22 Aralık 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır2°C
  • Ankara9°C
  • İzmir13°C
  • Berlin7°C

TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ?

Aslı Aydıntaşbaş

30 Mayıs 2013 Perşembe 08:35

Söz ettiğim, tabii ki birkaç yıl önce Cumhuriyet gazetesinin yaptığı tantanalı ‘Eyvah şeriat geliyor!’ reklam kampanyası değil.

Hükümetin muhafazakarlaşma yolundaki tüm hamlelerine rağmen, bu topraklara şeriat falan gelmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Endişeli modernlerin ‘İran mı olduk’ korkuları, yersiz. Bu topraklardan o kumaş çıkmaz. Olsa olsa biraz daha Kayserilileşiriz...

Burada asıl söz ettiğim tehlike, Ortadoğu’da başlayan mezhep kavgasının bir girdap gibi bizi de içine çekiyor oluşu.

Ortadoğu ortada... Irak savaşı sonrası Şiiler ve Sünniler arasında başlayan mezhep mücadelesi, Suriye kriziyle birlikte tüm bölgeye yayıldı. İslam Dünyası, 16’ncı yüzyılda Avrupa’da Katolikler ve Protestanlar arasındaki 30 Yıl Savaşı’na benzer bir ruh halinde. Bir yandan İran’ın başı çektiği Şii blok, diğer yanda Suudi Arabistan, Mısır ve Katar gibi ülkelerin gittikçe artan ‘Sünni refleksleri’ var.

Peki biz kendimizi nasıl koruyacağız? Türkiye, bu savaşta nötr değil, belli ki Sünni kampa daha yakın. Ayrıca Suriye kriziyle birlikte Türkiye’de mezhepsel fay hatları artık iyice ayyuka çıktı.

Peki bu engellenebilir miydi? Bazen siyasetçiler, gazeteciler çıkıp ”Ortadoğu batağına neden saplandık?” diye soruyor. Bu, sanki Suriye krizinin Türkiye’yi teğet geçmesi mümkünmüş gibi Alis Harikalar Diyarında bir Türkiye varsayımından kaynaklanıyor. Her ne kadar cumhuriyet eliti yıllardır Türkiye’yi Ortadoğu’daki yegane ‘istisna’, Müslüman dünyasında yüzünü Batı’ya dönmüş tek başarı öyküsü gibi görse de, ben ezelden beri bu ‘Batılıyız’ mitolojisine zaten inanmayanlardanım. Biz Batı’nın en Doğulu, doğunun en Batılı ülkesiyiz. Samuel Huntington’a göre, medeniyetler çatışmasında ‘arada kalmış’, hatta ‘parçalanmış’ (torn) bir adayız. NATO ve AB gibi Batı ittifakıyla yakın kurumsal bağlar olsa da, Türkiye hiçbir zaman kendini Ortadoğu’daki sosyal ve siyasi trendlerden soyutlayamadı.

Bugün de kendini Ortadoğu’dan soyutlayamaz; ancak mezhep çatışmasından soyutlayabilir ya da en azından alevlenmesini engelleyebilir...

Ama nasıl? Şiiler ve Sünniler, her gün dibimizdeki Irak, Lübnan ve Suriye’de birbirini öldürüyor. Ortadoğu siyaseti kamplaştı. Suriye meselesine bakış, her yerde olduğu gibi burada da mezhepsel temelde ayrıştı. Bütün bunlar yokmuş gibi davranmak mümkün mü?

Mümkün ve yapılması gereken tam da bu. Bir araya gelmeli, konuşmalı, gaz almalı. Birkaç yıl önce Başbakan Erdoğan’ın Necef’te Sistani’yi ziyaretini ya da hükümetin boşa çıkan Alevi çalıştayı gibi çabalarını anımsıyor muşunuz? İşte asıl bunları konuşmanın zamanı şimdi.

Bugünlerde hükümetin Alevilerin hassasiyetleri konusunda aşırı duyarlı olması gerekiyor. Ekstra çaba lazım. Açılımı anlatmak, Suriye’yi anlatmak, hayatı paylaşmak lazım. Dün üçüncü köprünün ismi bile dün sevinç değil ayrışma vesilesi oldu. Neden kimsenin aklına gelmedi Yavuz Sultan Selim isminin hangi sinir uçlarına dokunacağı? Dışarıda bir yangın var. Biz ise bundan en az zararla kurtulmanın yollarını düşünmeliyiz. Siyasi birliktelik ya da mutlak empati, neredeyse imkansız; ancak en azından huzuru bozmamak, barışı korumak mümkün. Denememek için bir sebep var mı?

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.