TARİHİ SORUMLULUK VE SORUMSUZLAR…
Ali Bayramoğlu
23 Ekim 2009 Cuma 15:37
Önce hayatın ve tarihin dışında olanlarla ilgili bir çift söz söylemekte yarar var.
CHP ve MHP, Baykal ve Bahçeli siyasi tarihimizin en büyük siyasi sorumsuzluk örneklerinden birisini veriyorlar.
Soğuk savaştan kalma, kriz üzerine kurulu dillerinin ve savaşçı çığlıklarının ötesindedir sözünü ettiğim sorun.
Bu ülkede 25-30 yıldır oluk oluk kan aktı. Görmezden gelinmeyecek dev bir etnik sorunla yaşıyoruz. Bu sorun zaman çarkı döndükçe ülkeyi boğuyor, hırpalanmaya, toplumsal, kültürel, siyasi, fiili ya da sembolik bölünmeye doğru sürüklüyor.
Ve gün geliyor, bir siyasi iktidar toplumsal dalgayı dikkate ve arkasına alarak bir devlet politikası olarak formüle ettiği çözüm adımları atıyor.
Yol alınıyor.
Dağdan gelen insanlar Habur'da teslim oluyor, ardından serbest bırakılıyor. Yenilerinin geleceğini hem DTP'liler söylüyor, hem İçişleri Bakanı. Barış ve diyalog istikametinde riskli ama keskin adımlar atılıyor.
Baykal ile Bahçeli ise sadece öfke içinde haykırmakla yetiniyorlar.
Her haykırışları Türkiye'de olumlu havayı olumsuzlama işlevi görüyor.
Her haykırışları çözüm hamlelerine karşı çözümsüzlük, alternatifsizlik fikrini pompalıyor.
Bu denli derin bir sorun karşısında tek bir fikir kırıntısına, tek bir öneriye sahip olmamaları, itirazdan öte bir duruş sergilememeleri onları tarihi bir vebal altında bırakıyor.
Ama zaman çarkı döner…
Avrupa'dan 15 PKK'lının daha geleceği açıklandı.
İyi işaretler bunlar…
Ancak hemen altını çizmek gerekir ki, bu süreç daha iyi yönetilmeyi hak ediyor.
En azından siyasi iktidarın somut adım atma, insiyatifi ele alma zamanının geldiği ortada.
Habur sonrası yaşananlar iki farklı yoruma yol açtı.
Bir taraf yapılan karşılama törenlerinin uzun acılar sonrası bir barış coşkusu olduğunu ifade ederken, diğer taraf, başta cumhurbaşkanı ve başbakan, bu gösterilerin Kürt politikası şovuna döndüğü ve durumun siyasi niyetlerle kullanıldığı kanaatinde…
Çok uzun boylu düşünmeye gerek yok.
Aslında her ikisi de doğru…
Daha doğrusu gerçek her ikisinden de oluşuyor.
Kürt sorununun çözümüne doğru atılan adımlarda, Kürt tarafının, Kürt politikası ve politikacılarının bir anda buharlaşacaklarını düşünmek, çözümün siyasi temas ve alışveriş olmadan, mevcut hukuki imkânlarla devreye gireceğini sanmak, tarihi bir kalemde silmek hayalciliktir.
Buna karşın PKK'nın ve DTP'nin açılımı yeni bir siyasi mücadele aracı kabul ederek, Kürt politikasını Kürt sorununun, Öcalan'ı ise Kürt politikasının önüne alarak yol katetmelerini çözüme gidiş kabul olarak görmek daha büyük bir hayalciliktir.
Hayalcilikten de öte…
Kamu otoritesinin ve siyasi iktidarın Kürt tarafı gerçeğini hiç görmeden yol almaya çalışması kendi eliyle açtığı açılım sürecini yine kendi eliyle tıkaması anlamına gelir…
DTP'lilerin ise koşulları Kürt politikasının mücadele taleplerine endekslemesi tarihi bir sorumsuzluk olur. Kandil'den gelenlerin getirdikleri “Öcalan mektubu” bunun tipik örneğidir.
Habur sonrası yaşanan git geller, garip, yönetilemeyen ortam aslında bu görüntünün bir sonucudur.
DTP milletvekili Hasip Kaplan, Türkiye'nin hassas bir süreçten geçtiğini, herkesin söz konusu hassasiyetleri göz önüne alarak hareket etmesi gerektiğini söylemiş.
Doğrudur, ama önce DTP bunu yerine getirmelidir.
Dün şunları yazmıştık: “34 PPK'lının Türkiye'ye gelmesi, teslim olması ve serbest bırakılması (bundan sonrası kötü gitmez ve kötüye kullanılmazsa) barışa doğru atılmış ilk büyük adımdır. Bu adımın ilk işlevi psikolojik blokajın kırılması yönündeki etkisi, ikinci işlevi ise PKK'nın devreye girdiği, DTP'nin aktif rol oynadığı bir silah susturma beyanı ve sürecidir. Bundan sonrası hükümetin atacağı adımlarla şekillenecektir, şüphe yok.”
Evet, hükümete düşen hızla o adımları atmak, süreci kontrol altına alarak, yönetmektir…
Tarihi bir fırsat karşısındayız…
Herkesin sorumluluğu var
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.