21 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara13°C
  • İzmir18°C
  • Berlin1°C

TOPYEKÛN SAVAŞ

Hilal Kaplan

06 Aralık 2013 Cuma 08:45

Bir yanda, cemaate yakın yazarlarca Özal çizgisinden sapıp, Millî Görüş gömleğini yeniden giymekle suçlanan bir Ak Parti var,

Diğer yanda, laikçi rejimle işbirliği yaparak, tüm İslâmi cemaatleri karşısına alıp onlara karşı mücadele yürütmekle suçlanan bir Ak Parti var.

Tabii buna inanmak için, aynı partinin 2008'de 'laiklik karşıtı eylemlerin odağı' olmak 'suçundan' nerdeyse kapatıldığını,

Kapatma iddianamesindeki suçlardan birisinin cemaatin okullarına sahip çıkmak olduğunu,

Aynı hükümetin 'irtica tehdidi'ni Kırmızı Kitap'tan kaldırdığını da hafızadan silmek gerekiyor.

Bu iddiaların arasında tutarsızlık bağlamında bir uçurum mevcut olsa da, bir kere karalama yoluna girilince, tutarlılık teferruat haline gelebilir.

Defaatle yazmıştım, diğer pek çok Müslüman temsili olan yazar da dile getirdi: 'Bu kırılmada dershane meselesinden daha önemli olan ihtilaf içindeki dindarların birbirlerine nasıl muamele ettiğidir, on yıl sonra hatırlanacak olan budur' diye ama nafile...

Geçtiğimiz on yılı tahrif ederek yeniden yazma ve Ak Parti'yi darbecilerle, Ergenekoncularla aynı kefeye koyma çabası içine girildi.

Memlekette nerdeyse bir yıldır hiçbir gencimiz ölmemişken savaşın tam gaz devam ettiği paralel bir evrende geçen, bir zamanların 'Kurtlar Vadisi' dizisinde olduğu gibi gazeteci ve yazarları hedef gösteren bir diziye ev sahipliği yapmak yetmiyormuş gibi bir de bu süreçte o dizideki diyaloglar 'İlginç iddialar, hain planlar' başlığıyla haber bültenlerine konu yapıldı.

Yalçın Akdoğan'ın aylar önce yapmış olduğu suç duyurusu sanki yeni yapılmış gibi yansıtılarak karakter suikastine gidildi.

Başbakan Erdoğan'a 'yalancı, çakal' diye hitap eden yazılar baş köşede ağırlandı.

Dezenformasyon, kara çalma, itibarsızlaştıma...

Böyle olunca da eldeki tek somut 'kazanım', kavgada yumruk sayılmadığı oldu.

Gülay Göktürk, Taraf'ın MGK manipülasyonlarına kapılanlara 'kavganın da bir ahlâkı vardır' düsturunu hatırlatmak durumunda kaldı.

Mümtaz'er Türköne, aynı manipülatif içerikteki haberlere karşılık 'balık hafızalı değiliz' dedi.

Yıllardır cemaatin yayın organlarında emek vermiş bir isim olan Ahmet Taşgetiren bile kendisinin neden 'cemaat düşmanı' olmadığını anlatmaya zorlandığı bir mahalle baskısıyla karşılaştı.

Leylâ İpekçi, benzer sebeplerden ötürü dayanamayarak yıllardır yazdığı Zaman gazetesine vedâ etmek zorunda kaldı.

İslâmî hassasiyetleri yüksek 97 farklı cemaat ve sivil toplum kuruluşu, bir bildiri yayınlayarak 28 Şubat sürecinden çıkılmasının hükümetin duruşu sayesinde olduğunu hatırlattı.

Bediüzzaman'ın talebelerinden Mehmet Fırıncı Ağabey, görüşlerini açıkladı diye 'yandaş' ilan edildi.

Şahsen, sosyal medyadan bu kadar 'hakaret tazyiki' ile âkil insanlar sürecinde bile karşılaşmamıştım.

Gazeteciler cemaat düşmanı, yazarlar 'satılmış', Müslüman cemaat ve STK'lar iktidar yalakası...

Allah aşkına, böyle bir bakış sağlıklı olabilir mi?

Durup, 'bir yerde yanlış mı yaptık acaba?' diye sorulmayacak mı?

Ya da en azından neden bu eleştiriler yapılıyor diye merak edilmeyecek mi?

'Hizmet Hareketi'nden ricamdır' başlıklı yazımda, cemaatin dershanelerle ilgili argümanlarının güçlü olduğunu ve tartışmanın bu eksende tutulmasının gerekliliğinin altını çizmiş; manipülasyonlara gönül eğdirerek beraber yürünen yola, birlikte yazılan bir tarihe sırt çevrilmemesi çağrısı yapmıştım.

Gelinen noktada, kendisine sempati duyan, dershane meselesinde kendisiyle dayanışan insanları bile tahkir eden, farklı dinî camiaları uzaklaştıran bir görüntü var ne yazık ki.

Ama bu günler de geçecek ve biz Müslümanlar birbirimizin yüzüne bakacağız.

Âdeta bir 'topyekûn savaş' psikolojisiyle hareket edilmesi yaralıyor, incitiyor.

Yazıktır, günahtır...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.