22 Kasım 2024
  • İstanbul12°C
  • Diyarbakır12°C
  • Ankara15°C
  • İzmir19°C
  • Berlin1°C

TAHİR EFENDİ BANA KELP DEMİŞ

Roni Margulies

23 Kasım 2011 Çarşamba 00:07

Kullandığımız dilin kendi kendine, doğal olarak, sürekli değişmesi hep hoşuma gitmiştir.

Doğal olarak
değişmesi hoşuma gitmiştir ama. Tepeden verilen emirlerle ve devlet eliyle değiştirilmesi değil.

O emirler ve o el hep boşa çıkar; dil bildiğini yapar, yavaş yavaş ve kontrol edilemez bir süreçle değişir.

O süreç nedeniyledir ki, örneğin 17. yüzyılda yazmış olan Nef’î’yi hem anlayabiliyoruz, hem de ama anlamakta biraz zorlanıyoruz.

Müftü Efendi bize kâfir demiş,
Tutalım ben O'na diyem müselman,
Lâkin varıldıkta ruz-ı mahşere,
İkimiz de çıkarız orda yalan.

Müftü Efendi bana kâfir demiş, ben de ona Müslüman desem, ikimiz de yalan söylemiş oluruz.

Tahir Efendi bana kelp demiş,
İltifatı bu sözde zâhirdir,
Malikî mezhebim benim zira,
İtikadımca kelp tahirdir.

Tahir Efendi bana köpek demiş, belli ki bana iltifat ediyor, çünkü benim mezhebimce köpek temizdir. Ama “kelp tahirdir” derken, hem “köpek temizdir” diyor Nef’î, hem de “köpek Tahir Efendi’dir” demiş oluyor.

Bugün ne “ruz”, ne de “kelp”, “zâhir”, “tahir” kelimelerini kullanıyoruz.

Nef’î’den daha eskilere gitsek, bilmediğimiz kelime ve kullanımların sayısı daha da artar.

Bize özgü değil elbet bu durum.

Bugün İngilizce bir İncil alıp karıştırsak, örneğin, şu cümleye rast geliriz:

“The Lord regretted having made humankind on the earth.”

Yani,
“Ve Rab yeryüzünde insanı yarattığına pişman oldu.”

John Wycliffe’in yaptığı ve 1390’da yayımlanan ilk eksiksiz İncil tercümesine bakarsak, aynı cümle şöyledir:

“It forethouзt him that he had made man in erthe.”

İlk yapılan bölük pörçük tercümelerden birini 1000 yılı civarında rahip Ælfric yapmış. Aynı cümleyi şöyle çevirmiş:

“Gode ofðuhte ða ðæt he mann geworhte ofer eorðan.”

Buna bakınca, İngilizce olduğunu kestirmek bile zor. Kelimeler değişik, imla değişik, harfler bile değişik! Ama İngilizce!

Dilin bu doğal değişimi karşısında, egemen sınıfların tüm muhafazakâr yazar çizerleri, herkesin kendileri gibi konuşması gerektiğini ve öyle konuşmayanların kaba saba cahiller olduğunu düşünen dil bekçileri, hep şikâyet eder: “Ah, güzel dilimiz berbat oldu, o harika dil ne hallere geldi, ah!”

Televizyonu suçlarlar, gençleri suçlarlar, cep telefonlarını suçlarlar. Her kuşak suçlayacak bir şeyler bulur. Eski kuşakların güzel konuştuğunu anlatırlar, hayıflanırlar. Ve eski kuşaklar da hayıflanmıştır, onlar da kendilerinden önceki kuşakları yüceltmişlerdir.

Times
gazetesinin bir yazarı, “Eskiden dil hatalarına herkes hata derdi, şimdiyse hatalara ‘özgür ifade’ deniyor” diye yakınıyor.

Ondan 50 yıl önce, 1946’da George Orwell, “Meseleye ilgi duyan herkes İngiliz dilinin çok kötü durumda olduğunu kabul edecektir” diye serzenişte bulunuyor.

Ondan 100 yıl önce, 1848’de dilbilimci August Schleicher, “İngilizcenin bugünkü durumu, zamanında hem tarih hem edebiyat açısından önem taşımış bir ulusun dilinin ne kadar hızla çökebileceğini gösteriyor” diye üzülüyor.

Ondan 70 yıl önce, 1780’de tiyatrocu Thomas Sheridan, “Otuz kırk yıl önce sadece bayağı insanların kullandığı telaffuzlar bugün yaygınlık kazanıyor. Bu habis gelişme engellenmezse, İngilizce basit bir jargondan ibaret kalacak. Oysa daha 70 yıl önce, Kraliçe Anne zamanında İngilizce en mükemmel şekliyle konuşuluyordu” diye isyan ediyor.

Ama tam da Kraliçe Anne döneminde, 1712’de Güliver yazarı Jonathan Swift, “İngiliz Dilini Düzeltmek, İyileştirmek ve Kesinleştirmek için Öneriler” adlı broşüründe “Ülkenin tüm eğitimli ve kibar insanları adına, dilimizin mükemmellikten çok uzak olmasından şikâyetçiyim” diyor.

Sadece İngilizler mi?

Fransızlar da hep şikâyetçi.

Fransız Akademisi’nde 1843 kasımında Victor Hugo ile filozof ve eğitimci Victor Cousin birbirine girer.

Tartışma, çift sessiz harf kullanmanın iyi mi, kötü mü olduğuyla ilgili bir anlaşmazlıkla başlar, Fransızcanın durumuyla ilgili bir kavgaya dönüşür.

Cousin, son dönemde dilin geçirdiği değişikliklerin ancak yozlaşma olarak nitelendirilebileceğini iddia eder. Hugo aynı fikirde değildir.

Çöküşün ve yozlaşmanın ne zaman başladığını bile biliyordur Cousin: “Fransız dilinin çöküşü 1789’da başladı” diye haykırır.

“Söyleyebilir misiniz lütfen,”
der Hugo, “saat kaçta başladı?”

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.