiştir.

Bir diğer belirleyici ve önemli örnek şüphe yok ki, yargıya ilişkindir.

Yargının bu süreçteki konumu ve görüntüsü bugün tam bir kaos, bölünme, kutuplaşma haline işaret etmektedir. Yargının kendisini nasıl yenileyeceği, değişim sürecine nasıl ve hangi dinamiklerle ayak uyduracağı ciddi soru olarak ortada durmakta ve bir değişimdeki kurumsallaşma zaafiyetine işaret etmektedir.

Bununla birlikte umutsuz olmamak gerekir.

Söyledik: zor değişim modelidir, Türkiye'nin modeli...

Askerin geldiği çizgiye ulaşırken kaç darbe tehlikesi atlatıldığını ve bu konuda daha ne kadar çok yol alınması gerektiğini düşünün...

Yargı için de aynı gelişme yaşanacaktır.

Anayasa Mahkemesi'nin verdiği son kararının bu açıdan önemli bir aşama ve adım olarak değerlendirilmesi gerekir. Kendisini değişime ve ana dalgaya uyarlama çabası olarak okunabilir son karar ve bu, doğru bir okuma olur.

Şimdi bu istikamette önümüzde çok büyük bir şans var.

Bu şans 12 Eylül'de yapılacak referandumdur.

Bu referandumdan çıkacak yüksek miktarda "evet" oyu, toplumsal talep ile yeni kurumlaşma halini, bunun özellikle yargı safhasını iç içe sokacak, meşru bir değişimi hızlandıracaktır; değişim hızlandıkça meşrulaşacaktır.

Hakemin devreye girmesi olacaktır referandum...

Gözlerini referandum paketinde neler olduğuna, bu paketin ne anlam ifade ettiğine kapayıp, aklını sadece paketi kimin hazırladığına takanların, kendisini çağdaş sanan cemaatçilerin kulağına küpe olsun...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.