22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara11°C
  • İzmir17°C
  • Berlin-2°C

'TÜRBÜLANSTAYIZ AMA UÇAK DÜŞMEZ'

Kadri Gürsel

30 Ocak 2014 Perşembe 09:45

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, önceki akşam beraberindeki 174’ü işadamı toplam 266 kişilik heyetle üç gün sürecek bir “devlet ziyareti”nde bulunmak için geldiği İtalya’nın başkenti Roma’da, gezisini izleyen gazetecilerin Türkiye’nin gündemine dair sorularını cevapladı.

Cumhurbaşkanı Gül, AKP iktidarı ve Gülen Cemaati’ni karşı karşıya getiren çatışmayla ilişkili soruları cevaplandırırken Türkiye’nin “kırıcı olabilen bir tartışma ortamında bulunduğunu” belirtti ve sorunların anayasa ve hukukun içinde kalınarak çözülmesi gereğinin altını birçok kez çizdi; ilgilileri kullandıkları dile dikkat etmeleri hususunda uyardı.
Cumhurbaşkanı, Avrupa Birliği’nin Türkiye açısından gerek demokrasi ve hukuk standartları gerekse ekonomik ilişkiler açısından vazgeçilmez önemde olduğunu vurguladı. Gül’ün sorulara verdiği cevaplar ise şöyle:

‘‘BAŞARILARIMIZI DA ÖVDÜLER’

Son dönemde Batı basınında istikrarsız bir Türkiye fotoğrafı inşa edilmiyor mu?

Basın olarak siz nasıl bakarsanız, Batı basını da öyle bakar. Daha sivri tarafları ön plana çıkartır, daha tartışılır halde göstermek ister. Bu basının tabiatıyla ilgili bir konu. Siz de Türk basını olarak kötü niyetten olmasa da cazip olabilmek için bunu yaparsınız. Basının tabiatı gereği eleştirel olması beklenir genellikle. ‘Niye eleştiriyor yani kardeşim, olumlu taraftan baksın’ dediğinizde, o zaman basın olmuyor, başka bir şey oluyor. Ben bunu objektif bir basın tahlili olarak söylüyorum.
Gerçekten de Türkiye’de bir tartışma var, bazen kırıcı da olabiliyor bu tartışma. Ekonomimiz de çok yüksek boyutu olmasa da ufak bazı dalgalanmalar oluyor, bunlar gayet açık. Ama şu da bir gerçek ki Türkiye’de siyasi istikrar var. Uzun vade ayrı... Dışarıdan çok kasıtlı olarak kötü göstermek isteyen çevreler olabilir ama bunu toptancı bir şekilde ‘dışarısı kötü göstermek istiyor, kampanya yapıyor’ diye düşünmek doğru değil. Unutmayalım ki, dışarıda bir zamanlar bizim için “reformist government in Turkey” (Türkiye’nin reformcu hükümeti) diye manşet atan gazetelerdir bunlar. Bizim başarılarımızı çok övdüler açıkçası. O bakımdan objektif olmamız gerekir. Bazen ‘sırıtıyor, çok kasıtlı, çok aleyhte’ dediğiniz yazılar da var. Bazıları da gazetecilik gereği Türkiye’de bu tartışmalar olunca, kritik edecek şekilde yazıyor. Hepsini toptancı şekilde Türkiye düşmanı gibi görmemek gerekir. O zaman kendimize yanlış yaparız. Böyle bir şey söz konusu değil. Bu AB için de böyle, ABD için de böyle. Avrupa ülkelerine baktığınızda Tayyip Bey geçenlerde AB’de idi, görüş ayrılıkları olsa da gayet güzel, medeni bir şekilde görüşüldü. O açıdan bizim selektif (seçici) olmamız gerekir. Tabii azıcık zayıflarsak üstümüze çullanacak çevreler var, gerçekçi olmalıyız ama toptancı da olmamalıyız. Türkiye’yi bu tartışmalardan süratli bir şekilde çıkarmak da yine bizim elimizdedir, bize düşer. Hep beraber, sadece siyasete değil, basın dünyasına da, yazarlara da, iş dünyasına, hepimize da iş düşer. İşte türbülans gibi bir tartışma ortamı içindeyiz. Buradan hemen çıkılması gerektiğine inanıyorum.

Doğal bir süreç mi yaşıyoruz?

Hak etmediğimiz bir ortam içindeyiz. Hak etmediğimiz tartışmalar yaşanıyor. Nasıl kaynaklandı, ne oldu, bu ayrı bir konu. Bu mikro detaylara girmek istemem.

‘SÖYLEME DİKKAT ETMEK LAZIM’

Türbülanstan nasıl çıkılabilir?

Türbülans lafının boyutunu çok büyütmek kanısında değilim. Türbülansa girersiniz, çıkarsınız. Şimdiye kadar türbülansta düşen bir uçak yok bildiğim kadarıyla. Ama yolcuları rahatsız eder. Boyutunu büyütmeyin, kasırga fırtına esiyormuş gibi almayın. Ama hepimiz görüyoruz, manşetlere baktığınızda konuşulanlara baktığınızda, demek ki keskin bir ortam var. Bundan çıkmanın yolu, konuşulan dil çok önemli, hepimiz için... Söylem tarzlarımız biraz gözden geçirilirse, bu birden havayı değiştirir kanaatindeyim. Hele şimdi seçime giderken bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Bakın, geçenlerde bir kişi hayatını kaybetti.

İkincisi, hepimizin dikkat etmesi gereken şey anayasadır, hukuktur, temel ilkelerdir, bunlara herkesin riayet etmesi gerekiyor. Türkiye’yi normal bir atmosferde taşıyabilmemiz gerektiğine inanıyorum. Çeşitli şikâyetler var, bu davalar örneğin... Bunların hepsine kulak vermek, objektif bir şekilde bakmak gerekiyor. Ama her şeyin başı söylemdir.

Yaşanan sürecin mahiyeti ve bununla nasıl baş edileceği konusunda devletin tepesinde, buradaki kurumlar arasında fikir birliği var mı?

Devlet organları arasında farklılıklar yok, Cumhurbaşkanlığı, hükümet, yüksek mahkemelerin başkanları ve diğer önemli kurumlara baktığınızda... Söylediğiniz konudaki problemlerin çözülmesi ancak hukuk çerçevesi içinde mümkün olabilir. Başka bir şey yapamazsınız. Hukuk çerçevesi içinde yanlış gördüğünüz, devlet için bu tip davranışlar doğru değildir dediğinizde, bunların hukuk çerçevesi içinde düzeltilmesi bir noktada görevdir. Yanlışlar olursa, hukuk dışı olursa, yine mekanizmalar var. Türkiye çalışan bir hukuk devletidir, mahkemeler vardır, üst mahkemeler vardır, itirazlar vardır. Kim ‘ben bunu böyle istediğim için böyle oldu, böyle istiyordum, böyle yapıyorum’ derse, bu hukuka aykırıysa, bunun kontrol mekanizmaları var, hukuka uygun hale getirilir. Bu çerçeve içinde bakarsak, bu yönde gidersek bu sıkıntılı durumdan en az zayiatla çıkılır.

Bürokrasi içinde ayrı bir dayanışma içinde davrananlar var demişsiniz. Buna nasıl müdahale edilmelidir?

Devlet sistemi içinde bazı kurumlarda farklı dayanışmalar var, bunun bazı örnekleri var. Bunlar hukuk çerçevesi içinde düzeltilebilir. Bunun düzeltilmesinden daha normal bir şey olamaz... Hatta bu dayanışmalar dini olabilir, etnik olabilir, dolayısıyla bunların bir hukuk devletinde devlette çalışanların hepsinin sadakati önce anayasa kanunlar ve devlete olacaktır. Varsa alacakları bir direktif, hiyerarşik bir sistem içinde kanunlar içinde olmalıdır. Bunun dışında başka bir şekilde dayanışma olursa, hukuk çerçevesi içinde müsaade edilmez, hangi saikle olursa olsun...

Problem olduğunu kabul ediyorsunuz...

Bir problem olmasa bu kadar duman da çıkmaz.

‘MİT KANUNLARA UYMALI’

MİT tartışmaları...

Her devletin istihbarat teşkilatı vardır. Bu, devlet olma vasfının şartıdır. Şu da bir gerçektir ki, istihbarat faaliyetleri de böyle aleni işler değildir. Bunlar örtülü meselelerdir, devletin, milletin alî menfaatleri için, halkın güvenliği için istihbarat teşkilatı da kendisine verilen görevleri en iyi şekilde yaptığı zaman kendinizi güvende hissedersiniz. Ben istihbarat teşkilatının bu kadar aleni gündemde tutulmasını, tartışılmasını doğru bulmam. Tabii ki, onlar da kendilerine verilen görevleri yaparken kanun sınırları içindedirler. Ancak, istihbarat teşkilatının bu kadar ağızlarda olmasının, bu kadar sayfalarda olmasının bu kadar iyi olmadığı kanaatindeyim. Hesaplarını vermeleri gereken makamlara verirler. Denetimleri anayasa, yasalar çerçevesinde ilgili makamlar tarafından yapılır. Çevremizde büyük kırılmaların yaşandığı bir coğrafyadayız. Gelecekle ilgili çalışmaları ihmal edemez. Güney sınırlarımızın ötesi çok değişmiştir. Bu gerçekler karşında Türkiye’nin ileride kendisine tehditlerin ortaya çıkmaması için muhakkak milli istihbarat teşkilatına da görevler düşmektedir. Onların da görevlerinin kanunlar çerçevesinde olması gerekir.

‘ÇOĞUNUZDAN DUYARLIYIM’

Bardağın dolu tarafını anlatıyorsunuz. Ama bir de boş tarafı var bardağın. Birleştirici ve yakınlaştırıcı adımlar atmayı düşünmüyor musunuz?

Bardağın dolu tarafını görerek Türkiye’nin ufkunun, geleceğinin parlak olduğunu göstermek durumundayız. Bugün tartıştığımız konuların çok konjonktürel olduğunu düşünüyorum. Şüphesiz ki bardağın boş tarafları da vardır. Boş tarafları benim aleni bir şekilde konuşmam için bazı engeller var. Yeri geldiğinde TBMM’de, başka ortamlarda, ben eleştirel bakışlarımı paylaşıyorum kamuoyuyla. Ama bazı şeyler de var ki bunları Cumhurbaşkanı kimliğimle özel yapabilirim. Ama bu konuların hepsinde duyarsız mı kalacağım? Belki çoğunuzdan daha duyarlıyım. Ama bunları daha özel bir şekilde ele alıyorum. Yani bu konuların aşılması için gücümü katkılarımı kullanıyorum, bunları toplantılarda kurullarda baş başa görüşmelerimizde söylüyorum. Şundan emin olabilirsiniz ki bugünlerde zihnimizi de vaktimizi de alan konular bu konulardır. Bir an önce bu ortamdan çıkmak gerektiğini bir kez daha altını çizmek isterim. Yani yüz yüze bakamayacak duruma gelmek geçmişte de olmuştur zaman zaman. Bunlar iyi şeyler değil. Ama yanlışların düzeltilmesi yanlış yollardan olmamalı. Hukuk yoluyla olması gerekir. Çünkü kontrolü var yanlış yapılırsa.

Olan biteni darbe olarak nitelendirilmesi tartışmasına nasıl bakıyorsunuz?

O kadar detaya girmeyeyim, Cumhurbaşkanı olarak zor olur benim için.

Ağırlık ekonomide

İtalya’ya yaptığı resmi ziyarette Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve AB Bakanı ve Başmüzakereci Mevlüt Çavuşoğlu da eşlik ediyor. Gül, dün ev sahibi İtalya Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano ile baş başa görüştü ve bunu heyetler arasındaki görüşme takip etti. Gül, daha sonra İtalya Senatosu ve Roma Belediyesi’ne ziyaretlerde bulundu.
Gül, İtalya ziyareti hakkında önceki akşam kendisini izleyen gazetecilere şunları söyledi: “Akdeniz sıcaklığı her iki ülkede de var. AB içinde bize açık destek veriyorlar. Dış ticaretteki dördüncü büyük ortağımız. Ticaret hacmi 20 milyar dolar. AB içindeki büyük ülkeler arasında İngiltere hariç bize bu kadar büyük destek veren yoktur tam üyelik konusunda.”
Gül’ün Roma’da bugünkü temaslarının ağırlığını ekonomik ilişkiler oluşturacak. Cumhurbaşkanı, İtalyan işadamlarıyla sabah kahvaltısında ve “İş Forumu”nda bir araya gelecek. Yunus Emre Enstitüsü Roma Türk Kültür Merkezi’nin açılışı da Gül’ün bugünkü programında yer alıyor.

‘ÖZGÜRLÜKÇÜYÜM’

İnternet özgürlüğü konusu tartışılıyor. Bu konudaki ilkesel tutumunuz nedir?

Getirilmek istenen düzenlemenin detaylarını bilmiyorum. Ama ben bu konularda genel olarak özgürlükçü düşünürüm. İnternet dediğiniz, öyle bir okyanus ki ancak okyanusu acarken çocuklar ve korunması gereken kesimler açısından tedbirli alternatiflerin olmasını da doğal karşılarım. Böyle bir okyanusta kimsenin simidi olmadan denize atılmasını da doğru bulmam.

‘BUNLARA HEP KARŞIYDIM’

Özel yetkili mahkemelere nasıl bakıyorsunuz?

Bunun hikâyesi eskidir. 2004’te yasayla bu özel yetkili mahkemeler kurulurken, ben itiraz etmiştim. Maalesef o zaman bugün özel yetkili mahkemelerden en çok şikâyet eden çevreler, bu mahkemelerin önemini ve devamını çok arzu ettiler o zaman. Doğru değildi, geç de olsa kaldırıldı. Ancak, süren davalar var. Bir mahkemeye özel etiketini koyduğunuz andan itibaren işte o da özel davranmaya başlıyor. Bunlara hiç gerek yok. Ben bu konudaki fikrimi eskiden beri söylemişimdir. (Başbakan’ın ÖYM’ler kaldırılacak açıklaması hatırlatılınca) Doğrusu, Sayın Başbakan çok doğru söylemiş.

‘AB İLE İLİŞKİLERİ İHMAL EDEMEYİZ’

Cumhurbaşkanı Gül gazetecilerden soruları almadan önce yaptığı giriş konuşmasının ağırlığını Avrupa ile ilişkilere verdi ve şöyle konuştu:
“Avrupa ile ilişkilerin bir başka önemi de şu: Biz nihayette demokrasiye, hukukun üstünlüğüne inanan, temel hak ve özgürlüklerin AB standartlarında olması için gayret sarf eden bir ülkeyiz. Son on yıldaki reformların özü de budur. Türkiye petrolü, doğal gazı olan bir ülke değil. Türkiye’nin zenginliği, dinamik insan gücü, genç nüfusu ve çalışkan insanlarıdır. Bu zenginliği, hukukun üstün standartları, düzgün kurallar ve demokrasi ile birleştiği zaman Türkiye’nin gücü ortaya çıkar. Onun için AB ile ilişkilerimiz çok önemli.
Ayrıca ekonomik açıdan baktığınızda da ticaretimizin yarısı Avrupa ile. Nereye giderseniz gidin, Avrupa kadar zengin değil. 12 Afrika ülkesini ziyaret ettim. Afrika’dan 18 cumhurbaşkanı ağırladım. Ne olursa olsun hepsinin milli geliri, güçleri bellidir. Dolayısıyla AB ile ekonomik ilişkilerimizi asla küçümseyemeyiz, ihmal edemeyiz. Türkiye’ye doğrudan yatırımlara, tahvil alımlarına baktığımızda da ana kaynağı yine Avrupa’dır.
AB ile ilişkilerimizin gelişmesi Orta Doğu ile İslam dünyası ile Orta Asya ülkeleriyle zayıflaması anlamına gelmez. Tam tersine burayla güçlü olması bizi diğer dünyalarla çok güçlü ve itibarlı hale getirir. Ayrıca demokratik, siyasi, hukuk standartları güçlü olan bir ülkenin kendi halkı nezdindeki itibarı artar, dünyadaki itibarı artar. Böyle geniş bir açıdan bakıldığında, bu ilişkilerimizin değeri açıktır.”

Türkiye’nin yeri Avrupa’da

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve İtalyan mevkidaşı Giorgio Napolitano, baş başa görüşmenin ardından basın toplantısı düzenledi. Napolitano, “Türkiye’nin yeri Avrupa’dadır. AB’nin dönem başkanlığını yapacağımız 6 ay içerisinde Türkiye ile müzakerelere yeniden hareket vermek istiyoruz” dedi.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.