22 Aralık 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır-1°C
  • Ankara4°C
  • İzmir10°C
  • Berlin6°C

TRUMP’IN SEÇİMİ

Aslı Aydıntaşbaş

29 Ocak 2017 Pazar 10:52

Pazar günü için Trump yönetiminin fırtınalı ilk haftasını ve ABD’deki dönemin Türkiye’ye yansımalarını ele alan bir yazı kaleme alacaktım ki, ne mümkün! 

Cumartesi sabahı Meclis’in en iyi hukukçularından Meral Danış Beştaş ve vicdanlı ses Hüda Kaya’nın gözaltına alındığı haberi geldi. Neyse ki ikisi de serbest bırakıldı. Ama bu sefer gazetelerde Reina bombacısının Cumhuriyet gazetesine saldırmayı düşündüğünü okudum. Derken, Cumhuriyet gazetesindeki tutuklu meslektaşlarımızın o güzel fotoğrafına dalıp gittim... Sevgili dostlarım Murat Sabuncu, Akmet Şık ve Kadri Gürsel ve diğerlerinin, Silivri’nin o soğuk odalarında neler konuştuğunu, günlerini nasıl geçirdiğini hayal etmeye çalıştım. 

Dalmışım. 

Bizlere o kadar acı ve korku yaşatıyorlar ki, bazen toparlanıp siyaset analizi yapmak, oturup serinkanlı bir dış politika yazısı kaleme almak bile zor oluyor. 

Ama bu ülke bizim. Derin bir nefes alıp devam etmek dışında yapacak şey yok... 

Evet, gelelim Trump’a... 

İlk haftasında esti gürledi. 7 Müslüman ülkeden ABD’ye girişlere yasak koydu; Meksika başkanıyla Twitter üzerinden ağız dalaşına girdi; Meksika ürünlerine yüzde 20 gümrük vergisi koymaktan söz etti; kürtaj fonlarına kısıtlama getirdi; Trans Pasifik Ticaret Anlaşması’nı iptal etti; yabancı teröristlere “işkence” yapılmasının meziyetlerinden söz etti; Suriye’de “güvenli bölge” kurulması için çalışma başlattı... 

Başkanlık sisteminin zararlarından söz etmek istiyorsanız, alın size! Trump’ın 4 günde yaptıkları, ABD’deki bütün iç ve dış politika dengelerini sarstı. 

Gerçi ben, yine de ABD’deki güçlü denge-fren mekanizmasının devreye gireceğini düşünüyorum. Trump’ın tekliflerinden bir bölümü, yargıdan ya da Kongre’den dönecektir; rötuşlanacaktır. Kalanlar için de bürokrasi devreye girip Başkan’ın uçuk fikirlerine “ince ayar” yapacaktır.

Örneğin Trump’ın “parlak fikir” olarak gündeme getirdiği işkence, şimdiden kadük oldu. Trump, ABD vatandaşı olmayan terör zanlılarına karşı sert yöntemleri savunmuştu. Savunma Bakanı James Mattis, çekinmeden mikrofonların karşısına geçip işkenceye karşı olduğunu, işkencenin bir yararı olmadığını açıkladı. Trump daha sonraki basın toplantısında bu konuda yetkinin Savunma Bakanı Mattis’te olduğunu ve farklı düşünse de kararın bakana ait olduğunu söyledi. Nokta.

Önümüzdeki günlerde bu tarz balans ayarlarını çok göreceğiz. 

Türkiye açısından Trump yönetimindeki en önemli isim, Pentagon’un başındaki savunma bakanı Mattis olacak. Lakabı “Kızgın Köpek”. Emekli general, şu anda Ankara’yı da yakından ilgilendiren bir dizi karar aşamasında. 
Mattis’in önündeki Suriye eylem planının detaylarını, önümüzdeki günlerde yazacağım. Ama gelelim bizi ilgilendiren bölüme: yani Washington’ın YPG ve Suriyeli Kürtlerle işbirliğinin devam edip etmeyeceğine. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen hafta sürpriz bir biçimde “El Bab’dan öteye gitmemek lazım” mesajı vermesi, çok önemliydi. ABD başkentinde, El Bab’a kadar bölümün Türkiye himayesinde bir “güvenli bölge” olmasına itiraz yok. Sonrasına destek yok. 

Pentagon’da YPG ile işbirliğine “Tamam mı devam mı?” konusunda değerlendirmeler sürüyor. Mattis ya YPG’nin de içinde olduğu SDG’yi “eğit-donat” kategorisine alıp Amerikan desteğiyle Rakka operasyonunda “asli unsur” yapacak ya da Türkiye’ye ağırlık vererek Rakka operasyonunu, TSK ve Türkiye’nin desteklediği muhalif gruplarla götürecek. 

Bu karar, Trump yönetiminin en önemli kararlarından biri olacak. Türkiye’yle ilişkilerin kaderini de belirleyecek. 

Duyduğum kadarıyla Mattis, Türkiye ile ilişkileri düzeltmek, TSK ile işbirliğini artırmak istiyor. Ancak Pentagon üst yönetimi aynı zamanda Kürtlerle ortaklıktan da memnun. Oradaki karar vericiler, Kürtlerden vazgeçip tam operasyon aşamasına gelmişken bütün Rakka operasyonunu Ankara’ya devretmek istemiyor. 

Aslında Türkiye’nin de bunu isteyip istemediği net değil. Rusya’nın Astana sonrası anayasa teklifinden hayal kırıklığı, El Bab’daki sıkıntılar, artan şehit sayısı gibi unsurlar, Ankara’yı da manevra yapmaya zorluyor. El Bab sonrasına Suriye içlerine ilerleme iştahı, azaldı. Hatta kalmadı. 

İşte Erdoğan’ın “El Bab’da duralım” çıkışı ve ardından Genelkurmay Başkanı ile yaptığı 2 saat 40 dakikalık görüşme, bu yüzden çok kritik... 

Ankara, ABD ile makul bir orta yol bulmaya çalışıyor.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.