TRAVMA
Vahap Coşkun
20 Ekim 2017 Cuma 11:09
Irak federal ordusu ve Haşdi Şabi birlikleri, Pazar gecesi başlattıkları ortak operasyonla önce Kerkük’ün dışındaki askeri üsleri ve petrol sahalarını, ardından da Kerkük kent merkezini ele geçirdiler. İlerlemeye devam eden bu güçler, arkasından Şengal ve Mahmur’da da konrtrolü sağladı. Tüm bunlar çok kısa bir süre içinde cereyan etti. Operasyonun hedefi olan bölgelerde peşmergeler geri çekildi ve Irak güçler hiçbir dirençle karşılaşmadan bütün merkezlere –elini kolunu sallaya sallaya- rahatça girdi.
Bağımsızlık referandumundan yalnızca üç hafta sonra gerçekleştiği için, genel olarak, bu operasyona referandumun sebebiyet verdiği dile getirildi. Ancak bu analiz sahadaki gerçeklere tam anlamıyla oturmuyor. Referandum hiç yapılmamış olsaydı dahi, Kerkük’e yönelik İran’ın organize ettiği bir Irak operasyonun yapılması kaçınılmazdı. 25 Eylül, belki müdahaleyi hızlandırdı, ama müdahalenin tek ve asıl nedeni değildi. Dolayısıyla IŞİD tehlikesi bertaraf edildikten sonra başta Kerkük olmak üzere tartışmalı bölgelere bir müdahale beklenen bir hadiseydi.
Beklenmeyen hadise ise, peşmergenin en küçük bir mücadele emaresi göstermeden Kerkük’ü Irak’a teslim etmesiydi. Eğer peşmerge operasyona karşı koysaydı, sonraki günler farklı gelişmeler doğurabilirdi. Mesela Haşdi Şabi’nin tartışılan kimliği nedeniyle, Kürtlerin savunmasının hem meşru zemini güçlenir ve hem de uluslararası camiadan destek alma imkanları artardı. Lakin saatler içinde Kerkük’ün teslim edilmesi tüm bu muhtemel olanakları daha doğmadan bitirdi.
Kerkük’ün teslimin ardında, YNK’nin Irak ve İran ile anlaşması yatıyor. Gerek operasyon esnasında peşmergenin tavrı, gerek merkezi hükmet ve Haşdi Şabi’nin “bazı Kürtlere”hassaten teşekkür etmesi ve gerek YNK yöneticilerinin yaptıkları açıklamalar bir anlaşmanın varlığını teyit ediyor. Özetle olan şu: İran’ın Ortadoğu operasyonlarının etkili ismi Kasım Süleymani’nin aktif bir rol oynadığı açık olan bir sürecin neticesinde, YNK peşmergelerini ve ağır silahlarını Süleymaniye’ye çekerek Irak ordusuna yol verdi. Böylece Irak güçleri Kerkük’e hakim oldu ve Kürdistan bayrağı indirilip Kerkük’e Irak bayrağı çekildi.
Kerkük’ün kaybı bağlamında iki nokta üzerine özellikle odaklanmak gerekir:
Siyasi bölünmüşlük
Birincisi, Kürdistan’daki siyasi bölünmüşlüğünün derinliği ve devamıdır. Bağımsızlık referandumu, bir siyasi birlik sağlamıştı. Lakin ortadaki manzara, bu birliğin çok yüzeyde kaldığını ve olması gereken kıvamdan çok uzakta olduğunu gösteriyor. Kürdistan’ın iki merkez (Erbil ve Süleymaniye) ve bu iki merkezi domine eden iki güç (PDK ve YNK) tarafından yönetiliyor. Kürdistan’da halen bilhassa peşmerge düzeyinde parti bağlılığı devam ediyor. Bağımsızlık gibi bir meselede dahi tek bir siyasette buluşulamaması ve tek bir güvenlik şemsiyesinin oluşturulmaması da, böylesine hayati anlarda ortak hareket etmeyi imkansız kılıyor.
KBY, de facto olarak çeyrek asırdır bölgede egemenlik sürüyor. Hatırı sayılır bu süreye karşın halen yönetimde ve güvenlikte bir birlik oluşturamadı. Kürdistan’ı felç eden budur. Eğer önümüzdeki dönemde bu arızanın giderilmez ise, KBY’nin mevcut kazançları da tehlikeye düşer ve Kürdistan halkı da daha büyük acılara maruz kalabilir. Siyasi sorumluluk mevkileri işgal edenlerin bu bilinçle davranması gerekir.
Dış ittifakta hüsran
İkincisi, KBY’nin dış ittifaklarının çürüklüğüdür. Güvenilen dağlara kar yağdı, KBY açık bir hüsran yaşadı. Başta ABD olmak üzere KBY ile işbirliği yapan ve Kerkük’e bir müdahaleye asla izin verilmeyeceğini belirten güçler, Irak federal ordusu ve Haşdi Şabi’nin ilerleyişi karşısında kıllarını bile kıpırdatmadılar. Bir-iki göstermelik açıklama yaptılar. Taraflara çatışmadan uzak durmayı tavsiye etmekle yetindiler. O kadar! Bunun haricinde genelde operasyondan ve sonucundan memnun bir tavır sergilediler.
Not edilmesi gerken iki nokta var burada: Biri, KYB’nin müttefiklerinden ölçüsüz bir beklenti içine girdiğidir. Diğeri de dış ilişkiler örgüsünün doğru kurulmadığıdır. KYB’nin bölgenin şekillenmesinde söz sahibi olan dört güçle (ABD, Rusya, Türkiye ve İran) ilişkilerini ve beklentilerini de gözden geçirme mecburiyeti var.
Kahraman Ibadi
Her siyasi hamle gibi Kerkük ve akabindeki gelişmelerin de kazananları ve kaybedenleri var. İki büyük kazanandan bahsedilebilir: Ibadi, bunlardan biridir. Ibadi’yi gelecek yıl yapılacak seçimlerde en çok zorlayacak olan konu, Kürdistan referandumuydu. Zira Musul’u kaybetmek Maliki’nin iktidarına mal olmuştu. Kerkük ve diğer tartışmalı bölgeleri Irak sınırları içinde tutamamak ise Ibadi’nin gitmesine yol açardı.
Kerkük operasyonu ile Ibadi, kendisi için çalan tehlike çanlarını susturdu. Musul’dan sonra 2014’ten beri KYB’nin hakimiyetinde olan Kerkük’ü de aldı. Tartışmalı bölgelerde devletin egemenliğini –kırılgan olsa da- yeniden kurdu. Koalisyon güçleriyle birlikte IŞİD’ın Irak’taki varlığını bertaraf edecek noktaya getirdi. Ülkenin birliğini sağlayan bir lider kimliği kazandı. Bu kimliğin ona kitle nezdinde büyük bir itibar ve dolayısıyla Mart 2018 seçimlerinde büyük bir avantaj kazandıracağı su götürmez.
Diğer kazanan ise İran’dır. İran’ın Irak üzerinde uzun zamanlara yayılan bir etkisi var ama herhalde İran bugün hiç olmadığı kadar Irak toprakları üzerinde nüfuz sahibidir. Haşdi Şabi eliyle sahayı kontrol eden İran Kerkük’te gücünü artırdı. KBY’nin etkisini azalttı. Türkiye ile KBY arasındaki ilişkilerin bozulmasıyla da, Irak’taki en etkin güç haline geldi.
Kürtlerin kaybı Türkiye’nin kazancı
Türkiye’de Kerkük’te Irak otoritesinin kurulmasından sevinç duyuyor. İktidara yakın medyada zafer sarhoşu manşetlerden geçilmiyor. Kerkük’ün Türkiye tarafından fethedildiği düşündürecek düzeyde gemlenemez bir coşkuya tanık olmak mümkün. Oysa Türkiye’nin bundan bir kazanç sağlayacağını söylemek zor. Basit bir gerçek var: Irak üzerindeki tesirini artıran, pastadaki payını büyüten İran, Türkiye değil, Ve İran güçlendikçe Türkiye’nin bu coğrafyadaki menfaatlerini koruması ve büyütmesi daha da güç bir hal alır. Evet, Türkiye bağımsız Kürdistan’ı istemiyordu, bu da olmadı, bunun için memnun. Ama çok kısa bir zamanda Kürtlerin kaybının Türkiye’nin kazancı olamayacağı ortaya çıkar.
Kaybedenlere gelince; şüphesiz listenin başında KBY yer alıyor. Bütün göstergeler, referandum sonrasının iyi yönetilemediğini ve iyi örgütlenemediğini teyit ediyor.
“Kürdistan’ın kalbi” ya da “Kürdistan’ın Kudüs’ü” diye nitelenecek kadar büyük bir mana yüklenen Kerkük’ün bu şekilde elden çıkması, KBY için bir travma oluşturacağı aşikar.
Bu kayıp birçok tartışma ve sorunu da beraberinde getirmeye de gebe. Bağımsızlık meselesi uzun bir süre için askıya alınacak. Yönetimin meşruluğu sorgulanacak. Siyasi çalkantılar baş gösterecek. Bölünmüşlük daha sert bir hal alabilecek.
Yani bu travmadan çıkmak kolay olmayacak. Siyasi aktörlerin her zamankinden fazla sağduyulu ve serinkanlı davranmaları gereken bir süreçten geçiliyor. Vaziyet ağır: bir de var olan sınırlı enerji ve kaynağı iç çatışmalarla harcayıp durumu daha da kötüleştirmekten imtina etmek gerek. (K24)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.