TAVAN
Ahmet Altan-
21 Eylül 2012 Cuma 07:20
Pardayanlar romanında bir sahne vardı, Şövalye Pardayan’ı bir hücreye atıyorlar, hücrenin zemini bir huni gibi ortasından aşağıya doğru eğimli yapılmış, şövalye bu hücre niye böyle tuhaf diye düşünüyor.
Sonra bir gıcırtı duyuluyor.
Ve hücrenin tavanı yavaş yavaş inmeye başlıyor.
O zaman anlıyor Pardayan.
Tavan onu ezerek inecek, parçalanan vücudunun kanı da o huni gibi delikten akıp gidecek.
Son zamanlarda bende hep birlikte öyle bir hücreye konmuşuz gibi bir duygu var.
Tavanın yavaş yavaş alçaldığını görüyoruz.
Bir çaremiz de yokmuş gibi gözüküyor.
Bizi buraya hapsetmişler.
Alçalan tavanın altında alabildiğine bir iktidar kavgası yapılıyor.
Bu kavganın neden yapıldığını tam kavrayamıyorum.
Tavan alçalıyor.
Bu gidişat hiç kimseye yaramayacak.
Bunu durdurmak gerekmiyor mu?
Bunun nasıl durdurulacağını tartışmak gerekmiyor mu?
“Bu kanlı sarmalın içine nasıl düştük” diye sorup bir cevap aramak gerekmiyor mu?
Ben abartıyor muyum?
Bu yaşananlardan memnun olan, gelecekten ümitli bulunan kimse var mı?
Bir çıkmazda olduğumuz hissi bütün topluma yayılmıyor mu?
Her gün insanlar ölmüyor mu?
“Hiçbir çare kalmadı” duygusu yayılmıyor mu?
“Birileri bizi dehşet verici bir hücrenin içine kilitledi, buradan çıkamayacağız” inancı toplumun derinine işlemiyor mu?
Ağır gıcırtılarla üstümüze doğru inen bir tavanın altında her gün biraz daha iki büklüm olmuyor muyuz?
Peki, buradan nasıl kurtulacağız?
Bunu düşünmenin zamanı gelmedi mi?
Bir çare öneren kimse yok.
“Kim daha fazla öldürdü” yarışı sürüyor.
Her ölümle o tavan biraz daha alçalmıyor mu?
Daha fazla öldürerek mi kurtuluruz buradan, ölümleri durduracak bir çare bularak mı?
Ölümleri durduracak yöntem kimde var?
Kim ölümleri durdurmak istiyor?
“Ölümler dursun” diyenlerin sesi bile duyulmuyor.
“Daha fazla öldürelim” çığlıkları yayılıyor.
Her ölümde biraz daha alçalacak o tavan.
Biraz daha iki büklüm olacağız.
Sabahları “bugün acaba nasıl korkunç bir olayla karşılaşacağız” kaygısıyla uyanmıyor muyuz?
Her gün yeni bir felaket bekler hâle gelmedik mi?
Kriz içindeki dünyada, sağlam duran bir ekonomi ve barışla bir cennet vahası gibi olacakken hayatımız bir cehenneme dönmedi mi?
Geleceğe olan inancımızı kaybetmedik mi?
Ümitli kimseye rastlıyor musunuz?
Sevinçli kimseyi görüyor musunuz?
Bütün yüzlerde bir endişe gölgesi dolaşmıyor mu?
Tavan alçalmıyor mu üstümüze doğru?
Bizi hapsettikleri hücre gittikçe daha havasız, gittikçe daha kan kokulu bir hâle gelmiyor mu?
Bir yerden hava gelsin, bir ışık gözüksün diye neredeyse her sabah dua etmiyor muyuz?
Buradan nasıl kurtulacağız?
Daha fazla ölmek ve öldürmek bir kurtuluş mu?
Bir çare aramanın zamanı gelmedi mi?
Öfkeli açıklamalar, intikam yeminleri tavanın alçalmasını engelleyebiliyor mu?
Birisi bize inandırıcı bir kurtuluş planı göstersin diye beklemiyor muyuz?
Bu hücreden çıkmak istemiyor muyuz?
Nasıl çıkacağız?
Sizin öneriniz ne?
Bir öneriniz var mı?
Önerisi olan kimse var mı?
Cenazelerde bile olaylar çıkmıyor mu?
Bu olayların büyüyüp yayılması ihtimali sizi ürpertmiyor mu?
İktidar kavgalarını çok aşan ortak bir tehdit hepimizi ezileceğimiz korkunç bir noktaya sürüklüyor tedirginliği bulunmuyor mu içinizde?
Yaşananlarda bir tuzak kokusu almıyor musunuz?
Bizi buraya hapsedenlerin beklemediği, onları şaşırtacak, bütün şartları değiştirecek bir şey yapmamızın vakti gelmedi mi?
Nereye kadar bekleyeceğiz?
Hep birlikte ezilene kadar mı?
Tavan gıcırtılarla alçalıyor.
Demir ve kan kokuyor.
Bunu durdurmalıyız.
Burada ezilmemeliyiz.
Bu âna kadar yaptıklarımız biraz daha sıkışmamıza yol açtı, şimdi yaptıklarımızdan farklı bir şey yaparak buradan çıkmalıyız.
Siz böyle düşünmüyor musunuz?
Bu sıkışıklık duygusu sizde yok mu?
Bugün yaptığımızı yarın da yaparsak, yaptıklarımızı değiştirmezsek bu tavanın alçalmasını önleyemeyiz.
Bunu durduracak manivela, yeni ve güçlü bir hamlede saklı.
O hamlenin yapılmasını istemiyor musunuz?
O hamlenin ne olabileceğini tahmin etmek, o hamleyi bulmak istemiyor musunuz?
Buradan kurtulmalıyız.
Kurtulmalıyız buradan.
Bu hücreden çıkmalıyız.
Bize bu hücreden çıkış yolunu göstermeyen her laf boş laf artık.
Alçalan tavanın altında sağlam önerilerden konuşmak lazım.
Ben abartıyor muyum?
Siz böyle hissetmiyor musunuz?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.