TÜM TERÖRİSTLER BİZDEYMİŞ!
Aslı Aydıntaşbaş
15 Aralık 2011 Perşembe 11:22
Meclis bu aralar tam bir panayır yerine dönüşmüş durumda. Her türlü atraksiyon var. Laf atanlar, küfredenler, amigolar, bardak kıranlar...
Yine de arada güzel konuşmalar, ‘Hah işte!’ dedirten çıkışlar olmuyor değil. Geçen gün BDP listesinden seçilen Ertuğrul Kürkçü’nün yaptığı konuşma da bunlardan biriydi.
Solun sembol isimlerinden Kürkçü’nün neden bu Meclis’te olması gerektiğine dair onlarca şey söyleyebilirsiniz. Ama benim asıl derdim, sembol değil rakamlar. Kürkçü, Adalet Bakanlığı bütçesiyle ilgili yaptığı konuşmada, memlekette adaletin acınası durumuyla ilgili öyle can alıcı rakamlar verdi ki, kendi kendime “Artık söylenecek başka laf yok” dedim.
“Adalet Bakanlığı çalıştıkça tutuklu sayısı artıyor. Son 10 yılda nüfus sadece %4 artarken cezaevi nüfusu %250 arttı. Yani Adalet Bakanlığı çalıştıkça suçlu üreten bir bakanlık halindedir. Demek ki bakanlık bütçesini reddetmek gerekir ki tutuklu ve hükümlü sayısındaki artış dursun.”
Kürkçü, YouTube ve facebook’ta da dolaşan konuşmasına rakamlarla devam etti: Associated Press’e göre tüm dünyada 11 Eylül’den bu yana 35 bin terör tutuklusu var; bunlardan 12 bini Türkiye’de. Ama sanmayın ki bu 12 binin tümü PKK, el-Kaide ya da DHKP-C gibi örgütlerden oluşuyor. Türkiye’de şu ya da bu biçimde yolu özel yetkili mahkemelerden geçen herkes terör tutuklusu. Yani bu rakamın içinde aynı zamanda öğrenciler, gazeteciler, BDP’liler, Hopa’dakiler, askerler, yazarlar, HES’çiler, poşulular, hatta belediye başkanları ve muhtarlar da var.
Devam edelim. Halihazırda güzel memleketimizde 6850 terör tutuklusu var. Bunlardan 3558’i KCK davasından. 15’i belediye başkanı. 442’si muhtar ya da il genel meclisi üyesi, 70’e yakını gazeteci ve yazar, 500’ü öğrenci (Adalet Bakanlığı gerçekte tutuklu öğrenci sayısının 200 civarında olduğunu söylüyor.)
Sizi bilmiyorum ama bu rakamları görünce benim nefesim daralıyor. İzleyin bakalım ne diyeceksiniz... (http://www.youtube.com/watch?v= 8Xet9OeCkB8)
Davutoğlu’nu Mısır engellemiş!
Geçen hafta Türkiye ve Avrupa Birliği arasında nahoş bir olay yaşandı. AB Dışişleri Bakanları’nın Suriye konulu özel oturumunda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da katılacaktı. Ancak son dakikada Kıbrıs Rum kesiminin vetosuyla Dışişleri Bakanı bu kritik toplantıya davet edilmedi. Türkiye sert bir açıklama yaptı, Avrupalılar epey mahcup oldu, fakat toplantı Türkiye’siz gerçekleşti.
Bu hafta Brüksel kulislerinden işin aslında bambaşka bir boyutu olduğunu öğrendim. Davutoğlu’nun katılımı konusunda başta mırın-kırın eden Kıbrıs, sonunda ikna olup vetosunu geri çekmiş.
Ancak Türkiye’nin katılımına asıl taş koyan, Mısır olmuş. Mısırlı Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil el-Arabi, AB Dışişleri Bakanı Catherine Ashton’a “Arap pozisyonunu sadece bir ses temsil etsin” diye ısrar ederek Davutoğlu’nu engellemiş.
Şaşırdım. Anlaşılan Türkiye’nin büyük destek verdiği ‘Yeni Mısır’, aynı Mübarek dönemindeki ‘Eski Mısır’ gibi rekabetçi ve kıskanç davranıyor ve Ankara’nın ‘Arapların iç meselelerine karışmamasını’ istiyor.
Bu, son dönemde Araplardan gelen ilk çelme değil. Geçen haftalarda Suriye’ye 500 gözlemci göndermek isteyen Arap Birliği, Ankara’ya verdiği söze rağmen son dakikada Türk gözlemci istememişti. (Zaten sonunda bütün proje suya düştü.)
Belli ki Ankara’nın Arap Baharı’na verdiği destek ve Ortadoğu’ya yönelik açılımı, tarihin izlerini ve Arapların Türkiye alerjisini silmeye yetmiyor. Araplar bize karşı temkinli bir tutum içinde. İran alenen düşmanlık yapıyor.
Bu durumda Türkiye’nin Batı’daki ittifaklarından alelacele vazgeçmemesi, Avrupa krizde olsa bile AB hedefini unutmaması, Kuzey Iraklı Kürtlere sıkı sıkı sarılması ve Suriye konusunda ‘çözümün tek adresi’ olduğunu tüm dünyaya kabul ettirmesi gerekiyor...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.