21 Kasım 2024
  • İstanbul9°C
  • Diyarbakır13°C
  • Ankara14°C
  • İzmir20°C
  • Berlin3°C

TARAF VE SERTLİK

Serdar Kaya

28 Ekim 2012 Pazar 08:40

Taraf yazarları arasında bir süredir gazetenin yayın politikasını masaya yatıran bir polemik yaşanıyor. Polemiğin merkezindeki konu, AKP. Taraf’ın içindeki taraflardan biri, AKP’nin demokratikleşme yolunda attığı adımların arkasını getirmediğini, hatta bu süreci tersine çevirdiğini dile getirerek, AKP’ye karşı “sert muhalefet” yapmak gerektiğini ileri sürüyor. Taraflardan diğeri ise, AKP’nin son dönem performansının yetersizliğini teslim etmekle birlikte, hem partinin bu konuda bugüne kadar yaptıklarının hakkını vermek gerektiğini ifade ediyor, hem de gelecek için kapkaranlık bir tablo çizmenin yanlış olduğunu belirtiyor.

Gazetenin yazıişlerinde yukarıdaki taraflardan birincisinin ağırlıkta olması, konuyu gazetenin mutfağının da dışına taşırıyor. Zira gazetenin tarih yazan manşetleriyle hatırlanan birinci sayfası, artık ekseriyetle AKP’ye yönelik tek taraflı tutumu ile gündeme geliyor.

Bu noktada akla gelen sorular şunlar: Böyle bir yayın politikasının işlevi nedir? Bu “sert muhalefet” Türkiye’nin demokratikleşme sürecine ne gibi bir katkı sunar?

Muhalefetin işlevselliği

Etyen Mahçupyan
’ın geçtiğimiz şubat ayında t24.com.tr’ye (Taraf ile ilgili olmayan bir konuda) verdiği röportajda söylediği kimi önemli sözler, bu sorulara bir cevap olarak da okunabilir:

“Mesele şu: Ben Türkiye’de birtakım şeylerin değişmesini istiyorum ve bunu sağlamamın yolu, Türkiye’deki muhafazakârların da bunu anlamaları ve hükümetin de bunu duymasından geçiyor. / Peki, hükümet beni nasıl duyar? Ben hükümete, kaba saba ideolojik itiraz edersem, duyulmam. Çünkü artık marjinal olmuş olurum. Ben hükümete ve o kesime şunu söylüyorum: ‘Niye yapamadığınızı anlıyorum. Ama size, yapamamak iyi geliyor mu? Yapabilir miydiniz? Size bu soruyu sormak daha iyi gelmez miydi?’ Çünkü ancak o zaman, gerçek diyalog ve bir şey yapma şansı var.”
(Vurgu bana ait.)

Mahçupyan, saldırgan muhalefet ile iletişim kurabilen muhalefet arasında önemli bir ayrım yapıyor. Bu ayrımı önemli kılan, Mahçupyan’ın, sertliği, yapılan muhalefetin gücünü arttıran değil, azaltan bir faktör olarak sunuyor olması.

Türkiye’deki “sert muhalefet” örneklerine baktığımızda, Mahçupyan’ın haklı olduğunu görüyoruz. Zira, bu örnekler, ekseriyetle, ya aşırı milliyetçi ya da marjinal solcu gazetelere karşılık geliyor. Kendi cemaatlerine hapsolmuş ve başkalarıyla iletişim kurabilmekten aciz olan bu yayınların siyaset üzerinde etkili olduklarını söyleyebilmek zor. Daha popülist olan (örneğin, 10 Kasımlarda Atatürklü fotoromanlar yayımlayan) tabloid örnekler ise, entelektüel seviyesi pek de iç açıcı olmayan bir kesime hitap ediyor.

Bu noktada durup bir düşünmek gerekli: Taraf’ın da aynı istikamete yönelmesi, olası sonuçları iyi düşünülmüş ve iyi tahlil edilmiş bir karar mı? Hepsi biraraya gelse bir Taraf etmeyecek yayınlarla aynı çizgiye gelmek, bu önemli gazete için bir tür intihar olmaz mı?

Muhalefet ve iletişim

Bu tartışmada, Yıldıray Oğur, Gürbüz Özaltınlı, Melih Altınok ve (yıllardır icra ettiği fonksiyon itibariyle bu gazete için büyük bir değer olan) Alper Görmüş’ün tavrı gayet olgun, mutedil ve makul. Taraf’ın bu ikinci tarafı, bodoslama ifadelerle keskin tavırlar almak yerine, grinin tonlarını dikkate alan değerlendirmelerde bulunuyor. Bu ölçülü ve dengeli üslup, hem ilgili siyasi aktörlerle hem de kamuoyuyla iletişim kurabilmeye daha müsait ve dolayısıyla da siyaseten daha işlevsel. Aksi yöndeki tavırlar ise, sahiplerini (ve maalesef Taraf’ı), reaksiyoner ve ajitatif bir noktaya sürüklüyor.

Hâlbuki maksat eğer yiğidi öldürmekse, bunu zaten hepimiz yapıyoruz. Ama asıl mesele, o yiğidin hakkını da vermekte. Zira hakkını vermediğiniz bir insanla konuşamazsınız da. Ve konuşmanın olmadığı yerde, aynı fikirde olmadığınız insanlarla yapabileceğiniz tek şey “kavga” etmek olur. Dahası, bu tavır bir alışkanlık hâlini aldığı ölçüde, (tıpkı Türkiye’nin Kemalistleri ve solcuları gibi) bir süre sonra artık sadece kendi küçük mahallenizde, kendi aranızda konuşabilmeye başlar ve ister istemez marjinalleşirsiniz.

Sonsöz

Bu tartışmaya girmeyi düşünmüyordum. Ancak Taraf’ta okuduğum iki yazıdan sonra fikrimi değiştirdim. Birinci yazı, Erdoğan’ı Machiavelli’ye eşitleyen (ama ilgili cümleden Machiavelli hakkında pek bir fikri olmayan biri tarafından yazıldığı da anlaşılan) ve freni boşalmış bir kamyon gibi rastgele önüne geleni deviren, ölçüsüz bir yazıydı. İkinci yazı ise, aynı fikirde olmadığı Taraf yazarlarını “ikbal pervaneleri” olarak nitelendirerek onları menfaat peşinde olmakla itham eden utanç verici (ve yayınlanmaması gereken) bir saldırıydı.

Belli ki, eleştiri denince herkes aynı şeyi anlamıyor.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.