TAHİR ELÇİ’NİN ÖLÜMÜ
Mücahit Bilici-
29 Kasım 2015 Pazar 04:14
Tahir Elçi Dört Ayaklı Minare’nin oradayken ne hikmetse patlak veren bir çatışmanın kurbanı olarak hayatını kaybetti. Kim yaptı, kim öldürdü onu? Bilmiyorum. Çok da fark etmiyor aslında. Önemli olan, barışa dair sivil bir söz söyleme imkanının kalmamış olmasıdır. Yani ayakta kalsın diye yanına gittiği Dört Ayaklı Minare gibi kendisi de ayakta kalamadı,ayakta bırakılmadı. Minare’yi kurşunlayanlar onu da kurşunladı. Her halükarda kahpe bir kurşun ile düştü. Yüzü koyun yerde yatışı, bir açıdan Hrant Dink’in yerdeki yatışına benziyor. Yüzü kalmamış bir toplumda ölürken yüzünü yere çevirmek bu olsa gerek.
Eminim çoğu insanın içindeki hüzün bir Ahmet Kaya şarkısı olup dudaklarına vurmuştur:
“Diyarbakır ortasında vurulmuş uzanırım.
Ben bu kurşun sesini nerde olsa tanırım…”
Tahir Elçi’ye sıkılan kurşun, elinde silah olmayan dilleri ve vicdanları susturmak isteyen bir kurşundur. Güvercin tedirginliği nasıl da bir anda yerini yüzükoyun yere yatmaya bırakıyor, değil mi?
Barış için çalışırken vurulmak… Silaha karşı hayatı, yıkıma karşı inşa ve varlığa hürmeti savunurken bir silahtan çıkan hain bir kurşunla yere yıkılmak. Hayata, müsbet harekete, tamir ve insaya niyetlenmiş bir varolusa tek hamlede kastetmek, hayırlı bir gayretin ortasındaki bir nefesi söndürmek. İşte bu iki kere zulümdür. Bir kastedilen cana. Bir de bütün bir topluma.
Bütün bir toplumun halet-i ruhiyesini zehirlediler. Çok yazık oldu. Barışa çalışan bir elçiye zeval verdirdiler. İnsafı ve vicdanları askıya alıp, sözü kurşuna dizdiler.
Kader noktasında denebilir ki sulh için çalışırken maktul olduğu için belki şehit mertebesine çıktı Tahir Elçi. Zor zamanda risk alarak iyilik ve adaletli bir barış için çalışan bu insana Allah’tan rahmet, ailesine ve Amed halkına sabır diliyorum.
Keşke böyle olmasaydı. Diyarbekir kurşun sesini tanımakta zorlanacak kadar kendine gelseydi. Buna çalışanlar ölmeseydi, öldürülmeseydi. Silah sesi yerine çocuk sesi, ölülerin sessiz yatışları yerine, yaşayan bir barışın huzurlu sessizliği olsaydı keşke. Ama coğrafyası keder olmuş açıların diyarındayız; ölümün eksik bırakılmadığı. Anlamsız yere mutlaka birilerinin vurulduğu, eksilip gittiği bir yerdeyiz.
Nicedir Diyarbekir’den hüzün verici haberler geliyor. Genç bir akrabamın eşi, Ankara’daki HDP mitingindeki bomba patlaması sonucu yaralanıp komaya girenlerden biri. O zamandan beri komadan çıkmamış. İki küçük çocuğu var. Ölüm ile hayat arasındaki o güvercin tedirginliği korku ve ümitsizlik hastalığı gibi etrafı sarmış. Allah sabır versin.
Yazık değil mi ey silahta ısrar edenler? İnsanları ölüme sahip çıkmak zorunda bırakanlar. Hayata ve söze azıcık imkan bırakmayanlar. Evet, mertlik odur ki elinde mikrofon ve söz olana silah çekilmez. Kürdistan halkı bu muameleye layık değil. Yüreği tahir, sözü elçi olan insanlar artık ölmesin. Kurşunlanan tarihin ve minarenin altına bir de insanların kanı akmasın.
Tahir Elçi vurulmadan önce boşuna seslenmemiş: “Operasyonlar esnesin, gruplar ilçeden ayrılsın, hendekler kapatılsın!” Evet, bari bunu yapın!
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.