TARTIŞMANIN ÖZETİ (1) : MURAT BELGE
Halil Berktay
08 Aralık 2011 Perşembe 00:23
Bir, Kürt sorunu ve Kürt hareketi sorununa ilişkin tartışma var. Bir de, doğrudan doğruya sola ve sosyalizme ilişkin tartışma. İlkinden ikincisine geldik, çünkü ben bir kısım solcunun radikal Kürt hareketine hayırhah bakması ve fazla kredi açmasının, eski sosyalist solun bazı düşünce kalıplarını ve siyasete bakış tarzını değiştiremeyişimizden kaynaklandığını öne sürdüm. Halen iki tartışma paralel ve içiçe yürüyor.
Kendi payıma, bir süre sol ve sosyalizm sorunlarına ağırlık vereceğim, çünkü işin püf noktası gerçekten bu. Bana göre, faraza Nabi Yağcı ve Roni Margulies, hattâ Erol Katırcıoğlu, bu yüzden tökezliyor. Burada da bir “esas” ve bir “usul” meselesi çıktı gibi. “Usul” itirazları derken, bu konuların hiç tartışılmamasını isteyenleri kastediyorum. Erol Katırcıoğlu, örneğin, Bıktıran ‘sol’ eleştirisi dedi (1 Aralık 2011). Nabi Yağcı “tam da siyasi hayatımızda bir otoriterleşme tehlikesi varken... birdenbire solun tartışılması öne çık”masından “rahatsız” olduğunu dile getirdi. Gene Yağcı’ya göre, şimdi BDP’yi hedef alan operasyonlara karşı durmanın öne çıkması gerekiyormuş. Böyle bir zamanda “solu tartışmayı öne çekmeyi yanlış buluyor”muş (3 Aralık). Bunlar bana hayli tuhaf geliyor. Pek samimi bulmuyorum. Ayrıca değineceğim.
“Esas”a gelirsek, Murat’ın son yazdığı ön planda (29 Kasım : Niye sosyalist olduk). Roni Margulies (30 Kasım : Niye hâlâ sosyalistim) ve Nabi Yağcı’nın (3 Aralık : Milliyetçi asimetri) ilâveleri ise, benzer bir fikrin çok daha aşırı, makul sınırlarının ötesine taşınmış şekilleri. Bana göre Murat da yanlış ama az yanlış; aramızda (kendi ifadesiyle) “bir büyük ayrım olduğu kanısında” ben de değilim. Lâkin iş Roni Margulies ve Nabi Yağcı’nın kendilerini anlatış tarzına gelince, fark derin bir hal alıyor. Madalyonun diğer yüzünde ise şöyle bir paradoks var : Özellikle Nabi Yağcı’nın yalnız sosyalizm genel fikrini değil komünizmi de (veya, her ikisini birleştirerek) savunması, aslında bir bakıma daha zorunlu-gerçekçi olduğu için, Murat’ın insanî tercihinin tarihsel zaafına işaret ettiği gibi, Roni Margulies’in “hiç varolmamış sosyalizm”inin altındaki hayalî halıyı da çekip alıyor.
Bunu biraz açacak olursam, pozisyonlar kabaca şöyle : (a) Ben (Solun hayal perdesi ve reel Kürt hareketi’nde : 26 Kasım) herhangi bir sosyalizm-komünizm ayırımı yapmaksızın, komünizmin çöküşüyle birlikte, ne diyeceksek diyelim, her ikisinin tarihe gömüldüğünü; artık “özgürlük ve sosyal adalet ideallerinin” ya da “statükoya muhalefet ve/ya yeni bir sosyal hareket inşası özlemimiz”in, altını çiziyorum, bu ad ve kavramlarla canlanamayacağını; bunları herkesin tarihte bilip tanıdığı sosyalizm projesinden ayrı düşünmemiz gerektiğini vurgulamıştım. Yani benim için insanlığın idealleri başka; sosyalizmin (komünizm olarak) tarihî gerçekliği (ki bunun dışında bir gerçekliği hiç olmadı) gene başka. Bilmiyorum, bundan sonra da bana, insanlığın özlemlerinden kopmamak gerektiği tekrar hatırlatılabilir mi ?
Ne ki (b) Murat, kusura bakmasın, benim “özgürlük ve sosyal adalet idealleri” dediğim aynı şeyi getirmiş, gene benim argümanımın karşısına dikmiş. Bir bakıma mesele, sırf buna sosyalizm deyip dememek, ya da sosyalizm diye bu niyet ve idealleri görüp görmemekte düğümleniyor. Tabii ki Murat’la, sosyalizmin Marksist-Leninist kolunun (= komünizm) ve ardındaki düşünce tarzının, geri gelmeyecek biçimde çöktüğü noktasında aynı fikirdeyiz Dahası, klasik Marksizmin bu kötülükten tamamen muaf tutulamayacağını da kabul ediyor. Fakat bir sonraki adımda, sosyalizm (daha doğrusu, sosyalizmin çıkış noktası) ile komünizmi gene de birbirinden ayırıyor. Biz, diyor, “insanların eşit ve özgür yaşadığı bir toplum... sömürünün her türlüsünün ortadan kalkmasını sağlayacak bir ahlâk” isteyerek yola çıktık ve “çoğumuz, buna inanmaya devam ediyoruz.” O halde sosyalizm oydu, gitti, bir daha gelmeyecek denebilir mi, diye soruyor; açıkçası, dememek gerektiği sonucuna varıyor.
Buna itirazım kısaca şöyle : Bu tavrıyla Murat, sosyalizmin sosyalliği ve tarihselliğini ortadan kaldırıyor; sosyalizmi bir reel pratikler demeti olmaktan çıkarıp (ölçülmesi, sınanması mümkün olmayan) bir ahlâki niyet ve özlemler yumağına indirgiyor. Marksizm materyalistti ve bir praxis vurgusu vardı. Oysa bu yaklaşımda sosyalizmin maddesi ve pratiği gidiyor; sadece “ruhu” kalıyor –ve sosyalizm, pratiğinin değil bu ruhun adı oluyor. Murat “sosyalizm adının dahi fazlasıyla yıpratıldığı söyleniyorsa bunu da tartışmaya varım” diyor gerçi. Ama belki de “ad”ları tarihî gerçeklikler olarak görmediği; büyük kitlelerin realiteyi bu temel kategorilerle algılamasının siyasî bakımdan ne anlama geldiği üzerinde pek durmadığı için, bu kabul önemsizleşiyor; benim için tâyin edici olan toplumsal gerçeklik, Murat için ikincil kalıyor.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.